Tariflerden belki çekiniyor ama dayanışmadan çekinmiyor. Pandemi sırasında Evde Sanat Zamanı diyerek hızla harekete geçen İş Sanat genel müdürü Zuhal Üreten ve ekibinin Umut ve Dayanışma adını verdikleri 21. sezonları 35 milyon izlemeye erişti. Üreten, İş Sanat olarak hızla benimsedikleri dayanışmacı stratejiyi, yetiştiği İş Bankası kültürüne bağlıyor. Bir kültür sanat yöneticisi olarak İş Sanat’ta onun için sahne arkası çalışanlar da izleyiciler kadar değerli. Pek yakında yeni bir resim müzesini açmaya hazırlanan İş Sanat ekibinin başarısının sırrı galiba Üreten’in tanımlarken tarif etmekten kaçındığı, sanatın tek bir formunun olmadığı her seferinde başka boyutlarda mekanlarda müze veyahut konser salonlarında aktarılabilmesine inançta yatıyor!
Tolga İldun: Kültür sanat ikilisinden hangisini tarif etmek için seçerdiniz? Kültürü mü sanatı mı?
Zuhal Üreten: Tariflerden çekiniyorum ben ama birini seçmek zorundaysam, basitçe kelimelere dökeceğim tarifi anlamlandıracak çok kıymetli örnekleri de tarifimin yanı sıra sıralayabileceğim için sanatı tercih ederim. Sanat yaratıcılığın ve hayal gücünün bir formda diğerlerine aktarımıdır, yani bence. Form dediğime de bakmayın, tabii formlara, kalıplara sığmaz sanat ama sanatçı üretimini başkalarının görmesine, duyumsamasına imkan veren bir yöntem bulmalıdır ya, formdan kastım o. Tariflerden çekiniyorum demiş miydim?
İlk izlediğiniz kültür sanat etkinliğini hatırlıyor musunuz ? Ya da şöyle sormalıyım: ilk hatırladığınız kültür sanat etkinliği neydi? Neredeydiniz? Etkinliğin dışında o güne ilişkin neler hatırlıyorsunuz?
Çocukluğum Anadolu’nun çeşitli il ve ilçelerinde geçti, Soma’dan Batman’a neredeyse her yıl bir başka şehirde yaşadık. Çok güzel çocukluk hatıralarım olsa da, bunlar pek kültür sanat etkinliklerine dair değiller. Siyah – beyaz tek kanallı televizyon, radyo, daha çok yerli filmler gösteren yazlık sinemalar, plaklar ve kitaplar kültür sanata dair erişebildiklerimizdi, nadiren konser için gelenler olduğunu aile sohbetlerinden biliyorum ama o etkinlikler anne ve babalar için.
İlkokul 3’te şimdi isimlerini hatırlamadığım bir tiyatro kumpanyasından Venedik Taciri’ni izlemiştim, kostümlerini sevmiştim ama bağıra bağıra konuşuyorlardı, başka bir izi kalmamış. Bende hatırası en canlı olan, ilk sanat etkinliğim diyebileceğim, 1985-1986 sezonunda 17 yaşında AKM’de izlediğim 1001 Gece Balesi idi. Sanırım galaydı, yaşıtım olan bir grup genç insanla birlikte, Balkon’da arka sıralarda oturmuştuk ve bundan hiç şikayetçi değildik, heyecanlı olduğumu hatırlıyorum. Fikret Amirov’un eserini soluksuz izlemiştim. Müzik, dekor, kostümler, hikaye ben de Şehrazat’ın anlattığı masalların içindeydim. Balerinler arasında Hülya Aksular da vardı, bunun o gün ayırdında mıydım, yıllar sonra mı keşfedip hatırladıklarım arasına not ettim artık emin değilim.
“Erkek olsam da profeminist olurdum”
İstanbul’un kültür sanat hayatında en büyük eksiklik nedir sizce?
İstanbul çok büyük bir şehir, bu büyüklüğe yetecek, kapsayıcılığı sağlayacak bir kültür sanat erişiminden maalesef söz edemeyiz. Faaliyetlerin artmasına ve şehre yayılmasına olan büyük gereksinimi görüyorum.
İstanbul’un bu anlamda güçlü tarafları neler?
