Volkan İncüvez’in ilk albümü bir ney albümü. Kün lansman konseri Sanatatak organizasyonuyla 24 Mayıs’ta Kırım Kilisesi’nde akustik olarak üç neyzenin de katılımıyla canlı gerçekleşecek. Kün, zamanlararası kişisel bir yolculuk yapmayı vaat eden çok cesur ve otantik bir albüm. İncüvez’le Kırım Kilisesi konseri öncesi Kün‘ü konuştuk:
Neyin ne olduğunu askıya almadan ona ne olduğunu sorma cesareti gösterebilmiş bir albüm diye yazdım albümünle ilgili. Ne diyorsun?
Sanırım müziğe yaklaşımımla ilgili. Biraz eskiye döneceğim. Lisans ikideyim. Konservatuar öğrenciyisim.19, 20 yaşlarındayım. İyi bir öğrenciyim. Hayat, şu bu üzerine düşünüyorum. Müzik nedir? Ben kimim? diye sorarken pesimist olmaya başladım ve dedim ki müziğimi bırakacağım. Çok sevdiğim bir dostum, milattır onunla tanışmam hatta, Mahmut Sözer. ‘Sen kimsin müziği bırakıyorsun, kendini tamamen müziğe bırak!’, dedi bana. Bu cümle bana dokunmuş oldu. O gün benim hayatım değişti. Kendimi müziğe bıraktım. Sanki ben enstrüman olmaya başladım o tarihten itibaren. Kendini bırakmanın en güzel yollarından biri de nefes olduğu için ilk albümüm bir ney albümü oldu.
Evet pek çok enstrüman çalıyorsun, bağlama, çağlama, gitar ve ney. Neyin bunlar arasındaki önemi nedir?
Nedenini bilmiyorum. İşin içinde nefes olması galiba. Aynı şeyi bazen şarkı söylerken de yaşıyorum. Ney üflenir çalınmaz derler. Tam anladığımı söyleyemesem de idrak etmeye başladım bu sözün önemini… Nefes alıp neye nefes veriyorsun. Fizyolojik bir durum da söz konusu. Bütün hücrelerin kargın içine akıyor gibi. Önce bütünlük yaratıp sonra o bütünü parçalayarak bir seyleri inşa ettiğin bir enstrüman. Diğer enstrümanlarda parçadan bütüne gidersin. Neyde tam tersine. Bütünden parçaya gidiyorsun, aslında bir nefes veririz o sese dönüşür, ses çizgisi devam ederken biz onu kapatır açarız.
Sese ses ekleyerek değil devam sesi susturup var ederek . Bütünden parçalara düşmesi özetle böyle birşey. Bunun insan bedeninde bazı kimyalara yol açtığını düşünüyorum. Kargının içinde DMT (dimethyltryptamine) aynı zamanda (ruh molekülü ismini de taşır) doğumda ölümde ve rüyada ortaya çıkan bir kimyasal olduğunu öğrendiğimde hissettiğim şey daha da anlam kazanmıştı. Saatlerce ve uzun uzun verilen sıcak nefesler sanki molekül düzeyinde seyredip evren ile akortlanıyormuşum gibi bir his veriyordu.
Peki neyin teknik olarak imkanları üzerine neler söyleyebilirsin? Bunu neden soruyorum: Albümünü ilk çoksesli ney albümü olarak çıkardın. Bu iddialı başlık ney ve çoksesliliği yan yana getirmek onu Batılı kılmak adına bir hamle değil albümü dinlediğimizde. Aksine otantikliğini vurgulamak olarak karşımıza çıkıyor.
Aslında, bir albüm olarak ilk ve bir iddiası yok bence. Tarihte de bazı denemeler var. Niyazi Sayın ve Aziz Şenol Filiz ustaların denemeleri var mesela.O kayıtlarda daha çok ney taksimleri ve armonik sesler ile tutulan demler var daha çok. Bir neyzen ney üfler, diğer neyzenler arkada ona dem tutar gibi ki benim albümümde de aynı biçime rastlayabilirsiniz. Yanı sıra dikey hareketlilik, kontrpuan gibi, ezgiye karşılık ezgi gibi, doğuşkan seslerin oluşturduğu armonik tınılar, bazen de sadece dem sesler ile örülen bir çokseslilik mevcut. Burada önemli olan şuydu. Genelde çokseslilik batıya ait bir biçim ve bizim memleketimizde de hep o biçime geleneksel müziğimizdeki temalar adapte edildi. Ben çokseslilik denerken bundan hep kaçındım. Neydeki ana fikir neyse onun karakterinin peşine düştüm. Zira her müzik kendi armonik karakterini taşır, armonik yapıda olmasa da. Oldu olmadı ama tam da bunu yapmayı denedim diyebilirim.
