A password will be e-mailed to you.

…Hazoume, bulduğu her matarayı, hazır ve buluntu nesne ile birleştirir. Bu birleştirme işlemini o kadar ileri götürür ki mataralar ile şifacı şaman ritüelleri için kullanılan hayvan deri, kıl ve kemikler, saman diken ve tahta gibi doğal malzemeler ve çeşitli endüstriyel maddeler ile birleştirerek matarayı doğaüstü bir oluşumun içine yerleştirir…

Afrika, binlerce yıl tek bir kurala (öldüreceksin) bağlı kalarak, nüfusu neredeyse artmadan doğa içinde yaşadı. Afrika’da öldürmenin kesintisizliği, batı sömürgeciliği ile sekteye uğrayarak, iş gücüne ve köle ticareti için bir piyasaya dönüştü. Bu piyasa aynı zamanda tek tanrılı dinler için de yeni fanatik müritler demekti. Misyonerler onları daha “iyi bir insan” yapmak için elinden geleni yaptılar. İstatistik verilere göre Afrika’da, nüfusun yüzde 50,9 Hristiyan, yüzde 43,3 Müslüman ve geri kalan yüzde 5,8 ise “diğer” inançlarına sahip olduğu yazılıyor. Sömürgeciliğin ve tek tanrılı dinlerin bu dönüştürücü etkisi arkasındaki esas güç ise ateşli silah endüstrisiydi.

“Bu büyük Batı uygarlığının yarattığı ve yararlandığımız bunca harika şeyin mutlaka bir fiyatı olacaktı.” Claude Levi-Strauss

Alfa erkek rolü

Mızrağın, ateşli silahlara yenilgisi, sadece silah ticaretini hızlandırmadı, şiddete yönelik bir ekonomi modeli de oluşturdu. Sömürgeciliğin dışa bağımlı kılarak kabuk değiştirmesi, sanayisiz toplumlar için silahlanma yarışı başlattı. Eline silah alan herkesi bir güce kavuşturan bu tılsım, paramiliter güçlere, çocuk savaşçılara, sokak çetelerine, mafyalaşmaya ve hak gasplarına evirildi. Yaşam gereksinimlerinin neredeyse günlük olarak karşılandığı ve yarının ne getireceği bilinmeden tek başına girişilen bir tür savaş.

“Yukarıdaki hükümler çerçevesinde, yapabileceğiniz en iyi şey başınızın çaresine bakmaktır.” Yorubalı çağdaş sanatçı Romuald Hazoume’un bu sözü, Afrika için tek geçer kural olsa gerek. Afrika’da insanların kendi başının çaresine bakması ve bu bunun çok da bir işe yaramaması, genellikle daha fazla çabalaması gibi bir kısır döngüye girer. Aslında çok da çabalaması gerekmemekte, geniş kurak topraklar ve gelişmeyen bir endüstri içinde insanlar kendiliğinden konumlanırlar ve hukuktan çok hukuksuzluğu beraberinde getirir. Kabile tarzı devlet yapılanmaları ve suç örgütlenmeleri, toplumda alfa erkek rolünün bitmediğine aksiye daha da yaygınlaştığını gösterdi. Kaynakları sömüren hükümetler, yasadışı işleri organize eden güvenlik güçleri, mafya ve sokak çeteleri, paramiliter örgütlenmeler, insan ve uyuşturucu kaçakçılığı çoğu yeterince gelişmeyen ülke için bir yönetim ve ekonomi modeli oldu.

Ekonomik bir model olarak plastik matara

Binlerce yıl ateşin başında tamtam çalıp kan dansı yaparak doğada kendinden geçen animist bir uygarlık, modern dünyanın nesnesi olan plastik ile farklı bir dönenceye girdi. Endüstriyel bir ilerleme olarak, plastiğin Afrika’ya gitmesi, ateşin icadı gibi sosyo-kültürel bir evrim yarattı. Bir kurtarıcı olarak beklenen beyaz adam yerine, getirdiği matara yol gösterici oldu. Afrika çağdaş sanatının öncü isimlerinden Hazoume, çok sayıda matara portre, heykel ve yerleştirmesi post modern çağda yeni bir tanrının doğuşuna vesile oldu. Kavramı, nesne ve nesnenin görüntüsü ile özdeşleştiren Joseph Kosuth, kavram ve görüntüyü tıpkı nesne gibi somut bir zemine çekti. Hazoume ise kavram, görüntü ve nesneye yönelik bir tanımlamadan ziyade nesne ve insan arasındaki ilişkiselliğin nasıl tanrısal bir boyuta çıktığı ile ilgilenir. Hazoume, Mataraları, mitolojik tanrısal bir oluşum olarak ele aldı. Mataranın taşınması kolay ve hafif, güneş ve hava şartlarından hemen etkilenmez, hayvanlar ve insanlar tarafından yenilmez, katı sıvı ve gaz maddelerin taşınmasında kullanılabilen ve en önemlisi de bir ağzının olmasıdır.

