Hillary Rodham Clinton, Zor Seçimler
Bu haftanın yeni kitaplarından biri güncel Amerikan siyasetiyle ilgili. Zorlu bir siyasi hayat hikayesi de diyebiliriz. Hillary Rodham Clinton’ın, ‘Zor Seçimler‘ adlı kitabı Pegasus Yayınları tarafından ekim ayında yayımlandı. Clinton siyasi yaşamıyla ilgili otobiyografisini yazmış. Kitabın çevirisini de İrem Sağlamer yapmış.
Amerika Birleşik Devleti seçimleri her zaman tüm dünyada gündem konusu olmuş, farklı ülkelerde yaşayan insanların bile ilgisini çekmiştir. Dünyanın “süper gücü”nü kimin yöneteceği sorusu 7’sinden 77’ye herkesin, hatta tüm devlet başkanlarının merakını uyandırmıştır. Konuya aslında uzak olmamıza rağmen “kim başkan olacak?”, “nasıl yönetecek?”, “hangi kararları alacak?” gibi sorular üzerinden sohbet etmenin hazzını da unutmamak lazım. Mevcut başkan Barack Obama’dan sonra yerine geçecek olan adayı tüm dünya merakla bekliyor. Adaylardan biri demokratik zihniyete sahip olan ve bir arada yaşama kültürünü savunan insanların tepkisini çeken işadamı Donald Trump, diğeri de Dışişleri Bakanlığı döneminde kendi özel mail adresinden devletle ilgili yazışmalar yapan kadın aday Hillary Clinton. Wikileaks yazışmaları yayımlanan Clinton’ın en çok dikkat yönü ise ilk kez bir kadının başkanlığa bu kadar yakın olması. Amerika bundan iki seçim önce ilk defa bir siyahi başkan seçmişti. Şimdi de Hillary Clinton ilk kadın başkan olmaya aday. Amerika bu iki tartışmalı aday arasında dört yıllık geleceğini seçecek. 8 Kasım 2016 tarihinde yapılacak olan seçimin sonucunu göreceğiz. İki tartışmalı aday arasında kalan Amerikan seçim sisteminin gerçekte demokratik olup olmadığını da tartışmak gerekiyor. İstikrar mı yoksa çok çeşitlilik mi, çoğulculuk mu? Mesela Bernie Sanders gibi bir adayın seçime katılamayışı…
Burada anlatacağımız konu Amerika seçimleri değil tabii ki! Kitabımız, kadın aday Clinton’ın dört yıl boyunca dışişleri bakanlığı dönemindeki mücadelesini merak edenlere sesleniyor. Kitapta Clintono dönem boyunca yaşadığı krizleri, zorlukları, seçimlerini anlatırken, esasında Amerika’nın ve dünyanın geleceği ile ilgili yönetim tahayyülünü de ortaya koyuyor. Dünyanın en güçlü kadını olarak algılanan Clinton, 21. yüzyılda Amerika’nın dünyadaki rolüyle ilgili düşüncelerini paylaşıyor. Amerika’nın dış politikasına yön veren politikacı, eşi ve Amerika eski başkanı Bill Clinton’ın yanında dışişleri siyaseti ile ilgili olarak önemli bir tecrübe edinmiş, yaşamış ve New York’u senatoda temsil etmiş. Ardından Barack Obama’nın kabinesinde dışişleri bakanı olarak görev yapan Clinton, edindiği tecrübe ve birikimiyle 2016 yılı başkanlık adaylığı için koydu. Kitap, Clinton eğer başkan olursa, ilerleyen yıllarda uygulayacağı politikalara da ışık tutuyor.
