A password will be e-mailed to you.

73. Berlin Film Festivali 16 Şubat’ta kapılarını sinemaseverlere, film endüstrisine ve medyaya açtı. Festivalin politik konsepti Ukrayna ve İran halkı ile dayanışma.

Gitmek mi zor kalmak mı? Yaşadığımız deprem felaketinin üstüne festivale mi gidilir diye çok düşündüm. Ama kendimi şöyle avuttum: Berlin Film Festivali bir sayfiye festivali gibi yaz mevsiminde düzenlenme avantajıyla uzun kırmızı halı geçişleri ve denize nazır partilerle dolu bir eğlence süreci değildir. Sinemanın politik ve deneysel yönlerinin ortaya çıktığı, teorik tartışmalara zemin hazırlayan, çok geniş ve kozmopolit bir izleyici kitlesine hitap eden devasa bir program sunan bir şehir festivalidir. Soğuk havada ve gri bir gökyüzü altında durmaksızın film izleme olanağı sağlar. Programı en eşitlikçi ve çoğulcu A sınıfı festivaldir. Son yıllarda bu meseleye duyarlılık arttığından değil, Soğuk Savaş bittiğinden beri demokratik bir yapıyı film festivaline de uyarlamak kültür politikasının bir parçası olduğundan…

Ukrayna ve İran ile dayanışma

Dünya ahvali ve büyük sorunlar Berlin Film Festivali’ni doğrudan etkiler. Bu yıl da Ukrayna ve İran halkıyla dayanışma konsepti öne çıkıyor, programda yer alan sekiz film Ukrayna’da geçiyor. Bunlardan biri de Sean Penn ve Aaron Kaufman’ın Ukrayna’da çektiği, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky ile röportaj da içeren Superpower (Süpergüç) adlı belgesel. Diğer filmler Ukraynalı sinemacıların başka ülkelerle ortak yapımları.

Farklı ülkelerde yaşayan İranlı yönetmenlerin, İran’da geçen ya da İran kültüründen kesitler sunan sekiz filmi de festivalin farklı bölümlerinde gösterilecek. 2016 yılında Kırmızı Gül, 2018 yılında 7 Perde filmleriyle Filmmor Kadın Filmleri Festivali’ne konuk olan, Paris’te yaşayan Sepideh Farsi’nin devrim yıllarını konu alan animasyonu La Sirene (Denizkızı) Panorama’nın açılış filmi olarak seçildi. Steffi Niederzoll’un kendisine tecavüze yeltenen müşterisini öldürerek meşru müdafaa yapan mimarlık öğrencisi Reyhaneh Jabbari’nin 26 yaşında idam edilmesiyle sonuçlanan davayı konu alan Sieben Winter in Teheran (Tahran’da Yedi Kış) kurmacalarda görmeye alıştığımızdan farklı bir adalet mekanizmasını gözler önüne seriyor.

La Sirene

Depremlerin oluşumuna dair!

Berlinale Special bölümünde yer alan galalardan birinin adı, içeriği kadar dikkat çekici: Seneca – On the Creation of Earthquakes (Seneca – Depremlerin Oluşumuna Dair). Benzersiz John Malkovich’in Romalı Stoacı filozof Seneca’yı, 13 Ocak’ta Los Angeles San Gabriel dağlarına yürüyüşe gidip kaybolan Julian Sands’in Rufus’u (Stoacı filozof Musonius Rufus olsa gerek) canlandırdığı bu film karanlık öyküsüne rağmen eğlenceli bir hiciv.

Dövme, Uçuş Planı, Zaman Yolcusunun Karısı, Hızlı ve Emekli, Ölümsüz Polisler, Kuralsız, Yandaş, Yüzbaşı ve Snake Eyes: G.I. Joe Origins filmleri Türkiye’de gösterime giren Yüzbaşı haricinde gişe filmleri yönetmeni olarak tanıdığımız Robert Schwentke’nin  yazıp yönettiği bir film bu. ABD’ye sinema okuluna gitmeden önce edebiyat ve felsefe öğrenimi gören Alman yönetmen Schwentke, Roma İmparator’u Nero’yu yetiştiren ama umduğu gibi bir olmayınca onunla ters düşen filozofun hazin sonunu ve ikisinin ilişkisini günümüzün süzgecinden geçirerek beyazperdeye aktardı.

