A password will be e-mailed to you.

Geçtiğimiz yıllarda The Guardian tarafından “haftanın sanatçısı” olarak seçilen ve Flash Art, Art Review, Time Out, Dazed & Confused gibi güncel dergilerde yer alan Tom Dale, yeni çalışması “Volatile Structures/ Havai Yapılar” ile kısa bir haftalığına K2 Güncel Sanat Merkezi’ndeydi.

Tom Dale bu serideki işlerini Ekim ayında, Maquis Projects’in artist-in-residency programı kapsamında üretti. 2013’te, İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Tom Keogh ve aynı üniversitede Tasarım Çalışmaları yüksek lisansını tamamlayan Ali Kemal Ertem’in kuruculuğunda Kemeraltı’nda hayat bulan Maquis Projects; retinal eserlerin yüksek maliyetli mekanlarda, mağazacılık pratiğine benzer bir işleyişle sunulduğu İzmir sanat ortamı için yeni bir soluk.

İzmir’de felsefeye kapalı, salt seyirlik bir gelenek hakim. Oysa ki uzunca bir süredir sanat kendini düşünüyor. Bu bilinç sonucu sanatın sanat felsefesine dönüşerek sona ermesi fikri Hegel’den türedi ve 60’larda Warhol’un “Brillo Kutuları” üzerine eleştirmen Arthur Danto’nun “sanatın sonu” yorumu ile büyük yankı uyandırdı (1). İzmir’in güncel sanatta geri kalmasını İstanbul’un enternasyonal bir sanat merkezi olarak daha iyi kariyer olanakları sunmasına bağlayan Tom Keogh, İstanbul ile İzmir arasındaki ilişkiyi Madrid ve Barcelona arasındaki ilişkiye benzetiyor. “Barcelona, Madrid ve Berlin kadar ticari bir sanat ortamına sahip olmasa da sanatçıları çeken önemli bir kültür şehri. Şehir meclisi ve AB’nin kültürel organizasyonun şehre katkıları dışında, yerel koleksiyonerlerin yerel ve enternasyonal işleri küçük bir sanat ortamında toplamak konusunda cesaretlendirilmeleri de buna etken. İzmir’de de olması gereken bu.” Büyük koleksiyonerlerin eksikliği ve büyük bir iktisadi devinimin olmaması olumlu bir şey de olabilir. İzmir’in çok şey vaat ettiğini dile getiren Tom Keogh, K2 Güncel Sanat Merkezi ve Fransız Kültür Merkezi dışındaki çabaların yeterince etkili ve samimi olamadığının altını çiziyor.

Maquis Projects’in Kemeraltı tercihinin altında öncelikle ucuz mekan maliyeti yatıyor; ancak Tom Keogh bir kültürel aktör olarak çevrenin entellektüel dönüşümüne katkıda bulunma ihtimalini de tüm dinamikleri ve problemleri ile önceden etüt ettiklerini de vurgulamadan geçmiyor. İşportacı çığırtkanlığının, envai çeşit yiyecek kokusunun ve yoğun yaya trafiğinin hakim olduğu Kemeraltı’nda bir güncel sanat merkezi bulmak oldukça şaşırtıcı. Öyle ki küratör Tom Keogh’a semt ikametçileri ile ilişkilerini sorduğumuzda “Akademik/kültürel/orta sınıf kitlemizin çevre sakinlerine tepkileri, çevre sakinlerinin bizim oluşumumuza tepkilerinden daha enteresan.” cevabını alıyoruz.

İzmir’deki güncel sanat kapasitesini talim eden Maquis Projects adını bölgenin doğal bitki örtüsü ‘maki’den alıyor. Dünyada sadece Akdeniz iklim tipine sahip coğrafyalarda yabani olarak yetişen maki her bölgede aynı ama bir yandan da farklı. Birbirinden bağımsız coğrafyalarda bile bu doku ve faunanın ortaya çıkabilmesi Maquis Projects için insanın; birbirinden ayrık varoluşsal ve politik konumlarda, eylemleri ile düzen ve gücün ilişkilerine nasıl karşılık verdiğini sorgulamak için güzel bir ilham kaynağı (2).

Bugüne dek çok iyi sanatçılarla çalıştıkları için kendilerini çok şanslı hissettiklerini belirten Tom Keogh, pratiğinde devamlılık gösteren ve enteresan işlerle seyirciyi içine alabilen isimleri tercih ettiklerini söylüyor. Söyleşiler, atölyeler ve final sergisini içeren 1 aylık bir artist-in-residency programı sağlayan Maquis Projects, Tom Dale’in başka sorumluluklarından ötürü bu süreci 2 haftada yaşadığını ve buna rağmen çok etkileyici işler ürettiğini vurguluyor. Kaldığı kısa vakitte İzmir Ekonomi Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı öğrencileriyle sanatçı stüdyoları hakkında bir atölye de yürüten Tom Dale için “Önceden nasıl bir iş çıkaracağını bildiği zaman sanatını öldürmüş olacağını bilen bir sanatçı olarak onun yaratım sürecini takdir ediyorum. Delice çalışıyor ve yaptığı şeye çok bağlı” diyor Tom Keogh. “Havai Yapılar” serisindeki isimsiz işlerin içinden küratörün en çok hoşuna giden halı enstalasyonu olmuş. İşle ilgili “Şarkın uçan halılarına referans var mı bilmiyorum ama uçma teşebbüsünün 1970’lerin iç mekanlarının bayağılıyla yakalanıp hapsedilmesi fikri bana cazip geliyor.” diyor Keogh.

