Yaşam bir harita okuma sanatı olabilir mi ve herkes haritasını kendi bakışıyla okursa sorusu Machester by the Sea’yi izlerken belki de izleyicinin gideceği bir güzergah olabilir. Denizin ortasında eski bir teknedeyiz Claudie Marie; güzel bir diyalog geçmişten gelen anılarla sarmalanmış biraz Proust‘yen bir hatırlama eylemi; mutlu bir amca, yeğeniyle konuşuyor dialog bir şekilde adada kaldığında yanında güvendiğin kimi seçersin sorusuna evriliyor: Patrick, babamı diyerek yanıtlıyor Lee’yi belki de babasının öleceğini, amcasının başına gelecekleri hiç bilmeden mutlu bir anın içinden veriyor bu yanıtı.
Yönetmen Kenneth Lonergan, filmi birbirinin içine geçen travmatik bir geçmişi açıklayan mutlu ve mutsuz anılarla örüyor adeta. Yaşam denilen şeyin Bergsoncu anlamda şimdinin içinde eriyen bir geçmiş ve gelecek tahayyülünden başka bir şey olmadığını yeniden hatırlarken zaman imgenin hükmünde Manchester by the Sea’ye dalıveriyoruz. Filmi parçalar halinde şimdi ve geçmiş arasındaki ontolojik bağı koparan ve Lee’yi bir anlamda bu kadar yalnız, mutsuz ve travmatik yapan anıların peşinde izliyoruz.
Lonergan bizi denizin ortasındaki bir tekneden buz gibi karlı Boston’a götürürken Lee’nin yalnızlığını mekan üzerinden de hatırlatıyor. Müphemleşen mekan, kar küreyen bir adam apartman görevlisi Lee Chandler, sırayla tüm katlardaki tesisat problemlerini çözüyor: tıkanmış olan tüm sorunlara çözüm bulunur, atıklarınız, paçavralarınız, kanalizasyona itinayla gönderilir. Kapitalizmin atıkları tıkanmalar, bozulmalar, sistemdeki tüm birikmeler için köksaplar açılır. Bunları oldukça makina şeklinde yapması bir yere bağlıymış gibi duran ama her an kaçabilecekmiş gibi yaşayan yerli yurtlu bir göçebe halini anımsatıyor.
Bir sıkıntının, travmanın varlığı tedirgin edici bir şekilde kendini hissettiriyor. Tüm o kanalizasyona gönderilen atıkların altında hatırlanmak istenmeyen, unutulmak istenen bir geçmişin kasvetengiz görüntüsü Lee’nin bedenine, yüzüne ama en önemlisi de belki aurasını kaybetmiş gözlerine sinmiş. İçinde açılan koca bir yarık… Hatırlamamak için beden adeta bir otomata makinaya dönüştürülürek duygunun beden üzerindeki hakimiyetine son verilmeye çalışılır. Ruh kendini kandırsa da beden bir noktadan sonra bu ağırlığı taşıyamayacak hale gelerek önce küçük sonra büyük magmatik sıçrayışlarla kendini etrafa saçarak toptan yoketmeye çalışır tıpkı bar sahnesinde Lee’nin kendini yok etmeye çalışması gibi.
Barda kendisine yaklaşmak isteyen bir kadını reddederek oradaki adamlarla kavga etmesi belki de bir enkaz gibi bedeninde taşıdığı geçmişini içinden çekip çıkartma hali. Sonra gelen bir telefonla hayatının yörüngesi değişiyor . Ağabeyi Joe’nun ölüm haberi ve Karlı Boston’dan Manchester’a gidiş. Filmin temel merkezlerinden biri belki de her şeyin başladığı her şeyin bittiği yine çözüleceği yer. Manchester’a doğru aslında bedeninden çekip çıkarmak istediği tıpkı kanalizyona gönderdiği atıklar gibi geçmişini kendinen en uzak noktaya fırlatma, atma duygusuyla çıkıyor bu yolculuğa ya da her şeyle yüzleşmeye.