Seneca’dan kurtulmak için kendisine suikast düzenleyenlerle işbirliği yaptığını iddia eden Nero, ona kendisini öldürmesi cezasını verir. Seneca da bunu uygular. Bu tarihi olayın yaşandığı günlerde geçen filmin adı Seneca’nın Naturales quaestiones (Doğa Meseleleri) eserinin altıncı kitabının başlığından alındı. M.S. 62 yılında Pompeii’de meydana gelen deprem şehri ve bütün bölgeyi mahvetti. Seneca, eserinde okurlarını depremin yarattığı şok ve dehşetten çıkarıp onu bir doğa olayı olarak anlamaya yöneltmeyi hedefler. Deprem korkusunu değil, anksiyetenin kökeninde yatan ölüm korkusunu irdeler. Depremi dehşete düşülecek bir anomali değil, bir doğa olayı olarak görmek gerektiğini anlatır. Bir anlamda modern travma terapilerinin temelini atar, Seneca.

Ancak yönetmen Schwentke’nin eserin bu yönüyle ilgilenmekten ziyade ironik bir başlık olduğu için seçmiş Depremlerin Oluşumuna Dair’i… Şu sözleriyle filminin günümüzle ilişkisini kuruyor “Seneca’da beni cezbeden günümüzün öne çıkan barbarlarıyla mücadele etmeyen seçkinlere çok benzemesi. Reaksiyoner, anti-demokratik, şoven, masaya elini vuran, demokratik yapılara saygı duyarmış gibi görünen ama onları kaale almayan, altlarına dinamit döşeyen ve ilk fırsatta lağvedenler”…

Yarışmada Almanya iddialı

Alman sineması bu yıl Altın Ayı adayları arasında parlıyor. 2015 yılında Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nde toplu gösterisi yapılan ve bir masterclass veren büyük usta Margarethe von Trotta’nın yeni filmi merakla bekleniyor. Ingeborg Bachmann’ın hayatından bir kesit sunan, Max Frisch ile ilişkisine odaklanan “Bachmann – Journey into the Desert”te (Çöle Yolculuk) muhteşem Vicky Krieps başrolü üstleniyor. Alman sinemasının başarılı kadınları Emily Atef ve Angela Shanelec’in yeni filmleri de Altın Ayı adayları arasında yer alıyor.

Bachmann – Journey to the Desert / Çöle Yolculuk

Bütün filmleri ülkemizde festivallerde gösterilen, bir kısmı da vizyona giren usta yönetmen Christian Petzold’un yeni filmi Afire (Alev Alev) da Altın Ayı’nın iddialı adaylarından biri. Petzold’un bugüne kadar Berlinale’deki performansı hep çok iyi oldu, birçok ödül kazandı.

Afire / Alev Alev

Amerikalı yıldız Kristen Stewart başkanlığında, Fransa’da yaşayan İranlı oyuncu Golshifteh Farahani, Alman yönetmen Valeska Grisebach, Rumen yönetmen Radu Jude, İspanyol yönetmen Carla Simon, Hong Konglu yönetmen Johnnie To ve Amerikalı casting yönetmeni Francine Maisler’dan oluşan jürinin değerlendireceği 19 film arasında Philip Garrel, Rolf de Heer, Nicholas Philibert gibi ünlü yönetmenlerin yanı sıra genç yetenekler de var.

ALTIN AYI ADAYLARI

 

“20,000 Species of Bees”, Estibaliz Urresola Solaguren – İspanya

“The Shadowless Tower”, Zhang Lu – Win

“Till the End of the Night” Christoph Hochhausler  – Almanya

“BlackBerry” Matt Johnson – Kanada

“Disco Boy” Giacomo Abbruzzese Fransa, İtalya, Polonya, Belçika

“The Plough” Philippe Garrel – Fransa, İsviçre

“Bachmann – Journey to the Desert”, Margarethe von Trotta -Almanya, İsviçre, Avusturya, Lüksemburg

“Someday We’ll Tell Each Other Everything”, Emily Atef – Almanya

“Limbo”, Ivan Sen – Avustralya

“Bad Living” Joao Canijo – Portekiz, Fransa

“Manodrome” John Trengove – Birleşik Krallık, ABD

“Music” Angela Schanelec – Almanya, Fransa, Sırbistan

“Past Lives”, Celine Song – ABD

“Afire” Christian Petzold – Almanya

“On the Adamant” Nicolas Philibert – Fransa, Japonya

“The Survival of Kindness” Rolf de Heer – Avustralya

“Suzume” Makoto Shinkai – Japonya

“Totem” Lila Avilés – Meksika, Danimarka, Fransa

Daha fazla yazı yok
2024-11-21 18:27:45