Tom Dale işlerinin “komik” olarak nitelendirmesini biraz dert etse de, küratör Tom Keogh mizahın karanlık bir farkındalığa açıldığının altını çiziyor. “Havai Yapılar”ın araştırması insan mevcudiyetinden arındırılmış bir objeler ve eylemler evreni üzerine. “İşler dünyayı nasıl kullandığımızı sorguluyor, eleştiriyor ve buna gülüyor.” (2). Serideki her şey insanoğlunun cennetten kovuluşundan sonrasına ait: halılar, çürüme, baltalar, avlanma, panjurlar, saklanma, resimler, sanat. Bunların hepsi insan bilincine hizmet etmeyi tercih etmiş. “Dale’in bir parçası objelerin kendi zaman mekan kontinuumunun özerkliğini canlandırmak istiyor.” diyor Tom Keogh.

Dale’in işiyle ilişkili olarak abzürd, satirik, post-akopoliptik bir film olan “The Bed Sitting Room/ Oturma Yatak Odası”na da değiniyor Keogh. “Daha iyi esprilerle Samuel Beckett.” diyor. Sinema eleştirmeni Roger Ebert ise yönetmenin mizah anlayışının Monty Python’ın Flying Circus’taki anlayışına benzediğini ima ediyor (3). İngiltere’de bir grup insanın bir nükleer soykırım sonrası yıkıntılar arasında, kalan yıkık dökük eşyalar ve objelerle hiçbir şey olmamış gibi gündelik yaşamlarını sürdürmeye çalışmalarını anlatıyor film. En etkileyici mizansenlerden biri bozuk buzdolaplarının istiflenmesiyle oluşturulan görkemli bir kemerin önünde, bir kadının ölen bir at üstünde kraliçe ilan edildiği kare.

Küratörün sergi ile iligili son sözleri şunlar oluyor: “Tom Dale’in eski işlerinden biri olan ‘Terminal Blue’, havada mavi kumaş parçalarını uçuşturarak sonsuz meditasyon ve ev dekorasyonunu birleştirir. Bu işte bayağı olan ile haşmetli olan eşitlenir. Fakat nihai eşitleyici imhadır ve bu mantık, bir kere başlatıldı mı, kendini sergilemenin mantığındaki nihade eyleme tamamlanmalı. Havai yapılar teorik olarak okunuyor, bu yüzden kendini olumsuzluyor. Buradaki paradoks şu; bizler yapmak ve olmanın mantığını baltalamaya teşebbüs eden bir şeye nasıl bakabilir, onu nasıl ele alabilir, onu nasıl değerlendirebilir ve nasıl deneyimleyebiliriz? Bizden bir şekilde yaşamanın kırpılmış hali olan, Beckett vari bir dünyanın ötesine adım atmamızı isteniyor. Bu kraliçenin kraliçeyi vurdurmasını emretmesidir.”

Uzamda eksen değiştiren duvar halıları, birbirinin paralel evren kopyaları gibi duran eşya parçası kompozisyonları, gözetleme delikleriyle birbirine dönük tuvaller, eski plastik oyuncak renkleriyle boyanmış kuzu çeneleri ve klaksonlar eklenmiş bir balta efsunlanmış galeri mekanını. Bu yeni yapıların yabancı mevzuatı zihinsel kavrayış ile çözülemez; ancak tinsel temaslarla sezilebilir. Belki kullanılmış, ikinci ele düşmüş bu tanıdık eşyalarda malzemenin ruhunun hala yaşadığını hissedebilirsiniz. Dayatmanın ve kendiliğindenliğin formları üzerine düşünebilirsiniz. Sabitlenmiş olmalarına rağmen her an hareketlenecek ve farklı biçimlere bürünecekmiş gibi duran bu enstalasyonlar 3 Ekim 11 Ekim arası gezilmeye açıktı. Maquis Projects mekanı tadilatta olduğundan K2 yoğun programı içinde kısa süreliğine de olsa bu seriye ev sahipliği yaptı. Maquis Projects’in kendi mekanında gerçekleşecek ikinci sergiyi iple çekiyoruz. Bu sene ağırlamak istedikleri diğer sanatçılar Dragan Stojcevsi, Sameer Farooq, Gyun Hur, Juan DelGado, Jonathan Baldock ve Tom Richards.


1- http://www.warhol.org/education/resourceslessons/Aesthetics–Arthur-Danto/

2- http://www.maquisprojects.com/

3- http://www.facebook.com/events/175145426157831/permalink/178989812440059/

4- http://www.rogerebert.com/reviews/the-bed-sitting-room-1970 

Daha fazla yazı yok
2024-11-21 22:20:54