A password will be e-mailed to you.

Zamanının tanığı ve vicdanı olarak düşündüğüm Nil Yalter’in, Arter’de açılan “Kayıt Dışı” adlı sergisi, kaydı tutulmamışları, yok sayılanları, göçmenleri, kadınları, işçileri ağırlıyor. Yalter ortaya koyduğu eserlerinde, yaşadığı döneme tarihsel tanıklık etmesinin yanında, bu türden kimliklerin 1970’li yılların dünyasında ne türden bir şiddete maruz kaldığı ve o günün dünyasında tarih öncesi köpeklerin nasıl havladığını anlatıyor.

Bir yük vagonunda açtım gözlerimi./ Bizi bir kamyona doldurdular./Tüfekli iki erin nezaretinde./Sonra o iki erle yük vagonuna doldurdular./ Günlerce yolculuktan sonra bir köye attılar./Tarih öncesi köpekler havlıyordu./Aklımdan hiç çıkmaz o yolculuk, o havlamalar, polisler./ Duyarlığım biraz da o çocukluk izlenimleriyle besleniyor belki./ Annem sürgünde öldü, babam sürgünde öldü.” Kendisi de sürgünde büyüyen ve bunu hayatının birçok anında derinden hisseden şair Cemal Süreya böyle anlatıyor sürgün olmanın ne olduğunu… İktidarın fiziksel, psikolojik, ekonomik şiddetiyle gerek haberlerde gerekse kendi hayatımda ve tanıklıklarımda karşılaştığımda Cemal Süreya’nın “Tarih öncesi köpekler havlıyordu” dizesi aklıma gelir. Ve elbette bütün bu olup bitenleri anlamak için Ece Ayhan’ın “Tarihe bakarsanız anlarsınız” sözü. Bu iki sözle tarihe baktığımda; tarihin tekerrür tekerleğinde gündelik hayatın içine sızmış iktidarın görünür ve görünmez yüzü, bir yerlerde ezilenleri, ötekileri, dışlananları, yok sayılanları ve kayıt dışı olanları gelip bulduğunu görüyorum.

Kaydı tutulmayanların tarihi

Zamanının tanığı ve vicdanı olarak düşündüğüm Nil Yalter’in, Arter’de açılan “Kayıt Dışı” adlı sergisinde tam da bu iki sözün yankılandığı duyar gibi oluyorum. Zira, Yalter; kaydı tutulmamışları, yok sayılanları, göçmenleri, kadınları, işçileri eserlerinde ağırlayarak yaşadığı döneme tarihsel bir tanıklık yapmasının yanında, bu türden kimliklerin 1970’li yılların dünyasında ne türden bir şiddete maruz kaldığı ve o günün dünyasında tarih öncesi köpeklerin nasıl havladığını anlatıyor.

Evrensel dünya görüşü

Marksist feminist bir dünya görüşüyle hareket eden Yalter; etnografi, edebiyat, sosyoloji, bilim, sözlü tarih ve kültürel gelenekler başta olmak üzere birçok disiplinden yararlanıyor. Resim, fotoğraf, yazı, kolaj, performans, video gibi farklı mecraları bir araya getiren sanatçının çalışmaları Eda Berkmen küratörlüğünde Arter’de sergileniyor. Arter’in kapısından içeri girdiğimde Nil Yalter’in dünya ve insan algısını anlatan bir şiiriyle karşılaşıyorum. Evrensel bir dünya görüşünün izlerinin görüldüğü şiire burada yer vermek istiyorum. “Ben bir sanatçıyım / Bosna Hersekli bir Müslüman / Selanikli bir Yahudiyim / Rusyalı bir Çerkez’im / Bir Ahbaz’ım / Kadın bir yeni –çeriyim / Rum Ortodoks’um / Türkiyeliyim, Fransalıyım Bizanslıyım / Küçük Asyalıyım / Bir Moğol, bir göçebe, bir göçmen işçiyim / Gurbetteyim / Mesaj benim” diyor sanatçı.

Nil Yalter, Harem, Arter

Nil Yalter, Harem, Arter

Diğer yandan göçmenlerin geldikleri yerde hayata tutunma, kalacak yer bulma, yaşam mücadelelerini yansıtmaya çalışan sanatçının sarmal bir şekilde yerleştirdiği televizyon ekranlarında onlarla yapılan röportajlar var. Bu dairenin etrafını döndükçe ve gelen seslere kulak kabarttıkça derdi olan insanların hep bir ağızdan dertlerini duyurma isteği yankılanıyor Arter’in salonunda.

