Sanatatak yazarı Efe Beşler bu hafta ve her hafta yeni çıkan kitaplardan en önemlilerini seçiyor: The Terrible Turk "Batı’nın Gördüğü Türk", Romantik Yürekler: Futbol Tarihimizin Yeni Devreleri 1952-1992, Halim’e İthaflar ve Sudan Sebepler: Türkiye’de Neoliberal Su-Enerji Politikaları ve Direnişleri…
Sanatatak yazarı Efe Beşler bu hafta ve her hafta yeni çıkan kitaplardan en önemlilerini seçiyor: The Terrible Turk "Batı’nın Gördüğü Türk", Romantik Yürekler: Futbol Tarihimizin Yeni Devreleri 1952-1992, Halim’e İthaflar ve Sudan Sebepler: Türkiye’de Neoliberal Su-Enerji Politikaları ve Direnişleri…
THE TERRIBLE TURK “Batı’nın Gördüğü Türk”
Bu hafta Everest Yayınları’ndan Roni Margulies imzasıyla THE TERRIBLE TURK “Batı’nın Gördüğü Türk” isimli kitap yayımlandı.
Günümüzde artan ırkçılık dalgası artık dünyanın neresine gidersek gidelim karşımıza sevimsiz yüzüyle çıkmakta. Avrupa ve Amerika’da yükseliş trendine giren aşırı milliyetçilik, erkeklik halleriyle de birleşerek ırkçılığın kamu alanındaki ifadesini daha kolay hale getiriyor. Ayrıca, nefret dilinin çabucak sarf edilmesi ile halklar ve topluluklar ayrışıyor ve ortak yaşam tahayyülüne darbe vuruyor. Yani, ırkçılık ortak yaşama karşı yanı başımızdaki bir tehlike esasında. Bu tehlikeyi ancak birbirimizi anlayarak, dinleyerek, sarılarak hatta daha fazla zaman geçirerek (naif bir düşünce de olsa) engelleyebiliriz.
Medeniyetin beşiği diye adlandırdığımız Avrupa’da bile Türklere yapılan ırkçılık faaliyetlerini, söylemlerini gazete sayfalarından veya sosyal medyadan okuyabiliriz. Genelde de bu sevimsiz ifade biçiminin peşine pek düşmeyiz. Ülkemizdeki bazı etnik ve dini topluluklara yönelik yaptığımız ırkçılığı devamlı eleştirsek de, Avrupa’daki ırkçılığın da benzer boyutlarda olduğu gerçeğine pek dikkat etmeyiz. Özellikle, Türklerin imajının Avrupa’da hala eski ön kabullere dayandığı da çok aşikar. Mesela, İtalyanların Türkler hakkında söylediği çok ünlü sözleri vardır: “Mamma li Turchi" (Anneciğim, Türkler geliyor) ya da "Puzza come un Turco" (Türk gibi pis kokmak) gibi. Bunlar özü itibariyle dışlayıcı ifadelerdir.
Bu kitap, Avrupa’nın penceresinden Türklere bakışını ırkçı sayılabilecek resimli örnekleriyle anlatıyor. Türklere hala oryantalist bir perspektiften bakarak yorumlayan Avrupalı dostlarımız var. “Korkunç Türk” imajını kullanan ve ima eden gündelik resim veya objeler ve sözleri görünce Avrupa’daki ırkçılığın nasıl sinsice gündelik hayata sızdığını anlayabileceksiniz. Irkçılığın belli bir millete ait olmadığını, her ülkede bu tip ırkçı dilin yaygın olduğunu da gösteriyor bu fotoğraflar. “Steril” Avrupa imajının sevimsiz yüzünü bir şekilde ortaya koyan Margulies, gündelik hayatın içindeki “Türk” imajını örnekleriyle bizlere derleyip sunuyor. Hala Türkler şişman, fes takan, ucu kıvrık terlikler ile ifade edilirken, karakter bakımından da yabani, tembel, acımasız ve fesat olarak betimleniyorlar.
