Müzik yolculuğunuzdaki 25’inci yılınızı yeni çıkardığınız ‘Yol’ albümüyle taçlandırdınız. Bu albümde nasıl bir ‘Yol’ çiziyorsunuz dinleyicilerinize?
Bu ‘Yol‘, yine kültürlerarası bir yol. Albümü de Eylül’de çıkardık. Biliyorsunuz, Eylül barış ayı. Bizim yolumuz da, sonu her daim barışa varan bir yol. Böyle bir örtüşmeye de özen gösterdik. Kardeş Türküler, kurulduğu ilk günden bu yana hep farklılıklarımızla bir arada, beraber, kardeşçe, eşit bir biçimde ve elbette barış içinde nasıl yaşayabileceğimizi müziğin diliyle anlatan bir grup oldu. Yol albümü de umut veren, çok dilli, çok kültürlü ve bu çok kültürlülüğü zenginlik olarak gören şarkılarla dolu bir albüm.
Türkçe, Kurmancî, Ermenice, Kırmanckî, Arapça, Romeika (Karadeniz Rumcası), Çerkesce ve Boşnakça dillerinde şarkılar söylüyorsunuz bu albümde. Şarkıları nasıl seçtiniz?
Sizin de tek tek saydığınız bu dilleri ana dili gibi konuşan arkadaşlarımızdan yardım alıyoruz. Yıllardır onlarla temas halindeyiz; bize bu konuda büyük bir özveriyle yardımcı oluyorlar. Kelime kelime telaffuzlarını çalışıyoruz, hikâyelerini öğreniyoruz. Şarkıları epey bir süredir sahnede seslendiriyor olmamızın verdiği avantajla hikâyelerini, söylendiği bölgeleri, o şarkılara dair pek çok şeyi öğrenme fırsatımız da oldu. Ama tabii hep şarkı özelinde oluyor, gönül ister ki seslendirdiğimiz şarkıların dilini konuşabilelim.
Mesela Çerkesçe konusunda o kadar tecrübeli değiliz ama Kardeş Türküler kurulduğundan beri Ermenice şarkılar seslendirdiğimiz için artık kelime değil, cümle düzeyinde öğrendik, yani cümle kurabiliyoruz. Ama örneğin, yeni yeni tanıştığımız Pontusça bizim için çok farklı bir alan.
‘Kayseri Ğogum‘ konserlerde seslendirdiğiniz bir parçaydı, bu albümde de yer alıyor.
Bu albümdeki şarkıların çoğu seyirciyle sahnede tanışmış, buluşmuş şarkılar. ‘Kayseri Ğogum‘ da epeydir seslendirdiğimiz bir şarkıydı. Bizim için güzel de oluyor çünkü şarkıyı albümde tekrar gözden geçirme şansımız oluyor. Dört sene söylemişsin şarkıyı, nasıl bir şey çıktı, nasıl bir atmosfer yaratabildik konserlerde, hikâyeyi anlatabildik mi, peki stüdyo olanaklarıyla farklı anlatabilir miyiz? Mesela ‘Kayseri Ğogum‘un başında Çerkes kadınlar gelip tren garını canlandırdılar, erkekleri yola gönderen kadınları. Birbirleriyle dertleşiyorlar. Öyle bir atmosfer canlandırmak istedik; sonunda o tren gidiyor, nereye gidiyor, geri gelecek mi? Hikâye dört sene hayatımızda yer aldıkça, söylendikçe, kalabalıklarla çoğaldıkça biraz daha şekillendi ve Yol albümümüzde de yer aldı.
“İlk kez Pontusça söyledik”
Kardeş Türküler de yakın tarihin önemli bir öznesi. Herkesin keyifsiz olduğu, umudunun azaldığı bir dönemde dahi bu albümde şen şakrak şarkılar seslendiriyorsunuz. Umudu tazelemek için mi?
