Baykam ‘contemporary’nin Türkçe karşılığı olarak ‘çağdaş’ kavramının daha uygun olduğunu, ‘güncel’in ‘uydurma’ olduğunu; bu yüzden ‘çağdaş sanat’ kavramını kullanmak gerektiğini söylüyor. İyi de, daha önceki yerleşik algıları, çevirileri ne yapacaksınız?

Değildir.

Bırakın baştan aşağı öznellikle, keyfiyetle içiçe olan ‘sanat’ın tarihini yazmak, bilimsel bir disiplin olduğu iddia edilen ‘tarih’i yazmak bile mümkün değildir. Sevdiğim bir felsefe hocası, ‘tarihin bir bilim olmadığını iddia edenler var’ demişti bir keresinde. Tarih egemen güçlerin isteği doğrultusunda, onların himayesindeki eli kalem tutatanlar tarafından yazılır. Bu dün de böyleydi, şimdi de böyle. Tarih bilimi bir takım olgulardan, rakamlardan ibaret değildir. Tarih bir yorumdur, öyküdür, ‘saptırmalar’ içerir maalesef. “1453’te İstanbul fethedildi” demekle, “1453’te İstanbul işgal ve istila edildi” demek arasında fark vardır. Bunlardan hangisi doğru? Buradaki tek nesnel şey ‘1453’ gibi duruyor; ama o bile İsa’nın doğumu üzerinden belirlenmiştir; ‘öyle’ kabul edilmiştir, yani özneldir.

Gelelim ‘Kullanma Klavuzu’ üzerinden çıkan tartışmaya: Tasarımıyla, baskısıyla, hacmiyle görkemli duruyor; ama içeriğinde sıkıntılar var. Yine de tartışma yaratması açısından önemli buluyorum. Ortada bir boşluk varsa, yalan yanlış, birileri mutlaka doldurur. Çünkü boşluk çekicidir. Bedri Baykam’ın saptamalarına genel olarak katılıyorum. Ama bazı noktalarda iyi düşünmek gerekiyor. Önce ‘kavram’ seçimi… ‘Çağdaş’ mı ‘güncel’ mi? Bu konudaki ayrıntılı görüşlerim kitaplarımda ve internet sitemde mevcut olduğu için burada yalnızca özet geçeceğim. (http://mehmetyilmazmehmet.com/metinler-texts/modern-cagdas-guncel-postmodern-mehmet-yilmaz/).

Baykam ‘contemporary’nin Türkçe karşılığı olarak ‘çağdaş’ kavramının daha uygun olduğunu, ‘güncel’in ‘uydurma’ olduğunu; bu yüzden ‘çağdaş sanat’ kavramını kullanmak gerektiğini söylüyor. İyi de, daha önceki yerleşik algıları, çevirileri ne yapacaksınız? Cumhuriyet sürecinin başından beri, dilde özleşme eğilimiyle bağlantılı olarak, ‘modern’in Türkçe karşılığı olarak ‘çağdaş’ın kullanageldiğini unutmayalım. Bu durumda, ‘contemporary’ için mecburen bir başka sözcük önerilmesi gerekiyordu; aksi halde karışıklık çıkması kaçınılmazdı. Nitekim öyle olmuştur (bu yüzden çağdaş ya da güncel sanat yerine, postmodern sanat terimini tercih ediyorum). İdeolojik saptamalarına katılır ya da katılmazsınız, Vasıf Kortun bu yüzden önermişti ‘güncel’ kavramını. Manevrası akıllıcaydı. Peki, ‘güncel’in içi nasıl doldurulmalıydı? Buna hangi sanatçılar, türler, eğilimler dahil edilmeliydi? Fırtına burada kopmuştur işte. Baykam’ın itirazının ardından, ilk elden verdiği ‘çağdaş sanatçı’isimlerine baktım: Evet, Altındere ve Evren’den biraz daha nesnel, kapsayıcı; ancak adını andığı sanatçıların neredeyse hepsinin İstanbul’dan ve yakın çevresinden olması da benzer bir yaklaşımı yansıtmıyor mu? “Ve buraya sığdıramayacağımız pek çok ismi…” diye geçiştirmesi tatmin ediyor mu? Ya isim zikretmezsiniz ya da bir zahmet hepsini sıralarsınız. Gördüğüm kadarıyla ‘A Takımı’ ve ‘ötekiler’ gibi bir ayrım onun zihninde de mevcut. Velhasıl, tarihi herkes kendi bildiği gibi yazıyor işte.

Bu arada, okumaya meraklıysanız bir müjde vereyim: Ayşe Nahide Yılmaz’ın “1980 Sonrası Türkiye’de Sanat ve Siyaset” adlı kitabı ekim ayı içinde raflardaki yerini almış olacak. Konu siyasetle sınırlanmış durumda; ancak bir yönüyle, Türkiye’deki çağdaş (isteyen ‘güncel’ ya da ‘postmodern’ de diyebilir) sanatın macerasını anlatan bir kitap niteliğinde. Meseleyi sanatçılar değil, kavramlar üzerinden ele alıyor (tabii, pek çok sanatçıyı içeriyor). Şimdilik, ‘eksiksiz’ değil ama elimizdeki en nesnel ve kapsamlı kitap bu – ‘bence’. 

Daha fazla yazı yok
2024-03-28 17:29:45