Faşizmin Kehanetleri
Bu haftanın yeni kitaplarından ilki George Orwell’in Faşizm Kehanetleri. Sel Yayıncılık tarafından yayımlanan kitabın çevirisini Aylin Onacak yapmış.
Günlük siyasi konuşmalarımızda belki de en çok kullandığımız sözcüklerden biri olan faşizm, 19 yüzyılda dünyayı çok ciddi bir şekilde sarsmıştı. O dönemlerden aklımıza gelen liderleden, Hitler, Mussolini, Franco, Salazar ve Videla vb benzerleriydi. Bu isimler artık tarihin çöplüğündeler. Günümüz dünyasında ise, faşizm farklı bir hal, kimlik aldı sanki? Terör kavramı altında devletlerin güvenlik birimlerinin güçlenmesiyle beraber, daha önce kazanılmış hak ve özgürlükler yavaş yavaş budanmaya başlandı. Bu baskı ve ardından gelen kısıtlamalar ile beraber, faşizm halkları, azınlıkları, cinsel yönelimi farklı olanları günlük hayatta daha ezmeye başladı. Ayrıca küreselleşmenin de etkisiyle finans piyasası üretime göre ön plana çıktı. Ve devletlerle çok uluslu şirketlerin yaptığı işbirliği ile (neoliberal politikalar) hak talebinde bulunan mavi ve beyaz yakalı çalışanları, hukuku da hiçe sayarak sistem dışına atmaya başladı. Bugün yaşanan farklı bir şekilde tezahür eden baskının yanında, geçmiş dönemleri yaşayanların tecrübelerinden yararlanmak, dinlemek, yazdıklarını okumak yeni bir geleceğin inşası adına zihin açıcı olacaktır. İşte geçmişten gelen bir ses olarak burada George Orwell sahne alıyor. Çoğumuz için George Orwell adı, yazdığı ‘Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ (1984) adlı distopik kitabıyla aklımıza geliyor. Bayağı popüler olan bu kitabın dışında Orwell’in, 1930’ların başlarından 1950’de ölümüne dek çok önemli kitap ve makaleleri bulunmaktadır. Büyük Burhan, İkinci Dünya Savaşı ve atom bombalarının insanlığa karşı gökyüzünden acımasızca bırakılmasını kapsayan dönem ile evrensel ve yerel her türlü politik ve yaşam alanına el atmış, sayısız makaleler yazmıştır. Orwell’in çeşitli makalelerinin toplandığı bu kitapta, faşizmi kılcal damarlarına kadar inceliyor. Hatta yazar Jonathan Swift gibi Orwell de dil ile hakikat arasındaki ilişkiyi irdeliyor bu kitapta.
Kitabın içinde yer alan makalelerde, dönemini etkileyen, en can alıcı konuları bir bir inceliyor; milliyetçilik, Hitler, faşizm gibi İkinci Dünya Savaşı kaçınılmaz konulara bir İngiliz gözüyle bakıyor. Edebiyat ile politikanın birbirine geçmiş halini, Orwell ‘kendi doğrusunu bilen’ bir entelektüel tavrıyla birleştiriyor. Günümüzü anlamak için geçmişte neler olduğunu bilmek adına okuyabileceğiniz bir kitap.
Cinselliğin Önemi: Arzuya Kavuşmak
Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan yepyeni bir kitap: Cinselliğin Önemi: Arzuya Kavuşmak. Dr. Ghislaine Paris tarafından yazılan kitabı Fransızca’dan Zeynep Hürmüz çevirmiş.
Cinsellik deyince aklımıza düzinelerce soru geliyor. Bu soruların cevaplarını bazen aramızda rahatça ifade ederken, bazen de hiç konuşmuyor, içimize atıyoruz. Çoğunlukla da içimizde saklayarak cinselliğimizle mücadele etmeye çalışıyoruz sanki. Sorulduğunda utanıyoruz, konuşamıyor ve paralize oluyoruz ister istemez. Korkuyoruz bir şeylerden? Sorgulamaktan çekiniyoruz.
