A password will be e-mailed to you.

Jonathan Crary’nin bugüne kadar basılan denemelerinin sonuncusu “Scorched Earth: Beyond the Digital Age to a Post-Capitalist World”, 2023 yılında Tuncay Birkan’ın çevirisiyle Metis Yayınlarından Yeryüzü Yakılıp Yıkılırken ismiyle okuyucuyla buluştu. Columbia Üniversitesi’nde Modern Sanat ve Teori Profesörü olan Crary, sanat eleştirmeni ve deneme yazarlığı yaparak çevreci kimliğiyle günümüz dünyasını derin bir şekilde kıskacına alan cesur bir gözlemci aynı zamanda. Bu kitabını okurken günümüzde peşimizi hiç bırakmayan derin tahribata onun anlatımıyla daha da yakınlaştığımızı söyleyebilirim. Kitap hem görsel hem de entelektüel dünyamıza yönelik öngörüleriyle, filozof ve düşünürlerin bakış açısından geleceği anlamamıza yardımcı olan zengin ve akademik bir anlatım sunuyor. Sürdürülebilir ve yaşanılır bir geleceğin, uluslar ötesi kapitalizmin tüm etkilerine ve internetin yaratmış olduğu çığ gibi büyüyen çevrimiçi ağlara olan bağımlılığımıza bir son vererek gerçekleşebileceğini söylüyor Crary. Çevrimdışı olmak dışında net bir tavsiyeden kitap boyunca uzak kalıyor ve okuyucuya herhangi bir reçete de vermiyor.  Dünyada kültürel ve sosyolojik farklılıkların ötesinde tüm insanlığın kıran kırana içinde her saniye hissettiği bu hız çağını bir gözlemci olarak anlatıyor yalnızca. Crary’nin asıl özgünlüğü ise yaşadığımız çağın yarattığı tüm bu negatif etkileri bilimden uzaklaşmadan sanat tarihiyle beraber, fotoğraf ve film üzerine aldığı diğer eğitimlerle yoğurarak sunması diyebilirim. Tüm bunlara kısa bir anlatıyla dokunması tabii ki okumayı zaman zaman duraklatsa da bittikten sonra gezegenin son durumu sanki Leica bir makineden çıkan bir fotoğraf karesi gibi elimize tutuşturuluyor. Modern sanayi uygarlığının yaratmış olduğu kapitalizmin artık en son ‘yakıp yıkma’ safhasında olduğunu belirten eleştirmen, yaşadığımız dönemi sudan mahrum bırakılmış, nehirleri ve yeraltı suları zehirlenmiş, havası kirlenmiş, toprağı kuraklık ve kimyasal tarımla mahvedilmiş, kavrulmuş bir dünyada insanlığın bireyleşerek nihilist bir hissizliğe geçtiğinin vurgusunu yapıyor. Modern çağda sıkışmış onca insanın köklü toplumsal dayanışma şekillerinin yerini tamamen depresyon, bağımlılık ve intihar salgınlarına dönüştüğünü, uygarlığın küresel bir yok oluş eşiğinde olduğunu ifade ediyor. Bunun en büyük etkisini ise çevrimiçi bataklık olarak tanımladığı sosyal medya ağlarının oluşturduğunu örneklerle açıklıyor. Crary, toplumsal köklü tüm davranış, düşünüş ve otantikliği etkisi altına alan bu pandeminin bizden neler götürdüğünün ve çok yakın gelecekte oluşacak yıkımın nasıl gerçekleşeceğinin adeta görüntü yönetmenliğini yapmış diyebilirim. Bugüne kadar yeryüzünün ve ekosisteme verilen tüm tahribatları görmezden gelmelerin arkasına saklanma döneminin maalesef bittiğini, uçurumdan aşağıya yuvarlanan uygarlığın tüm toplumsal, sosyolojik yaraların palimpsest etkisini kendi hafızalarımızda, vücutlarımızda, davranış ekollerinde artık acıtıcı şekilde gördüğümüzü referanslarla bize tek tek anlatmış. Bu derin çözümlemeleri, Debord, Baudrillard, Cesaire, Berardi, Deleuze** ve diğer tüm düşünürleri ve yazarları alıntılayan bir akışla aktarıyor bizlere. Metin, kapitalizmin global etkisini, bilim insanı hassaslığıyla ele alarak aslında yaşadığımız ama bir o kadar kaçmaya çalıştığımız kendimizle ve çevreyle olan yok olan bağlarımızı soğukkanlılıkla ele alıyor. Uygarlığın elinde tuttuğu en büyüleyici koz olan teknolojinin çevreye ve kendi ekosistemimize olan zararlarını; teoride hala günümüzde komplo canavarları tarafından hadım edilme riskine rağmen tüm vahşiliğiyle önümüze döküyor. Kendi yarattığı tüm zararları bile kendi lehine çevirmesini bilen kapitalizmin, elindeki son kozları bireyi sönümleyerek adeta zombilere çevirmesinin suçunu hiç çekinmeden sosyal medya ağlarıyla gerçekleştiğini belirtiyor. Y ve X kuşaklarının doğrudan deneyimlediği bu acı tecrübelerin edebi, sanatsal ve bilimsel bir perspektiften aktarılması, yazarın yetmiş üç yıllık yaşam birikimini ve sanat eleştirmeni titizliğiyle derin gözlem yeteneğini de ayrıca kanıtlıyor. Aynı anda, görsel ve çağdaş sanatın dönüşümünü, bilimin değişken verileriyle birleştirerek, bu hızlı tüketim çılgınlığının görsel hafızamızda oluşturduğu enkazın yükünü de sosyal medyanın üzerine yıkıyor Crary. Yaşanılan, içinden geçilen zamanı ayakta falan alkışlamıyor ya da yerlere göklere sığdırmamazlık da yapmıyor. Nötr görünümüne rağmen hissizlikten uzak olan bu sorumluluk sahibi cümlelerinde, sinemanın unutulmaz kareleri ve diyaloglarını da tanık olarak yanına çağırıyor. Metin tümüyle yalnızlığımızı ve hırpalanmışlıklarımız tehdit veya acıma duygusu olmadan, soğukkanlı bir dille ele alırken; okuyucuyu da bilerek kafa karışıklığı içinde yalnız bırakmaktan çekinmiyor.

