A password will be e-mailed to you.

Türkiye’deki toplumsal hareketler üzerine görsel arşiv çalışmaları yürüten bak.ma kolektifi, geçtiğimiz günlerde Almanya’da ilk sergilerini açtı. 2013’ten beri faaliyetler yürüten kolektife ulaşıp sorularımızı yönelttik. Kendileri de karşılıksız bırakmayarak keyifli bir sohbete imkan yarattılar. Bu vesileyle bak.ma’nın 10 yılını, videoaktivizm olarak arşivleme faaliyetlerini, karşı-arşiv kavramını, toplumsal hareketlerin görsel kayıt politikasını, aktivist arşivleri konuştuk.

“Aciliyet Zemini bak.ma’yı Mümkün Kıldı”

Başlarken bak.ma’yı daha yakından tanıyalım isteriz. ‘Toplumsal hareketler medya arşivi’ olarak tarifliyorsunuz kendinizi. 10 yıldır da aktif olarak toplumsal hareketler üzerine çalışmaktasınız, ayrıca ekibin üyelerinin video aktivizm geçmişi de var. Sizi toplumsal hareketlerin görsel kayıtları üzerine çalışmaya yönlendiren ne oldu? 10 yıllık süreç nasıl gelişti, başladığınız yerden bugüne nasıl bir yol kat edildi?    

bak.ma, toplumsal hareketler dijital medya arşivi. Gezi direnişi sırasında Videoccupy video kolektifinin direnişe katılan pek çok kişi ve topluluklardan topladığı görsel kayıtları paylaşıma açmak amacıyla 2014 yılında oluşturduğu online bir platform. 2015 yılından itibaren bak.ma’nın içeriği, sürece dahil olan kolektiflerden, sendikalardan, bireysel arşivlerden toplanan kayıtlarla genişledi. bak.maiçeriğinde güncel olarak 1960’lardan bugüne; Tekel direnişinden, Gezi Parkı protestolarına, 1 Mayıs’lardan, 19 Ocak’lara, 8 Mart’lardan, Onur yürüyüşlerine pek çok demokratik toplumsal hareketin, protestoların, basın açıklamalarının, gündelik yaşama dair görsel işitsel kayıtlarına erişmek mümkün. Son birkaç yıldır, yurtdışından da toplumsal hareketlerin kayıtlarına erişilebilmekte.

“Arşivleme Hiç Bitmeyen Bir Süreç”

bak.ma’ya dahil olan video aktivistler, belgeselciler, araştırmacılar, sanatçılar ve gazeteciler aslında uzun zamandır toplumsal hareketlerin görsel ve/veya yazılı kayıtlarıyla çalışmaya aşinaydı fakat bu kayıtların nasıl korunacağı ve erişime açılacağı konusunda pek harekete geçilebilmiş değildi. Bunun için gerekli zemin Gezi direnişi sırasında oluştu. Buna bir “aciliyet zemini” de diyebiliriz. Bu aciliyet zemini etrafında oluşan dayanışma ve örgütlenme sayesinde çok hızlı bir şekilde karar alıp harekete geçmek mümkün oldu. Videoccupy kolektifinin Gezi direnişinin ilk günlerinde bir çağrısı olmuştu. Direnişin görsel hafızasının tutulması, arşivlenmesi ve erişime açılmasına ilişkin bir çağrıdır o. Direniş ruhuyla kısa zamanda bunun için gerekli altyapıyı kurabilmiştik ve bu sayede Gezi’nin ilk yıldönümünde kayıtları pan.do/ra arşiv yazılımını kullanarak bak.ma websitesine yükleyebildik. Sonrasında yazılımı kullanmaya aşina olduk ve daha eski mücadelelerin görsel kayıtlarını da yüklemeye başladık. Aslında bu kayıtlar zaman içinde bize sendikalardan, aktivistlerden ve derneklerden gönderildi. Bir kısmı dijitalleştirilmeyi bekleyen farklı formatlarda video kasetlerdi ve akıbetleri belirsizdi. Sendika tv’nin Tekel direnişine ait yüz kadar video kasedini dijitalleştirip bak.ma’ya yükledik. DİSK’in 1 Mayıs kayıtları ve Karahaber video eylem kolektifinin kayıtları da bu ilk yıllarda bak.ma’ya yüklendi. Fakat arşivleme işi bitmeyen bir süreç. Sadece muhafaza etmek yetersiz; kayıtların belli bir metodla yüklenmesi, kategorize edilmesi, kimliklendirilmesi ve erişime açılması gerekiyor. Biz bunları biraz amatörce ve el yordamıyla, kısmen de yurtdışından bazı kültür kurumları ve arşivlerle çalışarak öğrendik ve öğreniyoruz. Dijital alan sonsuz bir güvence vermediği ve aksine çok daha fazla belirsizlik ve kırılganlık taşıdığı için harddisklerimizi daha iyi teknik altyapının olduğu kurumlarda muhafaza ediyoruz. Son yıllarda kullanıcıların ve kolektif üyelerinin çabasıyla içeriği geliştirdik, dünyanın pek çok yerinden arşiv kolektifleriyle bağlarımız oluştu, arşiv ağlarına katıldık, yayınlar, buluşmalar yaptık, sergilere katıldık ve şimdi kendi sergimizi Berlin’de açtık.

