Sanatçı Kezban Arca Batıbeki, sosyal medya hesabında paylaştı. Kız Kulesi inşaatı yüzünden 12 evin 4 gün boyunca elektriği kesildi. Harem caddesinden elektrik çekme izni almayan Kız Kulesi için çalışan inşaat firması hala bir açıklama yapmadı. Korhan Gümüş ansızın yok olan Üsküdarlıları karanlıkta bırakan gizemli Kız Kulesi projesiyle ilgili soruyor: “Bu projeyi kim yönetiyor? Nasıl yönetiyor? Bakanlık onu yönetebilir mi?”
Bir varmış, bir yokmuş. Kızkulesi’nin etrafını öyle sarmalamışlar ki, yok olduğunu kimse fark etmemiş. Birgün rüzgar, fırtına brandaları uçurunca bir de bakmışlar: “Aaa bu kutunun içinde Kızkulesi yok”. İnşaat iskelesinin içinden karşısı gözüküyor. Kızkulesi kaybolmuş! İzleyiciler heyecanlanıp çığlık atmışlar. Bu gösteri gerçekten çok etkileyici. Tıpkı sihirbazın şapka numarası gibi: Kızkulesi bir var, bir yok.
Yetkililer hemen açıklama yapmışlar. “Size her gösterilene inanmayın” diyerek. Eskiden hiç unutmam “size her söylenene inanmayın”derlerdi. Ne de olsa artık imaj çağındayız. Doğru ya da yanlış, artık dijital imajlar üzerinde oynayarak her türlü görüntüyü elde etmek mümkün. Kötü niyetli kişiler, halkın elbette ki onca mesele varken bu nedenle galeyana geleceği yok, ama bunu hayal ederek Kızkulesi’ni silmiş olabilirler.
Ama öyle değilmiş. Yetkilinin dili sürçmüş. Aslında şöyle demesi gerekiyormuş: “Kızkulesi’ni aslına uygun restore etmek için bunu yaptık.” Çünkü onu korumak için imajı konusunda tarafsız olmaları gerekiyormuş. Şimdi aralarında da tartışıyorlarmış.
“Yalnızca Boğaz’daki tescilli yapıların falan değil. Süleymaniye’deki Dünya Mirası Listesi’nde yer alan sivil mimarlık eserlerinin, gene bu listedeki Karasurları’nın, Tekfur Sarayı’nın, hatta Topkapı Sarayı “aslına uygun” inşa edildi mi ki Kız Kulesi aslına uygun restore edilecek? Ayrıca hangi asıldan bahsediyoruz?”
“Peki ama hangisi? Helenistik dönemdekini mi, Roma dönemindeki mi? Fatih Sultan Mehmet zamanındaki mi, yoksa 2. Mahmut zamanındaki mi?” Takdir edersiniz ki, Milat’tan önce inşa edilmiş ve yüzyıllar içinde dönüşmüş bir tarihi eseri “aslına uygun” yapmak için çok farklı görüşler varmış. Gene siz de takdir edersiniz ki Osmanlı dönemi içindeki orijinal (aslına uygunluk) hali konusunda bile çok yoğun tartışmalar yaşanıyormuş: “Aslına uygun olacak dedik ama hangisi?” Bu derin tartışmaları nereden biliyoruz? Şehirde neredeyse bütün tarihi eserlerin “aslına uygun” olarak sürekli yeniden inşa edilmelerinden. Yalnızca Boğaz’daki tescilli yapıların falan değil. Süleymaniye’deki Dünya Mirası Listesi’nde yer alan sivil mimarlık eserlerinin, gene bu listedeki Karasurları’nın, Tekfur Sarayı’nın, hatta Topkapı Sarayı “aslına uygun” inşa edildiler mi ki Kız Kulesi aslına uygun restore edilecek? Ayrıca hangi asıldan bahsediyoruz? Neredeyse şehirde “tarihi” denen ne varsa, her şeyin, “aslına uygun” olmaları için sürekli yeniden ve yeniden inşa edilmeleri gerekiyor.