Çoksesli ya da tek seslilikten ziyade en önemsediğim şey, sanatçının bir duyguyu tarif etmesi değil, yaratmasıdır! Günümüzde daha çok bir duygu tarif ediliyor, yaratılmıyor bu da onu daha çok zanaat olarak kalmasına sebep oluyor. Otantik oluşundan ziyade turistik bir şey oluyor.
Bunu yaratmak için neler yapıyorsun mesela?
Bunun bir formülü var mı? Olamaz ama sen kendini bu konuda disipline edebililrsin. Mesela hayatımda hiç sevmediğim bir enstrümanı çalmadım ya da sevmediğim bir türküyü çığırmadım.
Teknik olarak yapsam dahi sevmediğim bir müziği icra etmedim.
Bunu yaparsam az önce eleştirdiğim şeyi yani bir duyguyu tarif ediyor olurum, yaratamam. Yaşamadığım bir duyguyu zaten nasıl yaratayım?
Yaşayıp yaşamadığımla ölçtüm.
Sanırım en çalışan yöntem bu.
İçinde bulunduğumuz kronolojik zamanın dışında bir zaman vaat ediyor Kün. Sıkıştırılmış bir zaman taşıyor. Çalma zamanı farklı oysa. Albüm olarak da farklı bizim onu dinlerken eklendiğimiz zaman dilimleri epey çok. Nasıl bir zamanı marke etmek istedin?
Zamanı marke etmek kaygısı değil daha çok anı yakalamak gibi birşey. Zamanın geçmişten geleceğe ya da tam tersine gelecekten geçmişe değil sanki her ikisinden ana doğru aktığını düşünüyorum. Anda var oluyor ve yok oluyor gibi, yakaladığınızda da zamandan ve mekandan bağımısız oluyormuşsunuz gibi. Müzik bana bunu yaşatan şeylerin en başında geliyor, sanat kısmı ikinci planda diyebilirim.
Uzun uzun kayıtlar var. Nefesler var albümde… Beş yıl boyunca farklı zamanlarda verdiğin nefeslerin bir toplamı mıdır Kün?
Aynı evde yaşadığım o dönemdeki insanlar çıldırmak üzereydi. Bing bang parçasındaki davut neyinin kaba dügah perdesini tek nefeste üflemek için öncesinde 2 ay sadece o sesi üfledim mesela… Çok tekrar çok nefes söz konusu.
Bir aralık belirlediğinde ortaya çıkan bir şey zaman. Başlangıç ve bitiş noktasına ihtiyaç var yani. Mesela günümüz kameralar 60 bin kareye bölüyor saniyeyi ve bir sürü duyularımızla algılayamadığımız hakikatler görüyoruz. Ney üflerken de uzun süre ve sıkı üflediğinde sanki o nefesin spiral olarak aldığı yol, kondüsyon kazandıkça örneğin 60’a bölerken birim zamanı, sonra 60 bin’e bölüyor adeta. (örneğin bir saniye içinde bir sürü mili saniyeleri dolayısıyla duymadığın frekansları duyabilir oluyorsun ki frekans, bu titreşim sayılarının birim zaman içinde hangi sıklıkla, kaç defa tekrarlandığının ölçümüdür ve ses olarak duyarız)
Kısaca en küçük birim zamanda var olabilmek ya da geniş zamanlarda bütünler yaratmayı sağlıyor. Hem an’dasın hemde tüm zamanda…
Geçtiğimiz günlerde katıldığım bir toplantıda Filistinli bir sanatçı sanatçılardan beklentisinin zamanın nasıl geçtiğini elle tutulur bir şekilde göstermeleri olduğunu söyledi. Bu anlamda müzik serüveninle ilgili neler bekliyor seni ve bizi?
Hikaye yeni başlıyor. En başından Dünya’ya geldik. Kün‘deki son şarkının isminin ”Birth” olmasının bir sebebi var elbet. Doğum gerçekleşti tabiki de devamı gelecek. Hepimiz zamanla ilişkileniyoruz hayatta, doğuyor ve ölüyoruz. Ömrümüz perde, doldurduğumuz ruh, makamımız oluyor.
Peki son olarak 24 Mayıs Kırım Kilisesi konserinle neyi akustik bir kilisede çalmak üflemek üzerine neler söylemek istersin?
Kilisede icra yapmak akustik açıdan kün ve ney tavrına muazzam bir yer. Bir o kadar da manalı her açıdan. Heyecanla bekliyorum. Ayrıca ney sazının evi diyebileceğimiz mevlevihanelerde de bu müziği icra etme heyecanımı ve isteğimi de çoğaltıyor. Umarım tez vakitte o da olur.