Gazeteci Tolga İldun “Şehrin İlham Veren Kadınları” başlıklı söyleşi dizisinin yeni durağında Kültüral Performing Arts kurucularından sanat yönetmeni Yağmur Yağmur ile söyleşti. Başta sahne sanatları olmak üzere tüm sanatların icra edilebilmesi adına kurulmuş, tek gayesi “sanat üretimi” olan Kültüral’ın çıkış hikayesini, önceki denemeleri, tiyatronun günümüzdeki yerini ve daha pek çok şeyi konuştular. Keyifli okumalar.
Kültüral nedir? Bağımsız bir kültür sanat performans alanı olan Kültüral’ın kuruluş hikayesini merak ediyorum. Bir de ismi neden Kültüral?
Kültüral, başta sahne sanatları olmak üzere tüm sanatların icra edilebilmesi adına kurulmuş, tek gayesi “sanat üretimi” olan bağımsız bir kültür, sanat ve performans alanı olarak yola çıktı. Kelimelerin gücüne olan inancımızın hareketiyle “kültür” kavramıyla “almak” fiilini tek bir sözcükte buluşturduk. İsim önermesi bu düşünceden filizlendi. Kültürün K!’sini baş köşeye koymayı yeğledik. Çünkü “gerçek” anlamda varlık gösteren kültür ve sanat hareketleri, ülkemizde ne yazık ki her açıdan ayaklar altında. Sanatın ve sanatçının kişi ve güçlerden bağımsız olarak anlam kazandığına inanan Kültüral’ın temelleri çok eskilere dayansa da 2016 yılının ikinci yarısında “birlik ve beraberlikten aldığı güç” ile bugünkü fiziksel ve düşünsel yapısına büründü.
Peki Kültüral içindeki yerinizden biraz bahsedebilir misiniz, Yağmur Yağmur kimdir? Bir de ekip var birlikte çalıştığınız, oyuncular, sahne, dekor, ışık…
Kültüral, Yağmur Yağmur’un fikir anneliğini ve emekçiliğini yapmış olduğu bir oluşum. Tamamen şahsi ve yaşamsal ihtiyaçtan doğan bir hareket. Kurucu Sanat Yönetmenliğini üstlendiğim bir yapı. Yağmur Yağmur kimdir derseniz… Çok küçük yaşlardan itibaren edebiyatla ve gösteri sanatlarıyla uğraşıyorum. 16 yaşından bu yana tiyatro yapıyorum. Lisans eğitimim devam ederken yolum Şahika Tekand ile kesişti, Stüdyo Oyuncuları’ndan mezun olduktan sonra kendi tiyatromu kurdum. Serbest olarak metin yazarlığı ve kültür sanat muhabirliği yaptım. Halen serbest olarak yazarlık ve sanat yönetmenliği yapıyorum Kültüral’ın yanı sıra.
Yola çıkarken ekip ruhuna olan derin inancımdan hareketle hep iyi ekipleri bir araya getirmeye özen gösterdim. Oyuncularımız, tasarımcı arkadaşlarım, mekanda beraber hareket ettiğim idari ve teknik alanda görev yapan can yoldaşlarım… Ansambl ruhuna çok inanırım ve ekip her şeydir. Çok kalabalığız ve ortada bir başarı varsa bunun esas sebebi muazzam ekibimiz. Hepsine teşekkür ve minnet borçluyum.
Bu ilk girişim değil daha önce bir oluşum vardı “Oyun Bandı” adıyla. Ona ne oldu?
Oyun Bandı 20’li yaşlarımda kurmuş olduğum bağımsız ve gezici bir tiyatroydu. “Uyanış” adında bir oyun çıkardık ve çeşitli sahnelerde oynadık. Çok da başarılı oldu ve oldukça ses getirdi. Daha sonraki çalışmalarımız derinleşince, sanatı özgürce icra etme düşüncesiyle birlikte Oyun Bandı’nda atılan estetik temeller Kültüral’a uzandı.
Daha önce aynı zamanda bir oyuncu olarak sahnede rol aldınız. Bundan kısaca bahsetmekle birlikte sahnede olmak mı yoksa o sahneyi tüm organizasyonu ile birlikte yönetmek mi zor?
