"Oyun Asla Bitmez!" adlı kişisel heykel sergisi 12 Nisan 2015’e dek artgalerimBEBEK’te görülebilecek olan K. Deniz Pireci sanatatak.com’un sorularını yanıtladı.
Seramik benim için, coşkumun maddeleşmiş halidir. Coşku, yaratıcılığımı uyandırıp durağanlığımı yok eder ve kendimi ifade etmemi sağlar. Seramiğin en zor hali olan porselenle çalışmak ise, bir çeşit parametrelerarası danstır.
Heykel, daha doğrusu üç boyutlu obje üretirken, formlar şeklini kendini oluşturan enerjiden alır. Herhangi bir şekle sahip olmayan coşkum da kendini forma aktarmak zorundadır. Bu sayede kendimi, kuralların esaretinin üzerine çıkararak, çeşitli formlar aracılığı ile ortaya koyarım
Sanatçı olmasaydım kesinlikle, yine bir sanat emekçisi olurdum.
Annelikle sanatçılığın ortak noktası, üretmektir ve önemli olan yaratmaya yarayanın ne olduğudur.
Plastik sanatlar demek yerine, görsel sanatlar demeyi tercih ederim. Çünkü günümüz Türkiye’sinde popüler kültürün dayatmasıyla; sanat ve sanatçı denildiğinde yüklenen anlamlar ve algılar çok farklı. Bu algıları değiştirmek de yine tanımları doğru yapmak ve yaygınlaştırmakla gerçekleşebilir.
En son İpler filmini izledim ve çok etkilendim.
En son Dali ve Ben romanını okudum ve kendime gelemedim.
Bazen Türkiye bana, bir oyun sahnesi gibi görünür. Oyunun kuralları ve oyuncular değişse de bu gerçek oyunun varlığını yadsımaz.
Oyun asla bitmez çünkü, hayatın kendisi her türlü oyunu barındırır ve aileden toplumlara kadar her katmanda büyüklü küçüklü oyunlar sürer gider.
Porselen aslında, zamana meydan okuyan bir malzemedir ve ölümsüzlüğe olan arzunun bir göstergesidir. Ama aynı zamanda porselenle çalışmak; hammaddelerin insanı sıradan gerçekliğin ötesindeki bir boyuta geçiren, başka bir maddeye dönüşmesini sağlayan, simyasal dönüşümün bir süreci olarak görülebilir.
İktidarın şaşırtıcı tarafı, ölümsüzlük takıntısından kaynaklanıyor olmasındandır. Çünkü ölüm en korkulan ve başımıza geleceğini kesinlikle bildiğimiz bir sondur. Ama bu sona direnmenin ve en azından hayatta olunan süre boyunca bunu ummanın en basit yolu, muktedir olma hırsıyla bütünleşir.
Arzu deyince aklıma ilk, ihtiras ve hırs gelir. Çünkü arzu son derece ucu açık ve tehlikeli bir duygudur ve kötüye evrilmesi çok kolaydır.
Bütün bir bakıma, birimlerin oluşturduğu bir armonidir. Bundan birkaç yıl önce, birim ve bütün arasındaki ilişkiyle ilgili bir de bilinçaltı tespitim olmuştu. En sevdiğim çiçekler leylak ve ortancadır ve bunlarla ilgili şunu farkettim, her ikisi de tek başına değil birçok küçük çiçekten oluşmakta. Bunun da aslında kollektifliğin simgesi olduğunu düşündüm. Her zaman dediğim gibi birimler olmasa bütün asla var olamaz.
Çağdaş sanat bana göre; fikirle başlar, yürekle devam eder ve eylemle sürer. Risk alabilen sanatçı çağdaştır!
Hem eşimin hem oğlumun sanatçı olmasının en iyi tarafı, eleştirilerinin dürüstlüğüne güvendiğim insanlarla fikirlerimi korkusuzca paylaşabilmektir.
Hem eşimin hem oğlumun sanatçı olmasının en kötü tarafı, bazen aramızda projelerimizi paylaşırken tüh ben bunu niye daha önce düşünemedim diye hayıflanmaktır.
Sergi açmak şuna benzer, sevgili Ayfer Karamani’nin dediği gibi "her açılış bir düğündür". Ama benim için aynı zamanda zorlu bir doğumdur…
Sergi kapamak ise şuna, bir sonraki projeye başlamak için yeni enerji ve zamanın olduğunu bilmenin hafifliği…
Sanat tarihinden en çok, Ai Weiwei’yi izlerim ve hala etkisi altındayım.
Sanat tarihinden en çok, Yoko Ono’nun etkisi altındaydım ama çıktım.
Doğa ve kültür karşıtlığı bana, spordaki bir tanımı hatırlatıyor; "tam saha baskılı pres". Bu konuda içimde kabaran öfke, üzüntümü çoktan bastırdı. Ama yine de yarın güneşin daha parlak olacağına dair umudumu yitirmedim. Herşeye rağmen, umut biçmek için hayal ekiyorum!
İçinde en rahat ettiğim mekan, tabii ki atölyem…
Ben bu işleri yaparken en çok, derdimi doğru anlatamayacağımdan rahatsızdım. Takıntılı bir süreçti ama bana göre bu takıntılılık hali; normal insanlar için tehlikeli, bilim insanları ve sanatçılar için ilham vericidir.
Ben bu işleri yaparken en çok, Paul Simon dinledim. Müziğinin ritmi enerjimi hep yüksek tutmamı sağladı.
Ben bu işleri yaparken en çok, kendimle kavga ettim. Ama bir sanatçının en büyük özelliği inatçılığıdır. Ben de kendimi bildim bileli porselenle yoğruldum. Porselen beni ben onu şekillendirdik. Aramızdaki ilişki tarifsiz ve fırtınalı bir aşk gibi. Bu birliktelik acımasız, zorlu ve yıpratıcı olsa da benim yapıcı inadımla hep sürecek.
Ben bu işleri yaparken en çok, eşim Çetin’e teşekkür ettim. Çünkü desteği olmasaydı işleri sonlandırıp ortaya çıkaramazdım.
Ben bu işleri yaparken en çok, eski masal kitaplarımı okudum. O kitaplardaki dünya bu serginin aurasını oluşturdu.
İstanbul’u İstanbul yapan, kaosudur ve ben de bundan beslenirim.
İstanbul’da yaşamasaydım, belki Ayvalık’ta yaşamak isterdim.
Oyun Asla Bitmez! – K. Deniz Pireci
artgalerimBEBEK
24 Mart 2015 – 12 Nisan 2015