Şehrin ilham veren kadınları tanımaya ve sizlere tanıtmaya devam ediyorum. Sırada sanatla haşır neşirliği yüksek bir moda tasarımcısı Hatice Gökçe var. Gökçe, modanın vahşi yüzü olarak anılıyor. Ama o, moda dünyasının vahşi olduğunu, sürekli üretmek ve rekabet etmenin tasarımcıyı vahşileştirdiğini düşünüyor. Uygarca rekabete inanan Gökçe’nin hayatında gidip de hala unutamadığı kültür sanat etkinliği bir tiyatro oyunu. Maria Callas’ı anlatan Ayten Gökçer’in tek kişilik oyunu Ustalar Sınıfı. Defalarca okuduğu kitap ise Kurtlarla Koşan Kadınlar.
Modanın vahşi yüzü diyerek sizi tanıtırken sizce ne demek istiyorlar?
Modanın Vahşi Yüzü adlı konuşmamın başlığını ben belirlemiştim. Moda Endüstrisi ‘hızlı moda’ kavramı ile tanıştığından beri vahşileşmişti.
Hızlı modanın Dünya’ya verdiği zarar, dünya kaynaklarını hoyratça kullanması, ihtiyaçtan çok daha fazlasını üretmeye büyük bir hevesle teşvik etmesi gibi sebepler modanın bu yönüyle vahşi bir endüstri olduğunu düşündürttü bana.
Vahşi ve uygar. Modada hangisini olmak asıl mesele?
Vahşi ya da uygar olmak bir seçim. Bu sektörde uygar olmayı seçmek ise zorlukla mücadele etmeyi baştan kabul etmek demek.
Çünkü modanın içinde varlık göstermek aslında biraz vahşi olmayı da gerektiriyor. Moda endüstrisinin belirlediği hatta zorunlu kıldığı sezonlarda koleksiyonlar hazırlamak, belirlenen bir çok kritere uymak, daha çok tasarım satmanın başarı olduğuna inandıran sektörde sürekli üretmek ve rekabet etmek sizi de vahşileştirebiliyor.
Tasarım sürecini yüceltmek, tasarıma ihtiyacı olan zamanı ayırmak daha önemli olmalıyken bütün bu süreçlere hızın eklenmesi ve koleksiyonların yine de aynı yaratıcılıkta olmasının istenmesi ise işin yaratıcıyı vahşileştiren tarafı.
Bütün bu endüstride daha az üretmeyi savunmak ve yine de rekabet etmek bütün bunları uygarca kendi inandığın şekilde yapabilmek için de güçlü olmak zorundasınız.
Erkekleri giydirmek erkek modası modanın cinsiyeti var mıdır?
Erkek giyimini seçmemin sebebi yıllara dayanan bir gözlem sonucu oldu. Geçmiş tarihimizi düşününce giyim alışkanlıkları çok katmanlı ve çeşitli olan bir ülkenin yakın tarihine ışık tutacak, kaynak olarak göreceğimiz erkek giyim arşivinin olmayışı beni bu alanda üreterek var olmaya itti. Şimdi ise erkek giyim modasına baktığımızda her şeye rağmen tüm tabuların yıkıldığına şahit oluyoruz. Akışkan cinsiyetçilik gibi bir tanımla karşı karşıyayız ve bu bugüne kadar olmayan büyük bir özgürlük alanı da yaratıyor. Bu alan içinde herkes dilediğini giyerek görünmek istediği gibi görünecek. Özgürleşmek aslında asıl konumuz. Yoksa erkek giyimine asılmış bir tasarımcı değilim.
Moda tasarımcısı olmasaydınız ne iş yapıyor olurdunuz sizce?
Moda tasarımını bilinçle ve çok isteyerek seçtim. Başka bir meslek dalını hiç düşünmedim.
Kargalara özel ilginiz nereden kaynaklanıyor?
Çok özel hayvanlar. Olumsuz bir üne sahip olmaları çok ilginç. Bilgeler. Bir yerde okumuştum ‘rahatsız edici sesi, rahatsız olup kabullenemediğimiz yanlarımızı söyler diye.
Çoğu zaman bir uyarı niteliğinde. Filmlerde bile sesini duyduğumuzda dikkat etmemiz gereken bir konu olduğunu anlamıyor muyuz?
Bunun yanında kargaların bir olgunlaşma göstergesi’ olduğu da söyleniyor. Sezgiselliği, insan aklına en yakın hayvan oluşu ve verdiği insana özgü tepkileri onları çekici kılıyor.
2009 yılındaki Karakarga koleksiyonumun da hem adı hem ilham kaynağı. Şirketimin adı da Karakarga. Markamızın sembolü kendileri. Saygı duyuyoruz.
Moda tasarım dünyası son yıllarda neye dönüşüyor? Defilelerin her biri birer çağdaş sanat sergisi gibi tasarlanıyor. Bu hep mi böyleydi?
Moda her zaman sanat ile yakın ilişki içinde idi. Sanatın her dalıyla hala iletişimde ve teknoloji ile birlikte en büyük beslenme kaynağı. Bu sebeple fotoğraf çekimlerinden tutun, defileler, filmler yoluyla ortaya yenilikleri çıkarıyor ve sunuyor. Bu hep böyleydi. Ancak şunu da özellikle belirtmeliyim ki sanat da modanın kitlelere hızlı ulaşabilme gücünden faydalanacak işbirlikleri yapıyor. Teknoloji de keza öyle.