İklimi, konumu, tarihi, bağrına bastığı genç nüfusu ile eşine az rastlanır bir şehir İstanbul. Temposuna, dinamizmine, tüm zorluklara gücüyle – güzelliğiyle direnişine, ilhamına hayran olmamak mümkün değil. Kültür sanatın cazibe merkezi, hatta başkenti olacak potansiyeli yüzyıllardır bir cevher gibi saklamayı başarmış bir şehir, hikayesi var İstanbul’un, şiiri var.
Bir kadın yönetici aynı zamanda feminist midir? Kendinizi feminist olarak tanımlıyor musunuz?
Bütün kadın yöneticiler adına bu soruya bir cevap vermenin haddim olmadığını düşünürüm. Kadın olmamla ya da yöneticiliğimle ilgisi olmaksızın feminist olduğumu ifade ederek bu sorunuzu cevaplayabilirim. Erkek olsam da profeminist olurdum. Ailemde ve çalıştığım kurumda “eşit” ve bu nedenle şanslı bir birey olmama rağmen, dünyanın en büyük sorunlarından birinin cinsiyet eşitsizliği olduğunu bilmemek, görmemek için aklınızın, kalbinizin ve gözünüzün kapalı olması gerekir.
“Umut ancak dayanışma ile büyüyebilirdi. Dayanışmamız sadece sanatçılarla değildi, onların ürettiklerine ihtiyaç duyan izleyicilerle de dayanıştık.”
İş Sanat pandemide çok özel bir otantik bir tavır sergiledi. Bir defa bütün oyunsuz kalanlara kucak açtı, dijital sahnesini, keza müzisyenlere… Bu anlamlıydı. Pandemi koşullarında hızla bu yardımsever ya da şöyle demeliyim dayanışmacı stratejiyi nasıl benimsediniz?
Biliyorsunuz İş Sanat, İş Bankası’nın kültür-sanat sanat çalışmalarını sürdüren bir yapı. Dayanışmacı bir stratejiyi çok hızlı benimseyebilmemizin kodları İş Bankası’nın kurum kültüründen geliyor, başka bir açıklaması ya da formülü yok bunun. Sadece sanatçılar değil, sahne arkası çalışanlar, bizler ve önemlisi izleyiciler de sahnesiz, oyunsuz, alkışsız, ıssız kalakalmıştık. Bu durumla başa çıkabilmek için umuda ihtiyacımız vardı. Umut ancak dayanışma ile büyüyebilirdi. Dayanışmamız sadece sanatçılarla değildi, onların ürettiklerine ihtiyaç duyan izleyicilerle de dayanıştık. Teknolojinin sağladığı imkanlar işimizi kolaylaştırdı. Önce arşivden neler paylaşabiliriz diye baktık, sonra “Evde Sanat Zamanı” dedik, evlerden yapılan yeni üretimlerin evlerden çıkamayan izleyicilere ulaştırılmasına aracı olduk.
Ardından, sağlıkla ilgili alınabilecek her türlü tedbiri almaya gayret edip, seyircisiz olarak konserler, dinletiler, oyunlar kaydedip paylaşmaya başladık. Maskeler, araya konulan mesafeler, enstrümanların arasına konulan cam paneller, geniş olduğu için fuayelere taşınan kulisler, sadece açık havada atıştırılan sandviçler derken unutulmaz bir sezon oldu. Youtube kanalı üzerinden yayınlanan içeriklerimizle sanatçılar ve izleyiciler buluştu, ilk gösterimlerdeki canlı sohbetler alkış emojileriyle doldu taştı. Umut ve Dayanışma adını verdiğimiz 21. sezonumuz 35 milyon izlemeye erişti.
Pandemi sırasında yaptığınız dijital ataklar özgürleştiğimiz şu günlerde de hızını kesmiyor. İş Sanat Youtube kanalı adeta bir kültür sanat televizyonuna dönüşüyor. Şöyle sorayım: Pandemiden bir yönetici olarak bir şeyler öğrenmek mümkün müydü? Siz neler aldınız ve aktarmak istiyorsunuz?
