İstanbul Uluslararası Opus Amadeus Oda Müziği Festivali’nin XII. Si gerçekleşiyor ama ne sen bunun farkındasın, ne de polis farkında dizelerinde olduğu gibi, ne medyanın umrunda, ne müziksever büyük kitlenin!
Elbette Harbiye Açık Hava Tiyatrosu’nda pop yıldızlarına gösterilen ilgiyi beklemiyorum ama başından beri yıllardır izlediğim ve Mehmet Mesçi’nin büyük çabalarıyla İstanbul’un değişik ve harikulade mekanlarında gerçekleşen bu festivalin hak ettiği yeri ve ilgiyi bulmasını isterim. BİFO ve İstanbul Filarmoni’nin Denizbank konserlerini kaçırmayan müzik yazarları nedense ne geliyor, ne duyuruyor. Buna rağmen izleyicisi yok değil, her gittiğimde her yer dolu, klasik müzik meraklısının kaçırmadığı olağanüstü performansları İstanbul’un kilise ve sinagogları gibi çok değişik yerlerinde izlemek o kadar farklı bir keyif ki. Ne yazık ki artık mümkün de olamayacak çünkü sinagoglar güvenlik gerekçesiyle (savaşın sonucu) kiliseler de yeni atanan başpiskoposun kararıyla her tür ticari etkinliğe kapatılmış.
Bir klasik müzik konserini ticari etkinlik diye nitelendirmek de akıl erdiremediğim bir düşünce tarzı ama din adamlarının mantıkla ilişkisi çok farklı. Oysa St Antuan’da, St Sulpice’de çok etkileyici konserlere tanıklık etmiştik. Şimdi elde kala kala bir Deniz Müzesi kalmış. Umarım orasını da elinden almazlar, çünkü saray flikalarının altında müzik dinlemek de İstanbullunun özel bir ayrıcalığı olsun.
Sopranolardan Aryalar
29 Nisan Pazartesi akşamı Deniz Müzesi’nde bu kez vokal gecesiydi; Elzbieta Nowotarska-Lesniak, soprano, Meltem Ergin, koloratur soprano, Barbora Hitay, mezzo soprano’nun aryalarına Shin Jung Lee, piyanoda eşlik etti. Program ise uzun uzun çalışılarak seçilmiş ve hayli zengindi. Monteverdi’den Mozart’a, Puccini’den Chopin’e, Cemal Reşit Rey’e, Strauss, Dvorak, Delibes, Purcell’e, Viardot’ya 17. Yy’dan 19. Yy’a çok değişik parçaları bazen düet, bazen üçlü, bazen tek başlarına söylediler. Üçünün de sesi ve müziğe hakimiyeti, benim değerlendirmemin yetmeyeceği kadar olağanüstüydü! İki saati aşkın süren program sonunda hala enerjileri bitmemişti ki yoğun alkışlar üzerine bir de bis yaptılar. La Boheme, Mme Butterfly, Les 3 Belles demoiselles, Flowers Duet, gibi parçaları dinlemek bir ayrıcalıktı adeta.
Sponsoru da Az
Bu program, inanmayacaksınız ama Polonya Başkonsolosluğu ve Hitay Vakfı dışında hiçbir sponsoru olmadan gerçekleşti, Hindistan ve Polonya başkonsolosları dinlemeye geldi. Solistlerin üçü de birbirinden şık tuvaletler giymişti ve gerek mekan gerek solistlerin güzellikleriyle sadece kulağa değil, göze de hitap eden bir gösteriydi. Kültür sanat sayfası kalmadı gazetelerde, olanlar da bültenden yazılıyor. Televizyonlardan ise sadece bir ikisi kültür sanat programı yapıyor, ama özellikle TRT2, NTV, KRT’yi görmek isterdim doğrusu, görüntü o kadar muhteşemdi ki.
İki Dinleti Kaldı
Gelecek program 13 Mayıs’ta “İstanbul’da Son Tango” Veriko Tchumburidze ve Theo Ould. Deniz Müzesi Piri Reis Salonu’nda. Festival Kapanış Konseri ise son kez Sent Antuan Kilisesi’nde “Passacaglia Della Vita ve Passacaglia Della Morte” Yaşam ve ölüm. Arasında bir geçiş… İzleyicileri olacaktır, biraz da ilgi olsa? Kültür, sanat ve klasik müzik, popüler olmayınca, bu kadar mı üvey evlat?