Oyunculuk çok sevdiğim ve üzerine çokça düşündüğüm bir alan ancak; ben tam bir “mutfak” insanıyım. Sanatın mutfağında olma fikri, sahne üstünde olmaktan her zaman daha fazla cezbetmiştir beni. Sahneyi tüm elementleriyle yoktan var etme hali benim yaratıcı tarafımı çok fazla tetikleyen bir şey. Zorlukları da sahneye oranla çok daha fazla tabii ki. Tüm komponentlerden işin en başında ve aynı zamanda da en sonunda siz sorumlusunuz çünkü.
Kültüral’ın içinde neler yer alır? Yani kültürel olarak tabii.
Kültüral, aylık olarak düzenli program yapar. Kendi prodüksiyonlarının yanı sıra, konuk olarak ağırladığı bağımsız tiyatrolara da alan açar. Workshop çalışmaları ve özel etkinlikler düzenler. Oyunlarını çalışırken, gösteri sanatlarına dair araştırma ve laboratuvar çalışmaları yapar.
“Kendi hikayesini anlatan her tiyatro biriciktir.”
Peki Kültüral Kültüralist midir? Çağdaş sanatın içinde kültüralizmin etkisi nedir?
Günümüzde sanat da çağdaş hayatın anlamlı hale gelmesi için ve yeni öznelerin inşası için esas olarak büyük bir “işlev” kazandı. Kültüralizme uzanan bir hat bu. Kültüralizm, çağdaş kültürde, sanat politika ilişkisinin yeniden düzenlenmesinin adı olarak tanımlanıyor bir noktada. Deleuze, “Enformasyon bir buyruk tümceleri bütünüdür, size bir enformasyon aktarıldığında, bu, size inanmanız gerektiği varsayılan şeyler söyleniyor demektir” der. Bu bağlamda Kültüral kültüralist değil, anarşisttir.
Kültüral’ın kendi tiyatro yapımlarını üretiyor olması oldukça etkileyici. Peki çağdaş Türkiye Tiyatrosu içinde kendi oyunlarını üreten bir tiyatronun önemi ve yeri nedir? Ne olmalıdır?
Kendi hikayelerini, kendi perspektifinde anlatmaya çalışan her tiyatro biriciktir ve çok özeldir. Bunun en önemi tarafı, bir tiyatronun evrensel çapta estetik bir vizyon oluşturmasına zemin hazırlamasıdır. Birbirinden farklı ne kadar çok söyleyiş, deneyiş ve eyleyiş olursa bir ülkenin tiyatrosu o kadar gelişir ve bir o kadar da nitelik kazanır. Farklılıklar ve renkler sanatın bel kemiğidir. Bu bağlamda kendi yapımlarımızla sözümüzü söylüyor olmak müthiş bir durum. Her tiyatro yepyeni bir vizyondur çünkü.
Tiyatro, sahne sanatlarında bağımsız olmanın zorlukları ve avantajları neler? Peki gerçekten bağımsız mısınız?
Türkiye’de bağımsız anlamda sanat yapmak demek kendi hayatınızdan “vazgeçmiş olmanız” demekle eşdeğer. En azından “kendi yolculuğum için” bunu söyleyebilirim.
Kaynak yaratmak, madden ve manen birçok handikapla baş etmeye çalışmak, kişilere ve dahi kurumlara derdini anlatmak… Ah, Ah!…
Hiçbir kişi ve kurumdan destek almadan ayakta kalmaya çalışan bir yapı oldu 6 yıldır Kültüral. Kendi öz kaynaklarıyla varlık gösterdi. Pandemi ve ekonomik krize rağmen büyük bir dirayetle bugünlere gelebildi ancak bundan sonrası ne olur kestirmek çok zor. Her gün bir engebeyle karşı karşıya kalıyor sanat kurumları. Bağımsız olmanın avantajı: “Bağımsız olmak”… Dezavantajı da yine aynı: “Bağımsız olmak”… Umarım yeterli olmuştur.
Mahalleye adını veren bir sanayi bölgesi içinde Kültüral. Etrafınızda bildiğim kadarıyla başka bir kültürel alan yok.