Teşekkür ederim, İş Sanat Youtube kanalımız pandemi döneminde yoğun kullanmaya başlayıp hala özene, bezene, mutlulukla sürdürdüğümüz işlerimizden biri. Pandemide teknoloji, sosyal medya bize yeni ufuklar açtı, izleyicilerimizle aramızdaki fiziki sınırları, zaman kısıtlarını kaldırdı. Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın çeşitli yerlerinden izleyicilerle tanıştık, selamlaştık, mesajlaştık. Sanatçılarımızın Türkçe bilmeyen hayranlarının kendi dillerinde yazdıkları notları okuduk, onlar adına sevindik, gururlandık. Başka ülkelerde yaşayan vatandaşlarımızın memleket özlemlerine dokunduk, duygulandık. Herkes kendi payına bir çok ders çıkarmıştır pandemiden, ben de öyle. Hep birlikte çok şey öğrendik, önceden öğrenip unuttuklarımızı hatırladık, yanlış bildiklerimizi düzeltmeye çalıştık. Kendi adıma şöyle özetleyebilirim, her şeyin başı sağlık, sanat sağlığa iyi geliyor.
“Müzelerimize kapılarını açtıran bu tarihi “ortak” özellik, bir kültür sanat yöneticisinin belirleyebileceği ya da hayalini kuracağı herhangi bir büyük parantezden çok daha fazlasına imkan sağlıyor diye düşünüyorum.”
İş Sanat Kibele Sanat galerisine ek olarak çok yakında bir müzeniz açılıyor. Bu resim müzesi bildiğim kadarıyla. Biraz bilgi alabilir miyiz? Ne aşamada?
İş Bankası, 1939’da açılan ilk devlet resim heykel sergisinden aldığı 3 resimle başlattığı, bugün 2.500’ü aşkın parçadan oluşan resim koleksiyonunu sergilemek ve plastik sanatlar alanındaki üretimi desteklemek üzere yıllar içerisinde Ankara, İstanbul, İzmir başta olmak çeşitli galeriler açmış, kapatmış, sonra yenilerini açmış, Türkiye’nin, hatta Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde sergiler düzenleye gelmiştir. 2000 yılından bu yana plastik sanatlarımızın usta isimlerinin sergilerine ev sahipliği yapan İstanbul’daki Kibele Sanat Galerisi’nin yanına 2019 yılında, Ankara Ulus’taki tarihi binamızda açılan Ankara Sanat Galerimiz eklendi. İş Bankası Resim Müzesi için ilk adımlar, şakayla karışık söyleyeyim, bu yüzyılın başında atılmışsa da, bir başka sohbetimizde detaylarını anlatabileceğim uzunluktaki bir macera ile süreç bugünlere kadar ulaştı. Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde, Odakule’nin hemen yanındaki Beyoğlu Şubemizin tarihi binasının müze olarak restorasyonu çalışmaları hızla ilerliyor. Cumhuriyet’in 100. Yılını kutlayacağımız 2023 yılında kapılarını ziyaretçilerine açmasını planladığımız Müzemizin kurucu küratörlüğünü Prof. Dr. Gül İrepoğlu, müzeolojik danışmanlığını ise Burçak Madran üstlendi. Büyük bir ekip heyecanla yeni müzemizin mutlu sona ulaşması için çalışmalarımızı şevkle sürdürüyoruz.
Zuhal Hanım İktisat müzesi, Ankara, bu resim müzesi, Sirkeci müzesi derken bütün bunların ortak noktası sizin hangi dileğinizle kesişiyor? Hepsinin ortak özelliği ne olsun istersiniz? Nasıl sergiler onları kesiştirebilir?
2007’de İstanbul’da Yenicami Şubemizin tarihi binasında açılan Türkiye İş Bankası Müzesi’ne, Ankara Ulus’ta 3. Genel Müdürlüğümüz olarak Mongerie imzasıyla inşa edilen tarihi binamızda 2019’da açılan İktisadi Bağımsızlık Müzesi kardeş oldu. Gelecek yıl ise Beyoğlu Şubemizin tarihi binasında İş Bankası resim koleksiyonunun kalıcı yuvası olarak bir resim müzesi açılacak. Bu üç müzenin ortak noktası, Cumhuriyet’in ilanının üzerinden daha bir sene geçmeden, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün isteği ve bizzat katılımıyla kurulan bir müessesenin ve hizmetinde olduğu ülkenin 100 yıllık birikimine farklı pencerelerden bakmasıdır. Müzelerimize kapılarını açtıran bu tarihi “ortak” özellik, bir kültür sanat yöneticisinin belirleyebileceği ya da hayalini kuracağı herhangi bir büyük parantezden çok daha fazlasına imkan sağlıyor diye düşünüyorum.