“Karşı-arşiv Kavramı Çitleniyor”

Bu tür bir karşı-arşiv oluşturmanın zorlukları neler? Tüm imkansızlıklara rağmen, aktivist arşivler artık yayılmaya devam ediyor. Sizce bu hangi motivasyonlarla gerçekleşiyor?   

Aslında önce karşı-arşivleri tanımlamak gerekiyor çünkü artık günümüzde kültür sanat kurumları da arşivlerine karşı-arşiv demeye başladı veya arşiv projelerini böyle lanse ediyorlar. Karşı-arşiv kavramı bu şekilde çitlenmiş oluyor. Kurum-dışı, tamamen bağımsız, otonom, kolektif arşivleri kapsayan anlamının son yıllarda içi boşaldı gibi geliyor. O nedenle biz de 2017’de yazdığımız “karşı-arşiv manifestosu”ndan sonra pek sık kullanmıyoruz ama hakkını verecek karşı-arşiv pratikleri halen var ve onları oluşturmak kısmen kolayken asıl zorluk sürdürülebilirliklerini sağlamak oluyor demek daha doğru olur. Bu da genellikle altyapı sorunundan kaynaklanıyor. Planlı bir şekilde başlatılmadıkları için, örneğin sürdürülebilir eşit işbölümü, devamlılığı olan bir işgücü ve dayanışma yoksa hayatta tutma meselesine dönüşüyor ve geliştirmek pek mümkün olmuyor.

“Kendi Tarihine Sahip Çıkma Hakkı”

Aslında zorluklar ülkeden ülkeye değiştiği gibi grupların motivasyonuna göre de değişiyor. Bizimki gibi coğrafyalarda politik baskı, denetleme, sansür, el koyma gibi tehditlerle karşılaşan arşivleri yaşatmak, büyütmek zor oluyor elbette. Bir yandan da tam da bu nedenle kolektiflerin arşiv oluşturma motivasyonu bu coğrafyalarda daha yüksek çünkü bir hak talebine dönüşüyor, “kendi tarihine sahip çıkma hakkı” olarak tanımlayabiliriz bunu. Üstten tarih yazımının ne kadar baskıcı ve dışlayıcı olduğunu biliyoruz. Bir sürü mücadele bu tarihten dışlanıyor, manipüle ediliyor ve iktidarın gücünü muhafaza edecek şekilde yeniden yazılıyor. Arşivlerde sadece devlet onaylı bilgi ve belgeler yer alıyor ve kamuya ya kısmen açılıyor ya da kapalı tutuluyor. Geçmiş, günümüzün güç ilişkilerini muhafaza etmek için yeniden şekillendiriliyor. Bu anlamda, toplumsal hafıza da siliniyor, unutturma politikaları bu anlamda sistematik bir şekilde devletin bütün ideolojik araçları tarafından devreye sokuluyor. Dolayısıyla karşı-arşiv pratikleri önem kazanıyor ve tüm zorluklara rağmen varlığını sürdürmeye devam ediyor. En büyük motivasyonları da insan hakları mücadelelerinin, toplumsal hareketlerin kayıtlarının uygun koşullarda muhafaza edilmesi ve erişilebilir olması talebine sahip çıkmak. Yine bununla ilgili olarak bir adalet talebinden de söz etmek gerekir. Bu kayıtların tanıklık niteliğiyle de ilgili bir konu fakat daha ötesinde bu kayıtlar, hak mücadelelerinin adalet talebinin taşıyıcısı. Bu nedenle de tehdit altındalar ve korunmaları elzem. 