“Tarihe ağarken üç ağır yıldız”

Televizyondaki seslerin etkisinden çıkıp kendime geldiğimde karşı duvarda ‘L’ biçiminde uzanan fotoğraf serisi gözüme takılıyor. Fotoğrafların çoğu Türkiye’den göç etmiş kadın ve çocuk portrelerinden oluşuyor. Bazı fotoğraflarda belirgin bir şekilde görünen yüzler, başka bir fotoğrafta deforme oluyor. Sanki kadının toplumda olmayan kimliğinin yansıması gibi. Salonda ilerken dünyada ilk kez sergilen bir çalışmayla karşılaşıyorum.  Ece Ayhan’ın ‘Yort Savul’ şiirinde ‘Tarihe ağarken üç ağır yıldız’ dediği; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idam kararları sürecine yer veren çalışma olan “Deniz Gezmiş’ten söz ediyorum. Dairsel lekeler Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in varlıklarına dair mevcudiyeti gösterirken, bu dairelerin yanında yer alan ve cm cinsinden ölçülen ve her bir çalışmada gittikçe küçülen ölçüm aralığı var. İdam yaklaştıkça dairenin içindeki lekeler silikleşiyor. Tarih öncesi köpekler havlamaya başlıyor.

nil-yalter-el-kapilari-hasan-huseyin-korkmazgil-siir

Nil Yalter, “El Kapıları, Hasan Hüseyin Korkmazgil şiiri”, Arter

Memleket hasretinin gözlerdeki sabırsızlığı

Sergiye devam ettiğimde Yalter’in Lyon Garı’ndan hareket edip Milano, Venedik, Belgrad ve Sofya’dan geçerek sonunda İstanbul’a varan Direct Orient Express’in seferinden birinde bir göçmeni fotoğrafladığı polaroidlerden oluşan bir seri var.  Ve bu polaroid’lerin altında yolcuların etrafıyla kurduğu ilişkileri içeren çizimler. Tren yol aldıkça memleket hasreti iyiden iyiye kendini belli ediyor, göçmen işçinin kompartımandan dışarıya bakarken memleket hasreti gözlerindeki sabırsızlıkla birleşiyor.

 

Göçmenlerin ruh durumları fotoğraf karelerinde

Serginin üst katına çıktığımda ise beni sanatçının “Şu Gurbetlik Zor Zanaat Zor” adlı çalışma karşılıyor. Doğu halı desenlerinden oluşan ve sarmal şekildeki formlarda konfeksiyon işçilerinin yüz ifadeleri Türkçe şiirin iki önemli ismi Nazım Hikmet ve Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiirleriyle birleşiyor. Onların yeni yurtlarında göçmen olmalarından kaynaklanan ruh durumları bu fotoğraf karelerine yansımış durumda. Bu çalışmaların hemen sonunda göçmelerin yüzleri değil ama onların yaşadığı mekânların polaroid fotoğrafları devreye giriyor. Sanatçının ‘Geçici Meskenler’ adını verdiği bu çalışmalarda kent dışına sürülmüş varoşlarda yaşamaya çalışan göçmenlerin yaşadığı apartmanların ve evlerin görüntüsü var.

Serginin diğer dikkat çeken çalışmalarından birisini ise ‘La Roqueette, Kadınlar Hapishanesi’ oluşturuyor. Yalter’in Judy Blum ve Nicole Croiset ile birlikte ürettiği 1974 tarihli bu çalışma kadın bir mahkûmun hapishane günleri hakkındaki anılarından oluşuyor. Bu anılar Yalter ve arkadaşlarının elinde bir albüm, sahnelenmiş fotoğraflar, desenler ve filmler yoluyla ortaya konulmuş. Bu çalışmalarda kapatılmanın ne olduğu, nasıl uygulandığı ve bunu yaşayan kişinin ruh durumları ayrıntılı olarak ele alınmış.

nil-yalter-rahime-turkiyeden-kurt-bir-kadin

Nil Yalter, “Rahime, Türkiye’den Kürt Bir Kadın”, Arter

Rahime’nin gülen yüzü

Kayı Dışı’ sergisinin en önemli parçası olarak gördüğüm çalışma ise, ‘Rahime, Türkiye’den Kürt Bir Kadın’. Yalter, köyünden şehre taşınmak zorunda kalan ve şehirdeki hayatını idame ettirebilmek için evlerde hizmetçilik yapan Rahime’nin hayatını konu ediniyor. Onun bu zorluklarla başa çıkma çabasının yanında bütün bu zorluklara karşı yine de gülünebileceğini göstermesi fotoğraflar karelerine yansımış.

Nil Yalter’in kayıt altında olmayanların sesi olmaya çalıştığı eserlerini görebilmek için son tarih 15 Ocak. Bu sırada yaşam mücadelesinde yorulduğunuzda birkaç defa da olsa Rahime’nin gülen yüzünü gidip görün derim. Diri kalmanızı sağlayacağından hiç kuşkum yok.  Rahime’nin gülen yüzü hepimizin umudunu diri tutsun.

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 14:34:16