ROMANTİK YÜREKLER Futbol Tarihimizin Yeni Devreleri 1952-1992
Mehmet Yüce‘nin futbol tarihimizi kapsamlı bir şekilde anlattığı Romantik Yürekler kitabının 3. Cildi İletişim Yayınları tarafından yayımlandı.
Türkiye futbol tarihini kapsamlı bir şekilde ele alan 3 ciltlik bu kitabın, üçüncü cildi 1952 ile 1992 yılları arasındaki 40 yıllık dönemi mercek altına alıyor. 50’lerden 60’lara uzanan dönemi romantik olarak adlandıran Yüce, tüm alanlarda olduğu gibi futbolda da masumiyeti bitirenin “Yeni Çağ” olduğunu söylüyor. Mesela Metin-Ali-Feyyaz üçlüsü romantik çağın kahramanlarıydı benim için. O dönemde Fenerbahçeli bir taraftar olsam da, bu üçlünün uyumuna, futbol zekasına, saha içi ve dışı davranışlarına hayranlık duyardım. Fenerbahçe onalardan her gol yediğinde sinirlensem de, her zaman saygı duymuşumdur bu üçlüye. Belki de Yüce’nin anlattığı romantizm de tam olarak buydu. Hissetme, empati kurma, saygı duyabilme duygusu. Yüce kitabında, romantizmin kaybolduğu döneme kadar geçen süredeki futbol tarihini kapsamlı örneklerle anlatmaya çalışıyor. Bunlardan en “romantiği” Trabzonspor’un şampiyonluklarıydı. Ya da Şenol Güneş efsanesi diyebiliriz. Belki de futbol romantizmi içinde her daim aradığımız örneklerdi. Geçmiş ile kıyasladığımızda, günümüz Trabzonspor’u ve taraftarı geldiği durum açısından çok geride. O dönemleri karşılaştıramıyoruz bile; çok çabuk unuttuk galiba. Bugün para ile başarının ayrılmaz bir ikili ve futbolun romantizminden çok endüstriyel bir spor olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız. Yüce, Yeni Çağa geçişi de Metin Oktay’ın rekorunu kırması için Tanju Çolak’a ikram edilen kolay golle başladığını belirtiyor. Galiba biraz düşününce, Türkiye futbol tarihinin “Yeni Çağ”ı Tanju Çolak’ın golleri ve özel hayatı ile başlatmıştı.
Kapsamlı bir şekilde hazırlanan bu kitap serisi, futbolu ve tarihini merak edip seven insanlar için hazırlanmış.
HALİM’E İTHAFLAR
Yazar Adalet Ağaoğlu’nun yeni kitabı Halim’e İthaflar geçen hafta Everest Yayınları’ndan yayımlandı.
Kitap Adalet Ağaoğlu’nun eşi Halim Ağaoğlu’na yazdığı ithafları anlatıyor. Hikayesini şöyle anlatıyor Halim Ağaoğlu: “Adalet ilk kitabı basılmadan önce onu bana ithaf edeceğini söyledi. Ben de ‘Kitaba basılmasın da, baskından sonra bana elle yazacağın bir ithafla kitabı armağan et’ dedim. Bu armağanlar bugüne kadar sürdü. Her kitabın, her baskısından bir adet , ithaflı haliyle bana en güzel armağan oldu” diyor.
Ömer Erdem, ithaflar incelediğinde yazarın eserlerine yansıyan yaşam psikolojisinin izlerini görebileceğimizi söylüyor. Erdem, asılları Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi’nde olan bu kitapların verilerinden hareketle, bir bibliyografya ve bir kitap kültürünün envanterinin ortaya çıktığını belirtiyor. Erdem bu nedenden dolayı da, Halim Ağaoğlu’na teşekkürlerini sunuyor. Esasında her bir ithafın bir yaşam levhası, dilek, teşekkür ve yazıt oluğunun altını çiziyor. Halim Bey erkek ile kadın arasında düelloya kadar varan hallerini, iç çekişlerini, mutluluk sözcüklerini “ilişkilerinin o anki durumuna göre Adalet yazıyordu” diye belirtiyor.