“Görsel Kayıtların Güvenliğini Sağlamalıyız”

Toplumsal mücadeleleri kaydeden video aktivist, belgeselci ve gazetecilerin kişisel koleksiyonları uzun süredir tehdit altında. Özellikle Oktay İnce ve Sibel Tekin örneklerinde gördüğümüz gibi polis baskınlarıyla bu kayıtlara kolaylıkla el konulabiliyor ki bunlar aslında Türkiye’nin toplumsal hareketlerinin son 20 yıllık hafızası. Bu anlamda biz sorumluluklarımızdan birinin bu kayıtların güvenliğini sağlamak olduğunu düşünüyoruz. Bunu dijital alanda yapmanın kolaylığı olduğu gibi bazı handikapları da var.

Dijital arşivlerde yapılan işin çoğunlukla bilgisayar başında bireysel bir çalışmaya dayanması, fiziksel bir aradalığın her zaman mümkün olmayışı motivasyonsuzluğa neden olabiliyor. Biz bunu aşmak için birtakım fiziki temasların da olduğu etkinliklerde bir araya gelmeye çalışıyoruz. bak.ma’nın temel ihtiyacı elbette arşivsel içeriğin oluşturulması, düzenlenmesi, dijital altyapı masraflarının karşılanması ve dayanışma. Bunlar her zaman yerine getirilebilen ihtiyaçlar olmasa da biz elimizden geleni yapmaya gayret ediyoruz.

“Kayıt Politikası Kısmen Var, Arşiv Politikası Yok”

Türkiye’deki toplumsal hareketlerin özellikle 2000 sonrası kayıt ve arşiv politikası hakkında ne düşünüyorsunuz? Size gönderilen kayıtlar bu politikaya dair ne söylüyor? Mesela kaydedilmeye değer görülen anlar ve temsiller bir kategoriye işaret ediyor mu? Neler kaydedilmiş?     

Toplumsal hareketlerin kayıt politikası kısmen var ama arşiv politikası yok. Birtakım kayıtlar var, bazı gruplar ve kişiler bunları korumuş, saklamışlar ama arşivleştirilememiş. Kayıtların korunması gerektiğine dair bir algı var ama yöntem yok. Bunun elbette genel siyasi baskı ortamıyla, ekonomik nedenlerle ilişkisi var. Kuzey Avrupa ülkelerinde kurumsal arşiv geleneği, arşive dair bir kavramsallaştırma olduğu için oradaki en güvencesiz toplulukların bile arşiv yöntemleri var. İlk karşı-arşiv yaklaşımlarını da onlar geliştiriyorlar, “katılımcı topluluk arşivleri” diye adlandırılıyor ve bu gelenekselleşmiş, üniversitelerde kürsüleri oluşmuş bir alan. Türkiye’de böyle bir tarihsel deneyim yerine aksine kayıt tutma korkusu var. Toplumsal mücadelelerin hafızası yakılan, el koyulan, kaçırılan kitaplar, belgeler, filmlerle şekillendi. Tabii hiç yok demek doğru olmaz, Kadın Eserleri Kütüphanesi, sendikaların arşiv girişimleri ve 2010 sonrası kurulan hafıza çalışmalarına odaklı kuruluşların çabaları var.