Bu kitap da bu soruları direkt bir şekilde soruyor. Kitabın yazarı Dr. Ghislaine Paris bir seksolog. “Cinsellik nerede” sorusunu bir danışman karakteri yardımıyla danışanlarının hikayesinin sorusunu soruyor ve herkes için özel alanın ne olduğunun altını çizmeye çalışıyor. Mesela Dr. Paris bazı sorular soruyor; “modern zamanlarda cinselliğe hak ettiğimiz değeri veriyor muyuz?”. En can alıcı sorulardan biri; “cinselliğimizin ne kadarı bize, ne kadarı topluma ait?” ya da daha radikal bir soru: “Toplumsal normlardan, tabulardan; din ve ahlak kurallarından kendini kurtarmış bir cinsellik mümkün mü?”, “Cinsel özgürlük bir rüya mı?” İşte kendimize yüzleşmeye korktuğumuz bu sarsıcı soruları sorarak bizleri düşünmeye zorluyor. Bu sorunların özünde, kendi cinselliğimizle yüzleşmemizi, değerlendirmemiz istiyor. Bu yüzleşmenin ardından hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söylenebilir elbette. “Evet ben yüzleşmek, kendimi değerlendirmek istiyorum” diyorsanız Dr. Ghislaine Paris’in kitabını hemen alıp okumaya başlamalısınız. Şunu da unutmayın: bu yaşta değişmem diye düşünmeyin. Klişe bir söylem de olsa, değişim yaşa bakmıyor aslında. Değişim için bazen olgunlaşma gerekebiliyor ya da yaşamış olduğunuz bir olay nedeniyle de başlayabiliyor. Cinsellik hakkındaki bilgileriniz belki de bu kitapla başlayacak, sizi sarsarak ruhen ve fikren değişiminizi başlatmış olacaksınız.
Rojava
Bu ay Yasin Duman imzasıyla Rojava adlı yeni bir kitap İletişim Yayınları’ndan yayımlandı. Rojava yani Türkçe’de Batı anlamına gelen bu kitap, Demokratik Özerklik Deneyimi inşasının süreç ve yapısına odaklanıyor.
Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaşın ilerleyen safhalarında, Kürtler kendilerine üçüncü bir yol seçerek Rojava’yı tüm halkların birliği çerçevesinde inşa ettiler. Tabii ki Ortadoğu’nun konjonktürü de buna müsaitti. Geçtiğimiz günlerde 4. yılını kutlayan Rojava, hem siyasi hem de askeri yönden ilginç bir odak noktası olmaya hala devam ediyor. Karmakarışık, birbirinden mezhepsel olarak kopmuş toplumlar için yeni bir siyasi model olduğunu iddia ediyorlar. Kitap Türkiye’de yeterince malum nedenlerden tartışılamayan Demokratik Özerklik deneyiminin Rojava’daki izdüşümünü anlatıyor. Yazar, Rojava’yı Cezire Kantonu özelinden mercek altına alarak, Rojava’nin kısa çatışma tarihini bölgenin demografik verilerini ortaya koyarak irdelerken, Demokratik Özerklik modelinin tabanı ve yapısını tek tek inceliyor. Halk meclisleri ve belediyelerinin örgütleniş biçiminden, Kadın Eğitim ve Bilim merkezine kadar çeşitli alanlardaki uygulama örneklerini titiz bir çalışmanın sonucunda ortaya koyuyor. Araştırmacı Yasin Duman’ın “Bir Savaşın Ortasında Barış ve Çatışma Çözümü: Rojava Demokratik Özerk Yönetiminde Olanaklar ve Zorluklar” başlıklı yüksek lisans tezinin sonucu olarak ortaya çıkan bu kitap, bizlere farklı yönetim modellerinin dünyada tartışılabileceğinin ipuçlarını veriyor. Sadece Kürtler için değil, tüm Ortadoğu halkları için Rojava’nın neden bu kadar önemli olduğunu merak edenlere tavsiye ederim.