A password will be e-mailed to you.

58. Selanik Film Festivali, bu yılki afiş konsepti ve sloganı “Ola ine kinema / Her şey sinema”nın hakkını veriyor.

Elinize bir çerçeve alıp etrafa onun içinden bakın… Gerçekten varolan her şeyi bir çerçeve içindeymiş gibi görmeye çalışın… Bu çerçevenin içine hayal gücünüzün ürünlerini koyun… İşte size sinema! Sinemacıların pratikte yaptığını teoride yaptınız! 58. Selanik Film FestivaliOla ine kinema / Her şey sinema” sloganıyla afişlerinde ve tanıtım filmlerinde çerçeve konseptini kullandı. 12 Kasım’da sona erecek olan festival sayesinde her şey sinema oldu Selanik’te!

Bu yıl festivale sadece ilk beş gününde katılabildim ama programın ne kadar genişlediğine, farklı kulvarlara yayıldığına, yan etkinliklerle zenginleştiğine, bir kavramsal çerçeveye oturduğuna, geçen yıl ‘krizdeyiz’ havasını üstünden atan izleyicinin eski coşkusuna da kavuştuğuna tanık oldum. Festivale konuk olan sinemacılar da paylaştı bu coşkuyu. Bütün ‘çerçeve’lerden her yer sinema oldu Selanik’te.

Festivalin en çok ilgi gören isimleri Jean-Marc Barr, İldiko Enyedi ve Ruben Östlund idi. Bu yıl “Ruh ve Beden” adlı filmiyle Altın Ayı kazandıktan sonra yorucu bir dünya turuna çıkan Enyedi, bir anlamda eve dönüş duygusu yaşadı. 18 yıl önce katıldığı festivalde sevinçle karşılandı. Bu yılın Altın Palmiyeli filmi “Kare / The Square”in yönetmeni Ruben Östlund’un ise retrospektifi yapıldığı için festivalin odak noktalarından biri oldu.

Jean-Marc Barr, Semih Kaplanoğlu’nun Tokyo Film Festivali’nden büyük ödülle dönen “Buğday” adlı filminde başrolü üstleniyor, genetik mühendisi Erol Arın’ı canlandırıyor. Filmin Balkan Survey kapsamındaki ilk gösterimi onun, ikinci gösterimi Kaplanoğlu’nun katılımıyla gösterildi… Ancak, Barr’ın Yunanistan, Yunanistan’ın Barr için ayrı bir yeri var. Yetenekli oyuncuyu dünya çapında üne kavuşturan gişe rekortmeni Luc Besson filmi “Derinlik Sarhoşluğu / Le Grand Bleu” Amorgos Adası’nda çekildi. Filmden önce ‘ıssız’ denebilecek bir yerken bugün Fransızların hala yoğun olarak tatile geldiği, mülk edindiği bir ada olarak turistik popülaritesini koruyor.

Bu filmde Barr’ın canlandırdığı karakteri Besson, ilk serbest dalış rekortmeni Jacques Mayol’dan esinlendi. İlk kez yüz metreye tüpsüz dalan kişi olan Jacques Mayol’un maceracı kişiliğinden esinlenen ama yönetmenin süzgecinden geçirerek başka bir karakter yaratan film için Mayol, Barr ile tanışmış, ona yardımcı olmuştu… Ancak Besson’un filminin yarattığı etkiden de memnun kalmamıştı. Olağanüstü popülaritesine rağmen, bu filmden olumsuz etkilendi… Yaşının da ilerlemesiyle eski performansını gösteremeyince evinin bulunduğu Elba Adası’nda intihar etti.

Jacques Mayol

Derinlik Sarhoşluğu”ndan 19 yıl sonra Barr, bu kez Mayol’un hayatını anlatan belgesel “Dolphin Man”de (Yunus Adam) ünlü dalgıca sesini verdi. Yunan yönetmen Lefteris Charitos ilk uzun metrajlı filmini, daha önce kadrosunda çalıştığı Selanik Film Festivali’nde gösterme imkanı buldu. Gerçek Mayol’u arşiv görüntüleri ve yakın dostlarının mülakatlarıyla anlatan filmde Barr, Mayol’un yazılarını, röportajlarını seslendirerek bir kez daha onun kişiliğine büründü.

Hayat kaynağı deniz üzerinden insan ve ekosistem ilişkisine odaklanan, güzel görüntülenmiş, iyi kurgulanmış ve anlattığı karaktere adil yaklaşımda bulunmuş bir belgesel “Dolphin Man”. Mayol’un da belirttiği gibi insanın sudan gelen bir canlı olduğunu unutmaması gerektiğinin altını çiziyor.

Jacques Mayol

Ve diğerleri

Yunan sinemasının bu yılki diğer iddialı filmlerinden “Son of Sofia” 7. Malatya Uluslararası Film Festivali’nde de yarışıyor. Bu yıl Tribeca Film Festivali’nin Uluslararası Kurmaca bölümünden büyük ödül kazanan film Selanik’te de Malatya’da da Tribeca’daki başarısını tekrarlayabilecek güçte bir yapım. Hem aile hem kültür ilişkileri bakımından hem de yönetmenlik ve atmosfer yaratma bakımından etkileyici bir film. Athina Rachel Tsangari’den sonra Yunanistan’ın yeni kuşağından Elina Psikou misali başarılı bir kadın yönetmen çıkması çok önemli. Geçen yıl da Sofia Exarchou “Park” ile dikkatleri üstüne çekmişti.

Love me not” içinse söylenebilecek tek olumlu şey, Lanthimos’un önderi olduğu Weird Wave / Tuhaf Dalga‘nın en az tuhaf filmi olduğu… San Sebastian’da yarıştı yarışmasına ama göçmen bir kadını ‘kiralık anne’ olarak tutan cani çiftin bir o kadar cani komşularının gazabına uğramasından yeterince çarpıcı bir malzeme çıkmamış.

Daha fazla yazı yok
2024-11-21 19:36:31