“Youtube’a Atıp Unutuyorlar”


Bize gönderilen veya bizim kısmen kazara kısmen de kazıyarak bulduğumuz görsel kayıtlar çok çeşitli aslında. 2000 öncesine dair kayıt bulmak zor. Öne çıkanlar 1 Mayıslar, işçi yürüyüşleri, grevler, kitleselleşmiş bazı eylem kayıtları. 2000 sonrasına dair son yıllarda yüzlerce saatlik kayıtlar ulaştı. Bu kayıtlar toplumsal hareketlerin çeşitliliğine işaret ediyor; feminizm, lgbti+, vicdani red, ekoloji hareketi, kent hakkı, ifade özgürlüğü gibi. Kürt hareketine ve oradaki hak ihlallerine dair eski kayıtlara erişmek neredeyse imkansız fakat 2010 sonrası kısmen daha kapsayıcı. Biz bir yandan internetten de eriştiğimiz önemli kayıtları indirip bak.ma’ya yüklüyoruz ve yedeklerini tutuyoruz. Bazı kişi ve gruplar Youtube’a tabiri caizse kayıtlarını “atmış” ve unutmuş oluyorlar. Onlar bir gün bu platformlarda muhakkak silineceği için biz muhafaza ediyoruz. Sosyal medya bir yanıyla arşivlemeye ket vuruyor. İnsanlarda bu platformlara yüklersem burada korunur gibi bir algı var. Erişimle alakasını anlamak mümkün ama bu platformların öncelikle ticari kaygılar güden, devletlerin sansür mekanizmalarına boyun eğen alanlar olduğunu unutmamamak da gerek. Toplumsal hareketleri kaydeden pek çok kişi ve kolektifin kayıtlarının ve hesaplarının tamamen silinmesi vakaları oldu geçmişte. Ortadoğu’da savaş suçlarını belgeleyen tonlarca video internetten silindi örneğin. Şu an Filistinlilerin haklarını savunan birçok sosyal medya hesabının sansüre uğradığını ve tehdit edildiğini görüyoruz.

“Doğrusal Olmayan Zaman Çizelgesi İle Bakıyoruz” 

bak.ma olarak ilk serginizi 10 Kasım’da Berlin’deki AGIT isimli mekânda açtınız. Bize sergideki seçkinizden bahsedebilir misiniz?      

AGIT Berlin ismini agit prop’tan alan müşterek bir topluluk mekanı. Toplumsal hareketlere dahil olan kolektifler, AGIT’i toplantı, etkinlik ve ortak çalışma mekanı olarak kullanıyorlar. Geçtiğimiz sene başlatılan misafir sanatçı programına bak.ma’yı da davet ettiler. Mayıs 2023’ten bu yana, program süresince, bir dizi eski koleksiyon materyallerinin dijitalleştirilmesi ve arşivlenmesini üzerine çalıştık. bak.ma’nın altyapısını düzenledik, kamusal etkinlikler düzenledik ve sergi için bir kürasyon yaptık. Dijital arşiv materyalini fiziksel alana taşımak kısmında farklı formatlar kullandık. Video enstalasyon ve yazılı metin dışında bak.ma’nın online montaj özelliğine dahil olan timeline’lardan bir kağıt baskı yerleştirmesi yaptık. Bu yerleştirmede, Gezi direnişinden günümüze doğrusal olmayan bir zaman çizelgesiyle toplumsal mücadelelerin kritik anlarına ve alanlarına bakıyoruz. Sergi aynı zamanda Türkiye’nin ilk video eylem kolektifi olan Karahaber’in kurucularından Oktay İnce’nin dijitalleştirilmiş arşiv materyallerinin yanı sıra, 1961, 1977 ve 2010 yıllarından işçi yürüyüşleri ve eylemlerine odaklanıyor. Serginin ana ekranında bak.ma’nın bir özelliği olan “bak.ma tv”nin arşivdeki Gezi koleksiyonundan otomatik olarak yaptığı kürasyonla video kayıtları izlemek mümkün.

Serginin 2 Aralık’taki kapanış etkinliğinde sinemada ifade özgürlüğü alanında çalışan Altyazı Fasikül’ün “İçeriden Dışarıya” ve “Aşağıdan Yukarıya” video seçkisinden bir gösterim ve konuşma olacak.

“Karşı-Arşiv Materyalleri ile Ziyaretçi Arasında Mesafe Oluyor”

Arşiv sergilerinde nasıl bir küratöryal yaklaşım geliştirilebilir? Dijital bazlı arşiv materyallerini bir fiziki sergileme programına dahil ederken sizce nelere dikkat edilmeli?   