Neşeli, umut dolu şarkılar her zaman vardı, var ve olmalı da. Yaşadığımız coğrafyada her zaman zorlu dönemlerden geçtik, geçiyoruz. Kimi zaman iktidarlar eliyle pompalanan güçlükler dönemi oluyor, kimi zaman başka meseleler oluyor. Bu kutuplaşmalar, çatışmalar, yaratılan baskı ve şiddet ortamları, zaten her zaman hayatımızın bir parçası. Kimi zaman dibe vurduğumuzu düşündüğümüz zamanlar da oluyor… Ancak umut da var. Yaşamın ve yaşatmanın güzelliği de. Her zaman sevgiyi, umudu ve güzellikleri beslemenin ve çoğaltmanın yanındayız.
Albümün ilk klibini de “Kalk Gidelim”e çektiniz. Ekip olarak beyazlar içerisinde dans ediyorsunuz…
Her ne kadar moraller bozuksa da, araya setler çekilmiş olsa da, bizim konserlerimizde ya da bizim kurmaya çalıştığımız Kardeş Türküler dünyasında insanlar düğün de yapmalılar, kutlama da… Evet, çok cenazemiz oluyor ama düğünler de oluyor. Bahar, her seferinde yeniden geliyor.
Kardeş Türküler’in şarkılarıyla bazı meseleleri gündeme getirme tavrıyla, bir tür hafıza tazeleme görevi üstlendiğini söyleyebilir miyiz?
Bir enstitüde de yapılabilir bu, arşivden şarkılar alıp söyleme işi. Asıl söylemek istediğimiz şey şu; yakın veya uzak geçmişte yaşananlar tekrar yaşanabilir çünkü burada hâlâ o insanları birbirine düşman eden, kutuplaştırmaya çalışan iklim var. 100 yıl öncesinin şarkısıyla bugünün insanına “Tamam apartmanlar yükseldi, şehirler değişti, kentsel dönüşümler yaşanıyor ama bugüne çok benzer hikâyeler yaşandı burada, meselemiz hep aynı” demeye çalışıyoruz.
“OHAL yüzünden festivaller iptal ediliyor”
Festivallere katılımla ilgili de sorunlar yaşıyorsunuz…
Çoğu zaman talep oluşturulamıyor. Genellikle güvenlik gerekçesi deniliyor. OHAL döneminde özellikle… Festivaller iptal ediliyor. Üniversite şenlikleri yapılmıyor. Liselerde bile yılsonu şenlikleri yapılamıyor.
Cem Karaca’nın Beyaz Atlı‘sını da seslendirdiniz. Ona da selam gönderiyorsunuz albümde. Özel bir anlamı var mı sizin için?
Cem Karaca ülkemizin özellikle protest müzik tarihinde çığır açan isimlerden biri. Cem Karaca’nın Beyaz Atlısı’yla bize yol gösteren büyüklerimize, önceki kuşaklara selam göndermek istedik.
“Zorlukları aşacağız!”
Müzik dışında, grup olarak nasıl bir sosyal hayatınız var?
Hayatımız müzik. Çoğu zaman bir aradayız ve müzikle iç içeyiz. Çocuktuk, beraber büyüdük, hep beraber öğrendik. Sadece Türkiye olarak dünya olarak da zor günlerden geçiyoruz. Zorlukları aşacağımızı düşünüyoruz. Bir sürü edebiyatçıdan, şairden besleniyoruz. Sait Faik Abasıyanık, Yaşar Kemal, Nazım Hikmet gibi isimler hep “Karanlık günler kararıp kalmaz, hayat çareli bir hayattır” der… Umut etmek, mücadele etmek lazım. Biz de bunu müziğin diliyle yapmaya çalışıyoruz. Şarkılarımız, barıştan, kardeşlikten, eşitlikten yana ve bu da barış olmazsa, demokrasi olmazsa, adalet olmazsa çok zor. Şarkılarımız ve yolumuz her zaman bu yönde…