Kitapta en sevdiğim göndermelerden biri, ‘tahtalı köyü boylamak’ ya da ‘mortu çekmek’ ile eş anlamlı olan ‘Cash in one’s chips‘ ifadesiydi. Bu bölüm, bireysel iyi hissetmelerimizin artık çok geride kaldığı ve hatta eski moda olduğu, yeryüzünün ise topluca hiç iyi hissetmediği gerçeğini güçlü bir şekilde vurguluyordu. Kullanım dışı bol fikir üretiminin salgını altında kalan bu dönemin vahşiliğine, ancak davranış ve uygulamalarla kafa tutulacağını sona gelirken iyice idrak ediyoruz. Crary, bu tuhaf ve habis soyutluğun ötesine geçip içinde bulunduğumuz çevreye ve insanlığa hak ettiği saygıyı geri kazandırma potansiyelimiz olduğunu fark ettirse de bize pek iyimser bir duygu bırakmıyor.

Yeryüzü Yakılıp Yıkılırken, yaşadığımız dönemi rasyonel bir şekilde ele alması sebebiyle kendinin okunulmasını pekâlâ çok hak eden bir kitap; zira her yeni okuma, önceki katmanları silikleştirip altında yatan yeni anlamları ortaya çıkarıyor. Onu okurken, tüm bu yeryüzünü yeniden tasarlamak çabasının derinlerine inildikçe toplumsal baskılar, tarihsel travmalar ve kültürel mirasın izleriyle dolu olduğunu görüyoruz. Crary’nin söylediği gerçekler kimileri için karamsar gelse de Philip K. Dick’in ‘Mars’ta Zaman Kayması’ adlı eserine gönderme yaparak medyanın ve metanın gölgesinde varlıklarını sürdüren bireylerin, benliklerinin gereksiz mekânlar ve empati yoksunu diğer insanlarla çarpışarak nasıl şizofrenik bir kişiliksizliğe sürüklendiklerini derinlemesine anlattığı distopik evreni, şu an halihazırda tüm gerçekliğiyle benzerini yaşadığımız bu karanlık tabloyla bizi yüz yüze getiriyor. Sonuç olarak içimizden en çok gelen şey bu hâli sona erdirmek ise; iyi olacak halimiz yok! ancak; yaşanılanı tüm gerçekliğiyle anlama ve kavrama yetimiz ise hala mevcut diyebilirim. Belki de özlenen bu gelecek, en basit haliyle çevrimiçi eylemlerin ötesinde bir çöpü bile yere atmayan bir toplumsal dönüşümün zeminini hazırlayacak seçimlerimiz, davranışlarımızla olacaktır. İyi okumalar.


*Yeryüzü Yakılıp Yıkılırken, Jonathan Crary, Metis

**Guy Debord, Gösteri Toplumu ve Yorumlar, Ayrıntı

**Jean Baudrillard, Karnaval ve Yamyam, Doğu-Batı

**Aime Cesaire, Sömürgecilik Üzerine Söylev, Doğu Kütüphanesi

**Franco Bifo Berardi, Kahramanlık Patalojisi: Toplu Katliam ve İntihar, Otonom

**Gilles Deleuze ve Felix Guattari, Anti Ödipus: Kapitalizm ve Şizofreni, Bilim ve Sosyalizm

Daha fazla yazı yok
2024-09-18 02:32:57