Siz de pek çok sanatçıyla işbirliği yapmışsınız. Bunlardan bahseder misiniz?
Ergin İnan’ın sekiz resminin ipek, yün gibi değerli kumaşlara yaptığım baskılarıyla hazırladığım bir kapsül koleksiyon hazırlamıştım yakın tarihte. Canvas Art Gallery’de satışa sunulmuştu. Aslında belki de Müze mağazaları için yaptığım tasarımlardan bahsedebilirim. Topkapı Sarayı Müze Mağazası için Matrakçı Nasuh’un İstanbul minyatüründen yola çıkarak hazırladığım koleksiyon. Pera Müzesi’nde Minyatür 2.0 sergisine özel hazırladığım koleksiyon, Baksı Müzesi için hazırladığım Ehram Koleksiyonu, Truva Müzesi ve Müzedenal.com için tasarladığım Truva Koleksiyonu gibi tasarımlar aslında bu kapsama girer diye düşünüyorum.
Taner Ceylan ile son sergisinde işbirliğinizden özellikle bahseder misiniz?
Filmdeki kostümle küçük bir dokunuş oldu sadece.
Moda tasarımcısı bir sanatçı değil midir?
Moda da artık bir sanat dalı olarak görülüyor. Tasarımcının tasarıma yaklaşımı sanatçının sanatını yaparken ki tavrına çok benzerlik gösteriyor. Denebilir.
Deri malzemeyle aranızda nasıl bir ilişki hatta bağ var?
Organik ve çok değerli bir materyal deri. Yaşayan bir malzeme olduğu için kullandıkça eskimeyen, zaman geçtikçe değerlenen onun gibi başka bir materyal yok.
İşlendikçe sizi şaşırtan ve farklı görünümler sunan, bu topraklarda gelebileceği en iyi haline yüzyıllar öncesinde gelmiş bir malzeme.
Uygarlıklardan ilham alırken dişi arketiplere özel vurgu yaptığınızı düşünüyor musunuz?
Bilinçli bir şekilde yapmadım ama iki cinsiyeti de eşit bir biçimde sunmayı, aynı etkide sunmayı düşünmüşüm tasarım sürecinde, eskizlerime bakarken bunu anlıyorum. Bu düşüncemi fotoğraf çekiminde de sürdürmüşüm.
Başka türlü düşünemediğimi sonradan farkettim.
Eşit bir temsiliyet olması için çabalamışım. Kadınların erkekler kadar etkili olduklarına, günümüze kalan kalıntılarda gördüğümüzden daha fazlası olduğuna da eminim.
Hikayesini yazıp en sevdiğimiz koleksiyonunuz hangisi?
Karakarga ve Yenidoğan koleksiyonlarımı başka türlü seviyorum.
Hikayesini yazıp gerçekleştiremediğiniz bir koleksiyonunuz var mıdır?
Hikayesini yazdığım ama zamanını beklediğim bir koleksiyonum var. Umarım hayat geçirebilirim.
Nelerden ilham alırsınız, kitaplar, filmler, sergiler?
Zaman içinde okuduğum kitaplarla, izlediğim filmlerle, gezdiğim sergilerle biriken ve sonrasında olgunlaşan fikirler oluyor. Finalde hepsi ilham kaynağına dönüşüyor.
Aslında daha çok ötelenmiş ya da ötekileştirilmiş şeyler, konular ilgimi çekiyor. Bu konularda irdelenebilecek çok şey göze çarpıyor.
Onları tasarımlar yoluyla hatırlatmak beni mutlu ediyor.
Defalarca izlediğiniz bir film, okuduğunuz bir roman var mıdır?
Doğrusu defalarca izlediğim bir film olmadı. Zaman kaybı olarak görüyorum aynı filmi bir kaç kez izlemeyi nedense. Ama kitap için aynı şeyi söyleyemem.
Kurtlarla Koşan Kadınlar kitabı bir başucu kitabı olduğu için defalarca okuduğum kitap diyebilirim.
Küçükken katıldığınız ve hala unutamadığınız sanat etkinliği neydi?
Küçük değildim 25 yaşındaydım ama hala unutamadığım ve çok etkilendiğim bir tiyatro oyunu Maria Callas’ı anlatan ‘ustalar sınıfı’ adıyla Ayten Gökçer’in oynadığı oyundu. Tek kişinin o sahnede böylesi büyüleyici olması, etkisi altına almasından çok etkilenmiştim. İlk aklıma gelen bu oyun oldu.
Moda tasarımı ile çağdaş sanatın kesiştiği yer neresi?
Deneysellikteki özgür tavrı, sınırsızlığı, herhangi bir üsluba mecbur olmayışı.
Birisini sizin kıyafetlerinizi giyerken gördüğünüzde ne hissediyorsunuz?
Tek kısa cümleyle mutlu olduğumu söylemeliyim.
Moda tasarımında ne hiçbir zaman değişmez?
Değişim, yenilik, şaşırtma üzerine kurulu oyun hiç bir zaman değişmez.