“Hangi Kız Kulesi “Peki ama hangisi? Helenistik dönemdekini mi, Roma dönemindeki mi? Fatih Sultan Mehmet zamanındaki mi, yoksa 2. Mahmut zamanındaki mi?”
Ama biliyorsunuz bu tür önemli duyarlılıkları tanımayan, Kızkulesi’ni bir önceki “aslına uygun” hale getirme operasyonuna da itiraz eden bir kitle var. Asıl önemli sorun burada ortaya çıkmış: “Peki onları ne yapacağız?” Bunun üzerine onları susturmak için de çeşitli öneriler geliştirilmiş.
Sonuçta onları etkisiz kılmak için bir çare bulunmuş. Meğersem bir de Kızkulesi’nin üzerinde1940’larda yapılan bir beton döşeme varmış. Bunun ağırlığı deprem riski karşısında bir sakınca oluşturuyormuş. Bu nedenle “moving” yapmışlar. (Yani Kızkulesi’ni hokus pokus demeden yerinden kaldırmışlar. Bu kavramı hatırlarsanız, ilk olarak Emek Sineması‘nı yıkan müteahhit bize tanıtmıştı.) Artık uzmanların da sihirle cümlelerle gözlerimizi kamaştıracak şekilde söyledikleri gibi, başka çare yokmuş…
Kızkulesi’nin gövdesini yerinde koruyarak başka tekniklerle sağlamlaştırmak, beton döşemeyi almak mümkün değilmiş.
Yetkililer kamuoyunu rahatlamak için şunu da söylemişler. “Kızkulesi aslına uygun olarak yeniden yapılacak. Hiç merak etmeyin, uzmanlarla çalışıyoruz.”Anladığım kadarıyla, bizim de “tamam siz bunu söyleyince çok rahatladık, hiç merak etmiyoruz” dememizi bekliyorlar. “Siz de hiç merak etmeyin, biz de her şeyin aslına uygun olanını, yani taklidini daha çok seviyoruz.”
“Şehrin en değerli simgesini berbat edecekler, eleştirileri hiç dinlemeyecekler sonra da tekrar tekrar yapacaklar. Gel keyfim gel!”
Pardon ama bu uzmanlar madem her şeyi çok iyi biliyorlar, o zaman bu “restorasyon” dediğiniz şey, ya da sihirbaz numarası yakın bir tarihte zaten yapılmamış mıydı? Şehrin en önemli simgesi sayenizde iyice benzetilip, bir düğün salonu olmamış mıydı? O zaman da aynı şekilde, “siz de kim oluyorsunuz, biz ne gerekiyorsa biliriz” diyerek bizi azarlamamış mıydınız? O zaman neredeydi, bu uzmanlar?
O zaman da bize “restore ediyoruz” dememiş miydiniz? Şunu söylemek istiyordunuz aslında: “Siz de kim oluyorsunuz? Biz ne yapılacağını biliriz.” Meseleniz Kızkulesi’ni rezil etmek değildi, İstanbul’u susturmak, etkisizleştirmekti. En üst düzey bir bakanlık yetkilisi şunu söylüyor: “Eleştirilerde haklılık payı bulursak, elbette ki restorasyonu yeniden ihale ediyoruz!” (Ne kadar da hoşgörülüler!) Şehrin en değerli simgesini berbat edecekler, eleştirileri hiç dinlemeyecekler sonra da tekrar tekrar yapacaklar. Gel keyfim gel! Sorulmayan soru şu: Peki projeyi kim yönetiyor? Nasıl yönetilecek? Bakanlık onu yönetebilir mi? Hani uzmanlar var ya, her konuyu bilen. Nasıl olduysa en önemli meseleyi unutmuşlar. Kızkulesi gözümüzün önünde, bütün itirazlara rağmen, yakın bir tarihte tarafınızdan iğdiş edildi.
Artık yeter. Size güvenmiyoruz.
Lütfen Kızkulesi’ni (KULEMİZİ) şehre iade edin.
KULEMİZİ GERİ İSTİYORUZ.