Karşı-arşiv materyallerinin kültür sanat kurumlarında veya galerilerde sergilenme biçimlerinde bazen materyalle sergi ziyaretçisi arasında bir mesafe oluyor. Bu materyaller bir sanat objesi olmadığı için öyleymiş gibi düzenlenmesiyle ilgili bir problem doğabiliyor. Öncelikle nerede ve hangi kapsamda sergilendikleri çok önemli. Bu materyaller farklı hassasiyetler içerdikleri için siyasi etiğe sahip mekanlarla, kişilerle ve kurumlarla çalışmak çok önemli. AGIT bu anlamda bizim için en doğru yerlerden biriydi. Küratoryel süreçte de bu hassasiyetlerin farkında olan topluluklarla, kolektiflerle birlikte çalışmak diğer önemli unsurlar. Biz katıldığımız sergilerde dijital ve analog materyali karıştırmayı, iç içe geçirmeyi seviyoruz. Bu her materyal için uygun olmayabilir fakat bizim kullandığımız arşiv yazılımı pan.do/ra’nın uzantılarını kullanarak farklı malzemelerle çalışmak hem dijital ortamın teknolojik dilini bozmamızı hem de analog imajlarla farklı anlatılar oluşturmamızı sağladı. 

“Görsel Arşiv Yaratmak Tarihin Kaydını Tutma Hakkı İle İlgilidir” 

bak.ma olarak elinizdeki arşiv malzemelerini, kayıtları, görselleri gelecek kuşaklarla ve gençlerle buluşturmak gibi bir hedefe sahip misiniz? Sahipseniz bunun için neler yapıyorsunuz veya sizce neler yapılmalı?

bak.ma’nın varlığı tam da bu gelecek kuşaklar ve gençlerin geçmiş ile ileride kuracakları ilişkiden doğan endişeden kaynaklanıyor. Bir görsel arşiv yaratmanın, toplumsal hareketlerin tarihinin onun özneleri tarafından yazılması ve bu anlamda tarihin kaydını kimin tutma hakkı olduğunu doğrudan sorgulayan bir eylem biçimi olduğunu söyleyebiliriz. İktidarlar kendi ideolojik sınırları içerisinde kendi tarihlerini yazarken dışında kalanlar da kendi arşivlerini kurarak onu geleceğe taşımanın yollarını yaratıyorlar. bak.ma arşiv kolektifi olarak biz bunu hibrid atölyelerle yapmaya çalışıyoruz. Bu atölyelerin amaçları bak.ma ile toplulukları bir araya getirmek ve koleksiyonlarla ilişki kurmalarına vesile olmak. Elbette onların da arşivin parçası olmaları için teknik eğitimler veriyoruz. Arşivlemenin sadece kurumsal bir pratik olmadığı ve herkesin imkanları dahilinde kendi tarihsel kayıtlarını tutma imkanı olduğunun farkındalığını oluşturmaya çalışıyoruz. Örneğin yakın zamanda Hafıza Merkezi ile üniversite öğrencilerinin katıldığı çevrimiçi bir atölyede, gerçekleştirmek istedikleri projelerin tarih yazımına katkısını gözeten pratikleri konuştuk.

Bir yandan arşive erişim kanallarını da arttırma içerisindeyiz. Sergi bunun bir örneği. Daha önce bahsettiğimiz risklere rağmen bu yıl bir Instagram hesabı açtık. Oradan daha genç nesillerle etkileşim yaratmak mümkün oluyor. Gelecek kuşaklara erişimimiz uzun vadede sıklıkla evrilecektir, önemli olan bunu takip edip farkında olarak ona ayak uydurmak. Tabii daha önce bahsettiğimiz kısıtlamalardan ötürü bu biraz sınırlı kalabiliyor. Bunun için daha fazla aktif üyeye, ağlara ve teknik olanaklara sahip olmak gerekiyor. Bu vesileyle bizimle çalışmak, dayanışmak, arşive katkıda bulunmak veya atölye düzenlemek isteyen herkes bize ulaşsın isteriz.

Daha fazla yazı yok
2024-11-21 16:01:47