ABD’de ilk kez bir kadın başkan görebilecek miyiz? Yoksa Donald Trump gibi ırkçı ve tipik saldırgan erkeklik hallerine sahip bir adaya mı teslim olacak Amerika? İki aday içinden bir parça daha iyisi mi olacak? Bekleyip göreceğiz…
“Clinton’ın otobiyografisi ciddi, aklı başında ve sağlam gerçeklere dayanan bir kitap. Bu kitabı okuyan hiçbir okuyucu, her ne kadar yaptığı seçimlere katılmasa da Hillary’nin dışişleri bakanlığı süresince uğraştığı konulardaki uzmanlığını sorgulayamaz. Hillary savaş ve barış, terör ve Rusya, ekonomik gelişme ve kadın hakları gibi değişik konular arasında gidip geliyor ve neden bahsettiğini çok iyi biliyor.” -The New York Times-
“Zor Seçimler basit bir politika kitabı değil, uluslararası ilişkileri derinlemesine inceleyen, neredeyse bir roman ustalığında yazılmış bir kitap. Hillary her şeyi tüm gerçekliğiyle anlatıyor ve dünyayı gezerken bizi de yanında götürüyor.”
-Le Point-
Bedene Veda
Bu haftanın yeni ve bir o kadar da ilginç diğer kitabı ‘Bedene Veda’. David Le Breton tarafından yazılan kitap, geçtiğimiz hafta Sel Yayıncılık yayımladı. Kitabın çevirisi de Aziz Ufuk Kılıç yapmış.
Herkesin bildiği gibi, küreselleşme sonrası kimlik çatışmaları ve ardından akademide bununla ilgili çalışmalar büyük bir ivme kazandı. Bu kimliklerin dışa vurumunda beden çok ciddi bir yer edinmeye ve önem kazanmaya başladı. Bedenin kullanımı, bedenin tanımlanması, kamusal alanda beden-toplum ilişkisi her yanıyla irdelenirken, bu durum devletin ideolojik kurumlarının baskısına rağmen, bedeni çeşitli şekillerde görünür kıldı. Din ve toplumun genel ahlak kuralları bedenin görünür kılınmasıyla sarsıldı, yerinden oynadı. Beden derken söylemek istediğimiz şey aslında, bedenin her türlü formasyonu, biçimi, çeşitliliği… Günümüzde ise, bu bedenin her türlü kılığa girdiğini, sanatsal performansların türlü türlü şekillerde uygulanabildiğini göz önüne alırsak, bedenin bildiğimiz şekillerdeki metamorfozu ya da nekrozunu gözlemleyebiliriz. İşte bu durum gerçek bir manada insanlık için olumlu bir gelişme midir yoksa bizi ruhen sakatlayan, insanlıktan çıkaran bir süreç midir? Bu sürecin somut gelişmeleri beden üzerindeki dövmeden tutun da piercing’e kadar çeşitli kullanımları içeriyor. Ya da estetik cerrahi müdahaleler, siber cinsellik, tüp bebek veya protezler gibi. Günlük hayatımızda da bu değişimleri her gün önümüzden geçen insanlarda veya kendi arkadaşlarımızda görüyoruz. Çok basit bir gözlem yaptığımızda, futbolcuların dövmelerini örnek olarak verebiliriz. Hatta dövmesi olan futbolculara ‘dövme yapmamaları’ gerektiği ile ilgili vaaz verenler basına haber olarak yansımıştı. Beden ile ilgili bu soruların cevabını biraz da distopik bir anlatımla bu kitapta bulabileceksiniz. Buradan hareketle, yazar insanlığımıza yeniden sahip çıkmayı deniyor ve bizleri de sunuma davet ediyor.
Kitabın içindeki okuma bölümlerinden bazıları; Aksesuar beden, benliğin farmakolojik üretimi, siber-cinsellik ya da bedensiz erotizm, fazlalık beden vb.