Bu sizi ve seyircilerinizi nasıl etkiliyor?
Seyircimiz burada olmamızı ilk başlarda yadırgasa da sonrasında alıştı ve ısındı. Nerede olduğunuzdan ziyade, olduğunuz yeri neyle doldurduğunuz mühim. Sanayi Mahallesi, kendi içerisinde şahane bir kültür barındıran ilginç bir destinasyon. 90’lardan bu yana eğlence mekanlarından, fotoğraf stüdyolarına, resim heykel atölyelerinden, butik dükkanlara uzanan bir yolculuğu var aslında. Ancak Kültüral gösteri sanatları mekanı olarak bir ilk tabii ki.
Kültüral’ın burada olması sanayi esnafına, mahalle sakinlerine nasıl etki etti? Mesela oyunlarınızı merak edip izliyorlar mı?
Komşularımız şahane insanlar. Onlarla aynı mahallede soluk almak bir kıvanç kaynağı bizim için. Emekçinin olduğu yerde emek yeşerir çünkü. İstanbul’un en eski sanayi sitesindeyiz. Hepsi “has” insanlar. Oyunlarımızı izliyorlar ve kritik ediyorlar. Burada olmamızdan oldukça memnunlar. Dayanışma içerisindeyiz. Birlikte hareket ediyoruz ve çok iyi anlaşıyoruz. Mahalleye bambaşka bir renk ve soluk getirdiğimizi düşünüyorlar. Her mahallede bir tiyatro olsa keşke.
Sahne sanatları alanında İstanbul’un güçlü ve zayıf yönleri konusunda ne söylersiniz?
Güçlü yönleri; fedakar ve cefakar birbirinden bağımsız irili ufaklı yapılarının hala bugün var olması. Zayıf yönleri; salon ve seyirci bakımından orantısız ve yetersiz bir yönünün olması. Sahne sanatları bence seyircisi dışında destek görmüyor. Sanata “nesnel” ve “pragmatist” bir yerden bakıldığı için, “kapitalist düzenin piçi neoliberal faşist ekonomi” sahne sanatlarını görmüyor bile.
Her yıl çeşitli tiyatro festivalleri düzenleniyor. Sizce bu festivallerin Kültüral’a ve Türk Tiyatrosuna katkısı nasıl?
Türkiye Tiyatrosu’nun festival tarihine baktığımızda, eskiden düzenlenen festival programlarının bugünün tiyatrosunun şekillenmesine ve dolayısıyla Kültüral hareketine katkısı çok büyük olmuştur. Dünyaca ünlü tiyatroların İstanbul’da gelip oyun oynamaları, çok değerli isimlerin burada atölyeler verip, deneyimlerini aktarmaları bir neslin gösteri sanatlarına olan bakışını ve dolayısıyla da kaderini değiştirdi. Bu yadsınamaz.
Ancak son yıllarda yapılan festivallerin rengi pek soldu.
Programlar zayıfladı, diğer seslere ve renklere olan tahammül azaldı. Bu da festival kültürünün yerleşik ve tutarlı bir hale bürünmesine ciddi anlamda ket vurdu diyebilirim. Ben şahsım adına bir festivalin tiyatro seyircisi olmayan birine de tiyatroyu götürmesinden, o kişiyi tiyatroya maruz bırakmasından yanayım. Dünya çapında festivallerin programlarına bakıldığında, bir yerin ibadethanesinden pazar yerine, restaurantından tarihi yapılarına, tiyatro binalarından gösteri evlerine kadar kullanıldığını gözlemliyoruz. Bizdeki festivalleri bu bağlamda çokça “elitist” ve “konformist” buluyorum. Festival demek, kentin veya kasabanın her bir noktasının tiyatroyla giydirilmesi ve sokaktan geçen insana da tiyatro aracılığıyla dokunulmasıdır bir anlamda.
Unutulmasın ki tiyatro sokaklarda doğdu.
Sanat alanlarının yoğunlaştığı Şişli ve Beyoğlu gibi merkezlerden uzak olmak zor değil mi? Bu sizi nasıl etkiliyor?