İş Bankası ikonik arkeolojik kazılara destek vermeyi sürdürüyor. Çalışmalarına İş Bankası’nın destek olduğu Teos, Patara, Nysa, Zeugma, Stratonikea kazıları içinde size en heyecanlandıran keşifler neler oldu?
2000 yılında Zeugma antik kentindeki kurtarma kazılarına İş Bankası da destek olmuştu. O tanışıklıkla 2012 yılında, Zeugma’da süren Muzalar Evi kazı çalışması için başlattığımız kültür mirası katkı çalışmaları birbirini izledi. Zeugma’nın yanına önce Patara, ardından Teos, Nysa ve son olarak Stratonikea kazıları geldi. Japon Arkeoloji Enstitüsü’nün Kaman’da yürüttüğü çalışmalar ile Yesemek – Nurdağı yüzey çalışmalarına da çeşitli desteklerimiz oldu. Arkeoloji sabrın ve özverinin bilimi. Pek çok disiplinle işbirliğinde yürütülen, ömürlere sığmayacak bilimsel çalışmalar yürüyor. Biz de bu çalışmalara katkıda bulunmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Benim ve arkadaşlarımın, bu vesileyle, pek çok değerli bilim insanıyla tanışıklığımız, sürdürdükleri çalışmaları yakından izleme imkanımız ve dolayısıyla bu konudaki bilgi ve görgümüzü artırma fırsatımız oldu. Hocalarımızdan öğrendiğimiz, önemli olan toprağın altındakini yüzeye çıkarmak ya da bizleri heyecanlandıran dönem eserlerini gün ışığına kavuşturmak değil. Esas amaç, doğru bilimsel soruyu sormak, bulduklarınla bu soruya cevap aramak, bu arada toprağın altından çıkardıklarını gelecek nesillere güvenle aktaracak koruma tedbirlerini alabilmek. Cevap aradığın bilimsel bir soru yoksa ya da koruyamayacaksan kazmamak gerekiyor, arkeoloji kazı demek değil, bu öğrendiklerimizin ışığında arkeolojinin analitik yaklaşımı beni herhangi bir keşiften daha fazla heyecanlandırmaya başladı.
“Hayat sana teşekkür ederim demekle yetineceğim.”
En sevdiğiniz yazar kimdir?
Tolstoy desem, Dostoyevski’nin hatrı kalır, Adalet Ağaoğlu desem Leyla Erbil’e haksızlık. Marquez’in Nobel’i varsa Orhan Pamuk’un da var. Sait Faik’in hikayelerini çok seviyorum da, Haldun Taner’den vazgeçmek mümkün mü? Şehirden şehire geçen bir çocuklukta hiç ayrılmadığınız, en yakın arkadaşlarınız kitaplar oluyor. Sevdiğim çok yazar var, aralarında ayrım yapmaya gönlüm elvermedi.
En az 10 yıldır dinlemeye doyamadığınız müzik albümü nedir?
10, 20, 30, 40 yıl dinledim, daha da dinlerim.. The Beatles Ballads derleme albümü.
Birkaç kere okuduğunuz ya da bir kere okuyup hem yine okumak istediğiniz roman hangisidir?
Hermann Hesse’nin Bozkırkurdu.
İş Sanat konserlerinden hangisinin hala etkisi altındasınız?
22 sezonu geride bıraktı İş Sanat Müzik. Çok şanslıyım sahnesinde çok önemli orkestralar, ne büyük şefler, efsane solistler, muhteşem divalar izledim. Bir bütün olarak bunun etkisi altındayım, hayat sana teşekkür ederim demekle yetineceğim.
En sevdiğiniz oyun yazarı ya da film yönetmeni kimdir?
Yüzyılları aşıp güncelliğini korumayı başardığı için William Shakespeare.