Filmin temel dramatik yapısı karakteri daha iyi anlamamızı sağlayacak geri dönüşlerle çevrili zaman imgelerle açıklık kazanıyor; bu bağlamda çeşitli katman, hatta tortulardan oluştuğunu söyleyebiliriz.; geçmiş katman katman şimdiye doğru açılıveriyor. Çok sevdiği kardeşinin ölüm haberini aldığı ve onunla vedalaştığı hastanedeki morg sahnesi. Joe’nun yüzüne baktığı ve ölümü kabullenme anı.
Ölüm’le canlanan tüm anılar; Joe’dan kalanlar bir plastik hastahane poşeti içine doldurulmuş eşyalar ve cenaze işlemlerinin halledilmesi için atılması gereken imza. Ölümün ardından gelen yas ve yasın ortaya çıkardığı travmatik geçmiş ve bu geçmişi anlamlandıran parçalanmış anılar. Lee morgdayken Joe’yla ilgili anılarını hatırlıyor. Ailecek herkes hastanede Joe’nun başında toplanmış, adını sürekli yanlış söyledikleri Doktor, Joe’nun kalp kaslarının zayıfladığını ömrünün oldukça az olduğunu söylüyor Chandler ailesi ise, bunu atlatacak diyerek doktoru yanıtlıyor. Ne yazık ki Joe teknede geçirdiği kalp kriziyle düşüp hayatını kaybediyor. Yaşamın şimdisini en anlamlı hale getiren şeylerden biri de çok sevilen bir yakının kaybıyla geçmişin didik didik yeniden sorgulanma hali belki de.
Bir Enkaz Olarak Geçmiş
Tıkanmış bir klozet akan bir çatı, delik bir boru ona kendi geçmişini hatırlatır. Lee de bu anlamda kendini ve hayatını bir atık olarak görür. O nedenle çöplerle kanalizasyonla ontolojik bir bağ kurar.
Deleuze‘cu mantıkta bir atık, bir çöp işlevi taşır aslında. Kapitalizmin çiğnediği artık bir meta olmayan eşyaların evrenidir “Kapitalizm bir çöp yığını üretir” (GoodChild,2005:16.) Belki de duygularını, hafızasını kaybetmiş insanlar için geçmişi anma anıdır. Duygularıyla yüzleşebildikleri, acılarıyla hesaplaştıkları tek gerçek mekandır. Şizofren kaygan bir mekandır. Geçmişin atığıdır. “Deleuze ve Guattari, Bataille’yi izleyerek toplumların koşullar ne kadar korkunç görünürse görünsün her zaman bir artık ürettiklerini vurgularlar. Toplumsal Örgüt bu artığın nasıl ve kimler tarafından harcanacağının ya da paylaşılmasının etrafında döner.” (Holland,1997:.26) Patrick’le birlikte Joe’nun vasiyeti üzerine Manchester’da kalmak istemeyen Lee sürekli yeğenini Boston’a gitmek için ikna etmeye çalışsa da Patrick bir sahnede amcasına şu yanıtı verir. “ Boston’da sadece bir kapıcısın ve orda yaptığın tek şey tıkanmış klozetleri ve kanalizasyonu temizlemek buna devam etmek için Boston’a gitmek zorunda değilsin burada kalabilirsin”
Hatırlamanın Ontolojisi
John Locke “insan ancak kendine ait onu diğerlerinden ayıran geçmişiyle bağlantı kurabildiği ölçüde birey” olduğunu söylerken Lee’nin geçmişiyle olan travmatik ilişkisini anlaşılmasında önemli bir gösterge olabilir. Lee’nin kendi geçmişine ait durumları, olayları hatırlaması bir anlamda “bir geçmişe sahip olmak doğrudan doğruya bir kendilik yaratır” (Boyer,2015:11)
Ama Lee çöplerden örülü bir yaşam kurarak bu kendilikten vazgeçmeye çalışır geçmişini bir atık gibi hatırlamamak üzere gömdüğünü düşünür Ağabeyinin Manchester’dan gelen ölüm haberini alıncaya kadar Manchester travmanın merkezidir hatırlanmak istenmeyen geçmişin bir yekunudur. Unutulup toprağın altına gömülmeye çalışan bir çöptür Manchester.
