A password will be e-mailed to you.

1) Uzun ve ardı arkası kesilmeyen diyaloglardan sıyrılmış bir film seyretmek istiyorsanız Jacques Tati sineması uğrayacağınız bir liman olmalı. Jacques Tati filmografisinde diyalog sayısı ile filmografisi arasında ters orantı vardır. İlk filmi Jour de Fete’den son filmi Parade’ye kadar filmlerindeki diyalog sayıları giderek azalır ve sonunda da zaten biter.

2) Jacques Tati’nin filmlerinde görev alan oyuncular ve figüranlar da dahil olmak üzere tüm karakterlere demokratik ve eşit bir şekilde yaklaşması onun filmlerinde her sahneden bir şeyler çekip çıkarmamızı sağlamaktadır. Özellikle filmlerinin başrolü olan Mösyö Hulot tiplemesi çoğu zaman kadrajda tek başına gözükmez hep yanında birileri vardır, birileri yokken bile geniş planlar kullanıldığından yönetmenin yaptığı uzak çekimle birlikte Hulot’un kadraj içinde tek başına olmaması sağlanır. Bu açıdan ana karakterin merkezden uzak olduğu bir film tezahürü vardır. Bundan sonuç çıkarırsak, Jacques Tati filmlerinin bir derdi vardır.

3) Filmlerindeki demokratik yaklaşımın getirdiği bir husus olarak figüranlar dahil olmak üzere birçok detay kadraja dahil olmaktadır. Özellikle PlayTime’da (1967) kadrajda aynı sahnede birden fazla hareketin olduğu paralel sahneler görürüz. Bu paralel sahneler asla karmaşık değildir. Olabildiğine basit ve duru bir şekilde tasarlanmıştır. Özellikle PlayTime’da aynı çerçevede iki ve daha çok sahneyi gördüğümüz sekanslar vardır. Bu sekanslar aynı zamanda bir mizansenin zenginliğinin göstergesidir.

4) Sinemadaki hiciv temsillerini görmek istiyorsanız Jacques Tati sinemasına muhakkak başvurmalısınız. Mösyö Hulot tiplemesinin merkezde olduğu filmleri düşünürsek; bu filmlerin teması, küreselleşen dünyanın getirdiği modernizm bununla beraber Amerikanlaşma ve bu minvalde tek tipleşmeye yönelik bir hicivdir. Bir nevi bu tek tipleşmenin oluşturduğu modern hapishaneyi tüm çıplaklığıyla bize sunması “Niçin Jacques Tati izlemeliyiz?” sorusunun zannımca en önemli cevabıdır. Jacques Tati modernite eleştirisini bize en yalın haliyle sunmaktadır.

5) Jacques Tati filmlerinde görseller çok önemlidir. Mizansen hep dolu doludur. Bu açıdan kendisinden sonrakileri de etkilediğini söylemek mümkündür. Aşağıdaki görselde Mon Oncle (1958) filmi ile The French Dispatch (2021) filmlerinden birbirine yakın duran iki kare bulunmaktadır. Wes Anderson’un bu karesinde gördüğümüz üzere Jacques Tati’den etkilendiğini söylemek pekâlâ mümkündür.

6) Jacques Tati sinemasında görsellerin önemli olması gibi ses de büyük önem arz eder. Ses tasarımı ders alınacak düzeydedir. Filmdeki ses kullanımına en az görsel kadar önem veren Jacques Tati kendisinden sonraki sinemacıları bu açıdan da etkilemiştir. İsveçli sinemacı Roy Andersson’un İnsanları Seyreden Güvercin (2014) filmini bu yönden örnek verebiliriz. Optimist müziklerin arkasındaki pesimist dünyayı gördüğümüz filmde ezber mutsuzluklarla örülmüş hayatları tek kamera açısından çekilmiş bir şekilde izleriz.

7) Jacques Tati’nin pantomim yeteneklerini düşünürsek; onun Buster Keaton ve Charlie
Chaplin’den sonraki kuşağın temsilcilerinden birisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak şu şerhi
düşmek gerekir ki; Mösyö Hulot “Şarlo” gibi kadrajı tek başına doldurmaz. Yanında ve arka planda
hep birileri vardır. Bir pantomim ustasını beyazperdede seyretmek isterseniz yine başvuracağınız
adreslerden birisi kesinlikle Jacques Tati olmalıdır.

Daha fazla yazı yok
2024-09-19 19:03:50