Belirttiğim gibi nerede olduğunuzdan ziyade bulunduğunuz yeri neyle doldurduğunuz mühim. Ortada nitelikli bir iş varsa, seyirciniz bir avuç da olsa, salon dolusu da olsa sizi kucaklıyor. Zaten her şey Beyoğlu ve Şişli’de de çok zor.
Yeni tiyatrocular yetişiyor mu buradan? Mesela bir Z kuşağı var. Bu kuşağın tiyatroya veya genişletilmiş adıyla sahne sanatlarına ilgisi ve hatta katkısı nasıl?
Tabii ki yetişiyor. Kültüral ustalarla gençleri aynı sahneye çıkarmaya özen gösteren bir yapı. Z kuşağı oyunlarımıza, atölyelerimize geliyor. Bizi görüyor ve izliyorlar.
Şimdiye kadar en çok etkilendiğin oyun hangisi oldu? Bu oyunun şimdi burada olmana bir etkisi var mı?
Jean Genet’nin bütün oyunları. Hepsi ders gibidir benim için.
Feminizm sana ne ifade ediyor? Peki feminist misiniz?
Kadın insandır ve eşit haklara sahip olmalıdır. Yani “Madam Giyotin” adlı oyunumuzda da tartışmaya açtığımız ve haykırdığımız gibi: “Herkes için eşitlik!”
Tabii ki feministim.
Kültüral ne kadar feminist? Ya da şöyle sorayım sahne sanatları feminist midir?
Sahne sanatları dişildir. Dolayısıyla da feministtir.
Pandemi sürecinde en çok etkilenen alanların başında sahne sanatları geliyor. Bu süreci nasıl değerlendirdiniz? Etkisi ne oldu?
Dijitali keşfettik. Farklı anlatım olanaklarının tiyatroyla nasıl bir entegrasyona girebileceğini deneyimledik. Bu süreç tüm olumsuzluklarına rağmen kafalarımızda bambaşka kanallar açtı. Sinema ve tiyatro arası melez bir tür olan “tiyatro filmi” olayını oyunlarımızda uygulamaya çalıştık. Bu sürecek!
Kültüral bu yıl perdelerini geç mi açtı sanki? Aralık ayında neredeyse her gün bir oyun var. Favorin hangisi?
Biz bağımsız bir yapıyız. Dolayısıyla ödenekli bir kurum olmadığımız için, ne zaman her anlamda “hazır” olabiliyorsak o zaman açıyoruz. Geçtiğimiz yıllarda Eylül’de de açtığımız oldu, yine bu yıl olduğu gibi Aralık’ta da… Bunun kesin bir zamanlaması yok. Programımıza aldığımız oyunları birbirinden ayıramam. Hepsi konuğumuz, hepsi paydaşımız ve hepsi birbirinden değerli yol arkadaşlarımız. Tabii ki içlerinde favorilerim olanlar var ancak bana kalsın.
En sevdiğiniz yazar kimdir?
Jean Genet, Franz Kafka, Thomas Mann, Edward Bond, Henrik Ibsen, Philippe Djian, Paul Bowles, Yusuf Atılgan, Sevim Burak…
Dinlemeye doyamadığınız müzik albümü nedir?
Radiohead “OK Computer”, Leonard Cohen “I’m Your Man”, Ayten Alpman “Bir Başkadır”, Yasmine Hamdanm “Ya Nass” daha çok var…
Birkaç kere okuduğunuz ya da bir kere okuyup tekrar tekrar okumak istediğiniz roman hangisidir?
Franz Kafka “Dava”, Thomas Mann “Değişen Kafalar”, Dostoyevski “Suç ve Ceza”, Jean Genet “Gülün Mucizesi”, Paul Bowles “Esirgeyen Gökyüzü”, Yusuf Atılgan “Aylak Adam”…
En sevdiğiniz oyun yazarı ya da film yönetmeni kimdir?
Oyun yazarı: Heiner Müller, Bertold Brecht, Bernard Marie Koltes… Film yönetmeni: Jean Luc Godard, Michael Haneke, Lars von Trier, Asghar Farhadi, David Cronenberg, Theo Angelopoulos…