Hastanede ağabeyinin morgdaki naaşıyla yüzleşme sahnesiyle Lee kendi travmatik geçmişiyle azar azar hesaplaşmaya başlar bu bağlamda film parçalı olarak ilerleyen anılarla örülen bir geçmişi yekpare bir bütün olarak karşımıza koyar. Bu geçmişte Lee için her şey yas, ölüm acı ama en çok da suçluluktur.; Lee’nin hatırladığı en önemli sahnelerden biri de bir zamanlar güzel bir evi karısı ve çoçukları olduğudur.. Evde arkadaşlarına parti verdiği günün gecesinde karısı ve çoçukları uyurken markete bira almak için gittiğinde dönüşte kendi evini alevler içinde bulur.
Köksüz bir hayat
Polislerle olan sorgulama sahnesinde aslında her şeyi kendisine anlattığını biliriz. Evde karısı ve çocukları uyurken sobaya odun atar ve önüne ateş önleyici koymadığını söylerken bu bir anlık hatanın çoçuklarının ölümüne mal olduğunu söyler. Bu yıkımın ardından Lee her şeyi arkasında bırakarak bir hiçkimse olarak Boston’da neredeyse penceresiz ve mobilyasız bir evde kısaca dünyevi olan her şeyden elini çekerek, kendisini bir otomata dönüştüreceği ve hiçkimse , hiçbir şeyle duygusal anlamda bağ kurmaya çalışmadığı yapayalnız köksüz bir hayat kurar. Geçmişi arkasında bırakmanın kendisi için de bedeli büyüktür.
Sonrasında ise bir yanda Lee kendi geçmişiyle anıları üzerinden hesaplaşmaya girişirken kardeşinin ölümünün ardından vasiyetini öğrendiğinde en büyük sınavlardan biri başlar çünkü yeğeni Patrick’e vasi olarak Lee’yi tayin etmiştir. Zaten çocuklarını kendi hatasıyla kaybettiğini düşünürken asla Patrick’in sorumluluğunu almayı düşünemez. Bir yandan da onunla duygusal bir bağ kurmaya başlar. Ağbisi, Patrick’in vasisi olarak Lee’yi seçerken her şeyi düşünerek Lee’nin Boston’dan Manchester’e taşınmasını sağlayacak ve yeğeniyle yaşayacağı parayı da kardeşine bırakarak ölümünden önce oğlu ve kardeşi için tüm koşulları dönüştürür. Bu bağlamda filmin yönetmeni Kenneth Lonergan seyirciyi Lee üzerinden aile olma, aileyi kaybetme, akrabalık, suçluluk, ölüm, travma, yas gibi bütün duyguları derinlikli olarak yaşatır.
Lee için en zorlu sahnelerden biri de belki de çocuklarını kaybettikten sonra uzun zamandır görüşmediği eşi Randi’nin telefonla aradığı sahnedir. Randi ona başsağlığı dilerken yeni eşinden hamile olduğunu söyler. Lee hayatındaki anlamlı olan her şeyi boşaltıp terkederken Randi yaşama sarılmayı seçmiştir.Tüm yaşamının merkezi olan, bütün anılarını biriktirdiği Machester film boyunca hep bir bellek gibi Lee’nin hatırlamasını ve kendisiyle yüzleşmesini sağlarken bütün bu ölümler yalnızlıklar filmin sonunda Lee ile Patrick’in birbirine daha da bağlanmasını sağlayarak gelecek için umut olabileceğini söyler film bizlere. Tüm ölümlerin, yıkımların, acıların ardından gelecek bir mutluluk anı mümkündür belki de. .
Kaynakça
Boyer. Pascal.(2015) “Anılar Ne İşe Yarar? Hatırlamanın Biliş ve Kültürle İlgili İşlevleri” Pascal Boyer, James V. Wertsch. Zihinde ve Kültürde Bellek içinde , Yonca Aşçı Dolar. (çev.). İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları: ss.5-37
Goodchild. Philip.(2005) Deleuze ve Guattari Arzu Politikasına Giriş. Rağmi Ögdil. (çev.) İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Holland. Eugenie. (1997) Deleuze ve Guattari’nin Anti –Oedipus’una Şizoanalize Giriş. Ali Utku (çev.). İstanbul:Otonom Yayıncılık