X-Men: Apocalypse nihayet gösterime girdi. Peki yazar Simon Kingberg The Last Stand’in kefaretini bu filmle ödeyebildi mi? Film Bryan Singer’ın X-Men’leri arasında nerede kaldı? J-Law neden sorun oldu? Cevaplar bu yazıda…
X-Men: Apocalypse nihayet gösterime girdi. Peki yazar Simon Kingberg The Last Stand’in kefaretini bu filmle ödeyebildi mi? Film Bryan Singer’ın X-Men’leri arasında nerede kaldı? J-Law neden sorun oldu? Cevaplar bu yazıda…
Stan Brackhage‘in anlattığı çok sevdiğim bir Jackson Pollock hikayesi vardır. Jackson Pollock sarhoş bir şekilde basın toplantısına katılır, gazetecilerden birisi o zamanlar çok popüler olan ‘şans sanatı’ terimini kullanarak Jackson Pollock’a bir soru sorar, Pollock bu soruya sinirlenir, fırçasını boyaya daldırır ve kendisinden yaklaşık 10 metre uzaktaki kapı koluna boyayı fırlatır, boya başka hiç bir yere sıçramaz ve Pollock, ‘al sana şans, çık şimdi odadan’ der. Bu hikaye hayran kaldığımız tablolarında rastgele bir düzen olmadığının kanıtıdır. X-Men: Apocalypse ise fırçasındaki boyaları rastgele ortalığa saçan ve bir anlam oluşmasını uman yeni yetme sanatçı işi gibi diyebiliriz.
Zaten Hollywood’un ürettiği tek tipleşmiş sinemada fark yaratabilecek sınırlı eserlerden birisi X-Men. Azınlık sorunlarını da ele alan, izleyenlerin özdeşlik kurabileceği, bu sorunun çözümüne farklı bakan iki karaktere de hak verebileceği malzemeye sahip bir seri. Apocalypse, bu malzemeden beslenmek yerine, kendini çıkmaza sürüklediği için devamlı daha da büyük düşmanlar yaratmak zorunda kalan çizgi-roman uyarlamalarını takip eden bir filme dönüşüyor.
Apocalypse, tanrı kompleksine kapılmış, dünyada sadece güçlülerin yaşaması gerektiğini düşünen ve bu amaç doğrultusunda tüm ‘güçsüz’leri öldürmeyi hedefleyen bir karakter. Kendisine yardımcı olması için de Hristiyan mitolojisinde yer alan mahşerin dört atlısını oluşturuyor. Apocalypse’in motivasyonunu kabul etsek bile, seçilen dört atlının motivasyonunu anlamlandırmak oldukça zor. Filmin yazarı Simon Kingberg, bu dört atlıdan, sadece Magneto‘nun motivasyonunu kuruyor, o motivasyonu da "benim sevdiklerime zarar verdiler o yüzden tüm insanlığı (zayıf mutantlar da dahil) öldürmeliyim" olarak kodluyor. Bir anti-kahraman olarak gördüğümüz, amacı evrimin bir sonraki aşaması olarak gördüğü mutant topluluğunu bir araya getirmek olan Magneto’nun böylesi sert bir dönüşüm geçirmesi inandırıcılıktan oldukça uzak.
Film sadece motivasyonsuzluktan ileri gelmeyen başka bir sorunla da baş etmek zorunda kalıyor. Bu sorunun adı da Jennifer Lawrence. Film kadrosunun en popüler ismi Lawrence, ilk X-Men filmlerinde Wolverine‘in yüklendiği, filmi taşıma rolünü üstlenmek zorunda kalıyor fakat karakteri Mystique buna uygun bir yapıda değil. Daha çok ajanlık için uygun özelliklere sahip bir karakterin böylesi kahramanlaştırma çabası da fazladan yazılan yapıştırma sahnelerden öteye gidemiyor.
Bugüne kadar yapılmış en kötü X-Men filmi olarak geçen X-Men: The Last Stand‘in yazarı Simon Kinberg’ün filmdeki günahları bununla da bitmiyor. Kinberg, seyirciye altyapısını kurmadan bir ‘sürpriz’ ile final yapıyor. Önceden kurulmayan bu çözümün, seriye hakim olmayanlar tarafından anlaşılması imkansız oluyor. Kinberg, filmin bir sahnesinde kendisine gönderme yaparak ‘üçüncü filmin kötü olacağı belliydi’ diyor, bu film ile The Last Stand‘in kefaretini ödediğini düşüncesinde olabilir fakat X-Men: Apocalypse en az The Last Stand kadar zayıf bir film.
Hollywood’un ardı ardına çizgi-roman uyarlaması ürettiği bir dönemde belki de artık hikayenin ikinci plana atılmasını kabullenmemiz gerekiyor. Fazla iniş çıkışı olmayan bir rollercosterdayız gibi bakmalıyız belki de. Fakat görsel şovun ötesinde bir şey beklemediğimizde dahi film kendini ön plana çıkaramıyor. Daha açılış sahnesinden bilgisayar oyununa benzer bir görsel efektle açılan film, final sahnesine kadar aynı vasatlıkta devam ediyor. Bu kadar büyük bütçe sadece oyunculara mı ayrılıyor bilmiyorum fakat bu denli özensizlik filmin izlenilebilirliğini yok ediyor.
Bryan Singer, filmde guaj boya yerine parmak boyası kullanıyor ve yüzü her kaşındığında filmi biraz daha yüzüne gözüne bulaştırıyor. Tüm renklerin ayrı ayrı anlam kazanmasındansa hepsini karıştırıp tek bir vasat renge ulaşıyor. Dünyayı yok etmek isteyen Apocalypse, Bryan Singer’ın kusursuz X-Men yönetme serisini yok etmekten öteye geçemiyor.
puan: 3/10