Siz de sevdiklerinize, aşkınıza veyahut değer verdiğiniz insanlara, dostlarınıza aldığınız ya da yazacağınız bir kitabı ithaf ederek, bu ayrıcalığın keyfine başlayın.
SUDAN SEBEPLER Türkiye’de Neoliberal Su-Enerji Politikaları ve Direnişleri
Bu ay İletişim Yayınları’ndan Türkiye’nin son 20 yıllık Su ve Enerji politikalarını kapsamlı olarak inceleyen bir kitap yayımlandı. Cemil Aksu, Sinan Erensü ve Erdem Evren’in derleyip hazırladığı bu kitap, günümüz dünyasında neoliberalizmin yıkıcı bir norm olduğuna vurgu yapıyor, Türkiye’nin su ve enerji politikalarını ve direnişlerini kapsamlı bir şekilde ele alıyor.
Son zamanlarda Türkiye’de gerçekleşen çevre hareketleri çok kapsamlı ve organize bir boyuta ulaştı. Doğa savunucularının piyasa ekonomisine karşı direnmesi, 90’larda Bergama halkının siyanürlü altın çıkarılmasına karşı büyük direnci ile görünür olmuştu. 3 yıl önce Gezi Direnişi ile ekolojinin önemi bir kez daha hatırlanmış, ardından daha mücadeleci bir boyuta ulaşmıştı. Keza Soma Yırca’daki zeytin ağaçlarını ezip geçen firmaya karşı halk ve çevre aktivistleri direnç göstermişti. En son Artvin Cerratepe’de kurulmak istenen madene karşı geliştirilen direniş bir şekilde de olsa meyvesini vermiş ve ihaleyi alan firma faaliyetlerini durdurmak zorunda kalmıştı. Çevre hareketinin yıllardır sürdürdüğü, Gezi ile doruk noktasına çıktığı organize zaferdi.
Son 10 yılda çevre hareketleri hızla bir görünürlük kazandı. Fakat devletin bir yandan da eli boş durmuyordu. Nükleer ve termik santral ile bunların hammaddesi olan su, kömür, taş ve mermer ocaklarına yatırımını büyük şirketler için açtığı ihaleler yoluyla yaptı. Mesela, elektrik iletim hatlarının yapılması için orman arazilerini açarak neoliberal politikalara destek verdi. Vadileri, ovaları, yaşam alanlarını neoliberal politikalarla kısmen talan etti ve etmeye devam ediyor. Doğa tahrip ediliyor ve yaşanabilir olmaktan çıkıyor.
Fakat bu talanın karşısında olanlar insanlar, vadi vadi, kasaba kasaba, köy köy örgütleniyor, devletin neoliberal politikalarına karşı direnmeye çalışıyor. Bu direniş, piyasa ekonomisi anlayışının tahrip ettiği toplumsal, ekonomik ve ekolojik alanın karşısına, kendi mevzilerini inşa ederek çıkıyor.
Sudan Sebepler, yirmi yıllık süreç içinde neoliberal su-enerji politikalarını ifşa ederken, bunun ekonomi politiğini, HES’leri ve sürdürülen büyük çevreci mücadeleyi kapsıyor. Faillerin tespiti için Doğu Karadeniz’den Hasankeyf’e, Ege’den Munzur’a kadar olan coğrafyayı didik didik ediyor. Bize önemli bilgi ve ipuçları sunuyor. Birbirinden değerli araştırmacıların katkı sunduğu bu kitap, Türkiye’nin son 20 yılını da çok da net özetliyor.