Gündelik olanın tanrısal seviyedeki zorluğu

Afrika’da esas mucize olan yaşamaktır ve bunun devamlılığı sağlayan her şey de kutsal. En basit ihtiyaçlar bile tanrısal bir mucize gibi imkansızlığın pençesinde gerçekleşir. Gündelik olanın tanrısal seviyedeki bu zorluğu, her kararı yaşam ile ölüm arasındaki bir yol ayrımına götürür. Doğa artık kaynak değildir ve plastik, ağır yaşam koşullarında tek dayanak olmaktadır. Hazoume, mataraları, Afrika kültürünü değişimini gösteren yeni yüzü olarak görür. Doğal kaynaklardan plastiğe geçişi aynı zamanda Afrika ruhunun değişimine yorumlar. Şiddet, kan ve gücün yeni sembolü olan plastik, Afrika’nın yeni yabani ruhudur. Çağı yine ıskalayan bu ruh, çürümesi ve tekrar doğaya dönebilmesi için bin yılın geçmesi gerekmektedir. Bin yıl sürecek bu yeni hükümranlık yeni tanrı için gayet iyi bir süredir.

İnsanların açısını taşıyan bir Tanrı

Hazoume, bulduğu her matarayı, hazır ve buluntu nesne ile birleştirir. Bu birleştirme işlemini o kadar ileri götürür ki mataralar ile şifacı şaman ritüelleri için kullanılan hayvan deri, kıl ve kemikler, saman diken ve tahta gibi doğal malzemeler ve çeşitli endüstriyel maddeler ile birleştirerek matarayı doğaüstü bir oluşumun içine yerleştirir. Matarayı, Afrika söylencelerinde yer alan ve büyük tanrı Olodumare’ye hizmet eden ve Orişa olarak adlandırılan küçük tanrılara bir yenisi olarak ekler. Sayıları 401 olan bu küçük tanrılara bir yenisinin eklememesi için bir sebep yoktu. Önüne çıkan her şey ile uyum gösteren ve kılığına bürünebilen bu tanrı, Amerikan süper kahraman yeteneklerini hatırlatır.

Tanrı Matara, insanların tüm acılarını paylaşıyor. Kesilip parçalanıyor, yakılıp yok ediliyor ve tekrardan var ediliyordu. Var olmanın, şiddet üzerinden yükselişi ve nesnel bir tutuma dönüşmesi, her şeye katlanmasına olanak tanıyor. Tanrılar hiçbir zaman Afrika için cömert olmamıştır. Bu katı tutum belki de itaati zorunlu kılmıştır. Bu zorlu ve sona ermeyen itaat hep duyumsal olmuştur. Korku, arzu ve şiddet barındıran bu duyumsama yeni binyıla da miras bırakıldı. Doğanın dışına taşan bu şiddet, kendine yeni alanlar açmakta ve yayılmakta. Karada ayaklar ve denizde kollar, ilerlemek için çoğu zaman tek alternatiftir. Hazoume’un “la Bouche du Roi” isimli yüzemeyen kayığı, engin denizlerde doğrudan yeraltı ülkesine gider. Denizlerle girilen bu savaşta ölenlerin yeri yoktur ve denizlere sunulan bir tür kurbandır.

Her şeyin somutlaştığı ve tanrının nesnel bir araçsallığa dönüştüğü bu yerde yükselen Tanrı Matara, görsel dünyanın da merkezine iner. Oldukça memnuniyetle karşılanan bu mat ve donuk Tanrı, sanat ekonomisinde de yerini aldı. Tanrı Matara, donuk ifadesi, bir imge izleyicisi gibi her şeyi içine çeken bir boşluğa açılıyor.

Romuald Hazoumè, 1962’de Benin Cumhuriyetinin Porto Novo kentinde doğdu. Yaşamını ve sanatsal üretimlerini Londra’da sürdüren sanatçı, dünyanın önemli sanat organizasyonlarına yer almakta. October Gallery ile çalışan sanatçının eserleri, Saatchi Gallery, British Museum, Guggenheim Bilbao, Centre Georges Pompidou, ICP, Victoria & Albert Museum gibi pek çok müzede sergilendi.

 

İLGİLİ HABERLER

Afrofütürizmin şampiyonları

Sanat dünyasını alışılmışın dışına taşıyan adam: SIMON NJAMI

Daha fazla yazı yok
2024-11-21 12:51:39