“Yürümeye Övgü, Acının Antropolojisi, Ten ve İz gibi önemli çalışmalarının ardından David Le Breton, bireyin sahip olduğu beden coğrafyasında kendi duygu ve düşünceleriyle gezindiği, kusurlu veyahut eksik de olsa onun imkânlarını kullandığı mevcut realitenin karşısına, bedensiz yaşama özlem fenomenini koyuyor.” -Kitabın arka kapak metininden alıntı
Yoldan Çıkmış Simalar
Bu hafta çeşitli adı duyulmamış simaların kitabını tanıtmak istiyorum. Haftanın ve ekim ayının yeni kitaplarından biri de ‘Yoldan Çıkmış Simalar’. Murat Beşer tarafından yazılan bu kitap İletişim Yayınları tarafından yayımlandı.
Hayatta parlamak istememiş, çıkış yapmamış, yapmayı da düşünmemiş simalar vardır. Özellikle şanı şöhreti bir kenara itmiş, ilkeleri çerçevesinde ilerlemeyi, engelleri aşmayı düşünmüş insanlardan bahsediyoruz. Bu karakterler, parayı pulu ellerinin tersiyle itmiş, kendi inandıkları yolda ilerlemek ve engelleri her ne olursa olsun aşmak için uğraşmışlardır. Bu tip kişilikleri duyduğumuz zaman genelde imrenir veya hakkını bir şekilde vermeye çalışırız. Bazen de “ne kadar aptalmış” veya “kafa yok ki”, “neden ilerlememiş, çok para kazanırdı” gibi nitelemelerle kendimizce küçümseriz, o karakterin hayatta ne yapmak istediğini bilmeden. Ancak o insanların içinde olanlar bu simaları keşfedebilir ve daha sağlıklı yorumlayabilir belki de. Yazar Murat Beşer de yeni kitabında bu simaların halini yansıtıyor, anlatmaya çalışıyor.
Kitap, Türkiye’de ünlenmek istemeyen rock’n roll’cuların hikayesini anlatıyor. Türkiye’de genelde görülen yaklaşım, çoğunlukla popüler ve bir dönem şöhret olmuş fakat sonrasında ününü kaybeden isimlerin hikayeleri oluyor. Onları zaten yakın markaj yaparak izliyoruz. Peki hiç bu şöhrete sırt çevirenlerin hikayelerini duymuş muyduk, neden duymuyoruz gibi sorular hemen aklınıza gelecektir. Beşer, bu simaları suyun üstüne çıkarıyor bu kitabıyla. Görünür kılıyor onları. Akıntıya karşı kürek çekerek hem de! Çünkü bu tip hikayeleri kim dinleyecek ki diye düşünülebilir. Fakat müziğinden taviz vermemiş, zaman içindeki popüler akımlara kapılmamış simaları tanıtmakla kalmıyor, hayat dersi de veriyor adeta. Sınıf atlamakla alakası olmayan, para pula önem vermeyen karakterler bunlar: Plakçı, gitarist, yapımcı, kafebar işletmecisi, şarkıcı, dergi çıkarma heveslisi, tutunamamış grup müzisyeni…
Yazarın bu kitabı yazmak istemesi, özgürlüğe ve direnişe olan karakterlere yakınlığından geldiğini söyleyebiliriz. Özgürlüğüne ölümüne düşkün, baş eğmez, ilkelerine bağlı dik simaları bulup, bunların yaşamlarını yazmak istemesiyle başlamış. Şan şöhretle değişen müzisyenlerin aksine, bu payeleri umursamayanları ön plana çıkarmış Beşer. Ve bu insanların unutulmasına gönlü elvermediği için de bu kitabı yazmaya koyulmuş.
“Sisli bir geçmişin, müphem bir zamanın içinden gelen insanlar. Bu kitapta onların öyküleri var.” Halil Turhanlı “Murat Beşer gerçek bir vakanüvis. Pek kimsenin bilmediği, belki farkında bile olmadığı özel bir dünyanın defterini tutuyor. Bu defterde yaşamlarının en büyük tutkusu müzik olan gizli kahramanlar saklı.” - Gökhan Akçura