A password will be e-mailed to you.

Yusuf Taktak, Halil Altındere ve Süreyye Evren’in yayıncılığını yaptıkları Kullanma Kılavuzu kitabını Bedri Baykam’ın eleştirisiyle başlattığı tartışmalarda görüşlerini bildirdi. Taktak, Öncü Sanat sergileri dönemini görmezden gelerek böyle bir yayın yapmanın sakıncalı olduğuna değindi.

 Günümüzde; müze, koleksiyon, sergi, yazı, kitap gibi sanatsal oluşumlar epey çoğalmıştır. Ülkemiz sanatında da benzerlerine rastlamak mümkün. Hele, özel girişim, sanatın getirilerini fark edince ondan yararlanma adına tüm alanlarda devreye girdi… İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (Akademi) tekelinin kırılma yılları 80’lerde başlar.

Sanat ortamında; açılıp-kapanan bir “Resim ve Heykel Müzesi” ve sayılı basın organıyla birlikte az sayıda galeriyle koleksiyoncudan söz edilebilirdi. Dolayısıyla, sanatçılar ve sanatseverler örneğin müzelerdeki düzenlemeden ve koleksiyonunda kim var kim yok olduğuyla ilgili, sorgulama hakkına sahiptiler. Haklıydılar çünkü o yapı ve çalışanların parasını halk ödemekteydi… Akademi “Yeni Eğilimler” sergilerini düzenlemişti ve haklı olarak sanat ortamına müthiş bir devinim kazandırdı. Ancak bir özelliği vardı bu sergilerin: her şey akademi çevresinde dönüyordu… Sanatçılar adeta Akademi’nin uydusu gibiydiler! Jüri akademi egemenliğinde oluşturulmaktaydı. Çıkan sergileme ve ödül düzeni de akademinin sevmediği, benimsemediği bir görünümde olamazdı. Yani; “nasıl olsa sergiye almazlar, ”ödül vermezler”, “ödülleri kendi aralarında paylaşıyorlar” benzeri, kendi içinde ve kısık sesle itirazlar, eleştiriler oluyordu. Karşı çıkışın nedeni; Akademi bir devlet kurumuydu ve elbette hesap sorma hakları vardı.

Devlet adına düzenlenen sergi geleneğini bir grup sergileri yaparak bizler kırmaya çabaladık: Öncü Türk Sanatından Bir Kesit Sergileri (Öncü Sanat) tamamen sivil bir insiyatif eseriydi. 5 sergi (1984-1988) düzenleyebildik. Sergiler sırasında belimizi kırmak isteyen, kıyasıya eleştirenler de yok değildi (kendilerini öncü zannediyorlar…vb), devlet sergileri alışkanlığıyla… Benim de ısrarla anlatmaya çalıştığım durum da “bizler serbest sanatçılarız, kimseden icazet almayız, isteyen kendi sergisini yapsın…” türündendi ve isteyen sanatçıların da pekala kendi oluşumlarıyla ortaya çıkıp etkinliklerini oluşturmaları yönündeydi. 5 sergiden sonra içimizdeki sanatçıların nankörlüğüne uğrayıp ve dağıldık. ( Yıllar sonra nankör kelimesini rahatlıkla kullanıyorum, çünkü onca zahmetin, koşuşturmanın, zaman ayırmanın karşılığında medenice bir toplantı yapıp eleştilerle birlikte ayrılmanın daha uygun olduğunu düşünüyorum) Öncü sanat sergileri ülke alanında etkinlik gösteren dalları bir araya toplamıştı : resim, heykel, enstelasyon, fotoğraf, video gibi.

Ayrılanların kopmaları konusunda birtakım gerekçeleri sonradan duyduk. Kimileri biz ayrılıp Beral Madra’yı küratör tayin ettik, kimileri de Madra’nın bu isimleri gruptan koparıp A,B,C,D sergilerini yaptıklarını ileri sürdüler. Her neyse, Öncü Sanat işlevini tamamladığı düşüncesiyle geri çekildim. Üstelik yeni bir kadroyla yeniden güçlü olarak ortaya çıkalım önerilerini dikkate almadım. Bence, biz sözümüzü söylemiştik.

Kitap listelerinde sürekli olarak gördüğüm değişik ülkelerin “öncü sanat sergileri”ni farklı yapıdaki haliyle, ülkemizde gerçekleştirmiş olduk.

Bu girişi yapmamın nedeni sayın Bedri Baykam’ın çok haklı olarak ele alıp değerlendirdiği “Türkiye’de Çağdaş Sanat: Kullanma Kılavuzu 1986-2006” kitabı üzerine, Cumhuriyet gazetesindeki 6 ekim tarihli yazısı nedeniyledir. Baykam; “sanat tarihini saptırmak” ve “ sanat tarihini kafasına göre yazmak” başlıklarıyla yazısının tüm özetini sunuyor adeta.

Kitabın ne ilk baskısını ne de son halini edinmedim. Bu nedenle ve zaten genel olarak hiç hoşlanmadığım şeydir; şu var bu yok, kısır çatışmalarına girmek istemem. Ülke sanatı için yapılan her tür etkinliğin hiç kuşkusuz bizlere faydası olduğunu düşünüyorum. Ancak elbette bir tür naiflik içinde izlemiyorum olup bitenleri. Eskilere gidip, Nurullah Berk’i anımsayalım; sanatımızla ilgili çıkardığı kitaplar ve müze düzenleri alabildiğine eleştirilmiş, dost-ahbap işi ve akademi merkezli sergiler yapıp yazılar yazıyor diyerek tüm şimşekleri üzerine çekmiştir. Şimdi baktığımızda “o da olmasaydı…” demekten kendimizi alamıyoruz. “Kullanma Kılavuzu” çok tepkiler topladığına göre, taraflı bir tutum içinde ortaya çıkmış.

Eğer böylesine bir yayın çıkaracaksanız, yukarda özetini sunduğum “Öncü Sanat” serüvenini yok sayamazsınız. Başta bienal olmak üzere bir çok şeye işaret etmiş olan etkinliği görmezden gelirseniz, yaptığınız iş inandırıcılığını yitirir, araştırma yapmadan, bilgisizce ortaya çıkmış bir ürün olur.

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 20:15:43