Fuarın az sayıdaki “Yabancılar”ı içindeki Lazarides Gallery’de asılı Banksy’nin tuval üzerindeki grafitisine bakarken galerinin sahibi Bristollu Steve Lazarides’ten bir zamanlar Banksy’yle yaşadıkları maceralarını dinlemek pek hoştu.
Bir ci de geçmiş fuarlara nazaran daha az ihtişamlı ama kararlı başladı. Açıkcası her zaman uzun koridordan birtakım inşaat şirketlerinin reklam standlarına bakmak zorunda kalarak geçilerek varılan tırnak içinde alt katı daha heyecan verici bulurdum.
Bu yıl tam tersi.
Giriş katı daha güçlü. Evet bildik isimlerle dolu ama onların transfer oldukları galerileri göstermekle kalmıyor resimlerinde aldıkları virajları da deşifre ediyor.
Özellikle resimleri diyorum… Fuarın en büyük zaafı belki de artık kabullenmemiz gereken özelliği göze hitaptan başka bir talebi hesaba katmamasında. Fikirler değil figürler meydanı. Bu anlamda x-ist galeriden Ali Elmacı bu meydanda bağırmak ihtiyacı hissedenlerden ara sokaklara sapmanın umudunu aşılamak istercesine. Elmacı’nın figürü giderek benzetildiği Batı neue-sachlickkeit’ından sıyrılarak Doğu geleneğine sırtını yaslıyor. İronik değil trajik olmak istiyor bir yandan.
Fuarların atölyede olup bitenden haber vermesi şüphesiz en avutucu tarafları yoksa bu homojen ışık altında izleyiciyi değil onun gözlerini yakalamak isterken ancak izleyicinin akıllı telefonlarının sessiz ve tıkırında işleyen kamerasını yakalayan işlerin durumu üzücü. (Bakınız Bahadır Baruter) Her şey yolunda giderse izleyici sırtını işe dönüyor ve eser önünde pozunu veriyor.
Yine x-ist’ten Ansen Atilla’nın pullarına bakmamız için tasarladığı mercekler sadece bu bakımdan bile alkışlanısı. Burcu Perçin Art On’dan ayrılmış tekrar x-ist’e dönmüş. Boyayı terk edip aynı etkiyi mermer malzemeyle yaratmayı denediği resimleriyle yeni galerisinde yerini almış.
Bir transfer haberi de Dirimart’ta. Ekrem Yalçındağ ayrıldıktan sonra neler olacak derken Haluk Akakçe son yaptıklarıyla Dirimart’ta. Üstelik “Türk” soyutunun geçirdiği maceraları, gelenekselle olan imtihanını özetleyen kaligrafik işleriyle.
Dirimart yetkililerinin standda yer alan 4 küçük Zeid suluboyasının tarihlerini öğrenmek istediğimiz zaman 1960’lı yıllar demeleri de ibretlik. 1960 ile 1970 arasında geçenleri düşünecek olursak Zeid’i sadece müzayedelerde ulaştığı fahiş fiyatlarla anan medyanın üzerimizdeki sanat tarihi bilgisi yoksunlaştırıcı etkisi üzerinde uzun uzun düşünmek için iyi fırsat.
Fuar açılışından tam bir gün önce vefat eden Cengiz Çekil’i işleri yerine fotoğrafıyla anan Rampa’ya da biraz sitem etmek yerinde. Fena mı olurdu Çekil’i siyah beyaz fotoğrafıyla hemen “öldürmek” yerine işleriyle yaşatmak?
Artsümer’de Serkan Demir’in taşınmaz kitaplarındaki kelimelerden oluşan cümlesi, Celayir’in CAM galerisindeki her zamanki manzaralarına kendi çıplak bedenini yerleştirmesi ve Adnan Çoker’in alfabenin her bir harfi için ürettiği 2015 tarihli tuvallerinden oluşan Olcayart’taki solosu, fuarın farklı politik dertleri olan ama en azından fuarı bir meydan olarak eleştiri yapmak için kullananlar arasında geliyor.
Her yıl geleneksel Markus Lüpertz ziyaretimi yaptığım Putnamm Gallery’deki Lüpertz’ler son derece şaşırtıcı çünkü Lüpertz’in yıllar içinde ihtilaflı renkçiliğini bir kenara bırakıp Corot’dan esinlenerek yaptığı neredeyse Klasisist resimleri hiç de ona benzemiyor. Ama yeşil miğfer orada maruz kaldığımız tüm savaşları anımsatırcasına.
Geleneksel demişken Galeri Artist’in gelenekselleşen Ömer Uluç duvarını boş bırakmadığını eklemeliyim. 2003 tarihli Andromeda’dan I ile. Uluç’un yaratıklarıyla hasret gidermek gibisi yok. Üstelik önünde poz vereceklere de katkıları çok.
Bu yıl çağdaş İran’a odaklanan ci’de Dastan’s Basement galerisindeki genç sanatçı Neriman Farokhi’nin defteri ve 1938 doğumlu Ardeshir Mohasses’in desenleri atipik İran çağdaş sanat örnekleri olması açısından kıymetli.
Fuarın az sayıdaki “Yabancılar”ı içindeki Lazarides Gallery’de asılı Banksy’nin tuval üzerindeki grafitisine bakarken galerinin sahibi Bristollu Steve Lazarides’ten bir zamanlar Banksy’yle yaşadıkları maceralarını dinlemek pek hoştu. Steve Lazarides, Banksy’nin üniversite yıllarından arkadaşı olarak onunla az “tag”e çıkmamış. Bir keresinde onun yerine yakalanmış bile. Banksy’nin ünlü Tate Modern eylemi sırasında da Steve Lazarides onun yanındaymış. Banksy’nin saçlarının ve gözlerinin ne renk olduğu konusunda ser verip sır vermezken ünlü graffiti sanatçısının ekonomi sınıfıyla uçtuğunu ağzından kaçırdı.
Saint Petersburglu galeri Savina’da, Alex Folla‘nın 2014 Futbol Duaları solosundaki Türkiye Futbol Milli Takımı resmini görmek güzel sürpriz. Ayrıca genç Rus sanatçıları ne yapıyor keşfetmek de iyi fikir.
Aslında fazlasıyla “her şeyin bitmiş ve asılmış” durduğu, hiçbir şey olmamış havasını takınan ama maalesef çok şeyin olup bittiğini sanatçıların işlerinden ziyade yüzlerinden çözebileceğiniz ci 2015’te neyse ki fişi takıyoruz.
O karanlığa yani Plug In bölgesine, gelecek ve şimdinin yaşatıldığı karanlık bölge ci’nin bu yıl mücevheri, kurtarıcısı. Fuarın aydınlığına zıt o karanlık bölge sayesinde fuardan hoşnut bir şekilde ayrılmak mümkün çünkü. Çünkü orada Begüm Yamanlar’ın sürekli bakışa göre sabitlenmeyen bilakis değişen yokmanzarası, Blok Art Space’den Michael Fischer’in İstanbul’u hem imgeleri hem de sesiyle hayal ile gerçek arası ve dijital sıkıştırdığı bir anlamda soyutladığı camaltı işi, Erdal İnci’nin Berlin duvarının birebir simulasyonunu yaptığı, dikey olarak önce Berlin’in ortasına diktiği ve sonra yıktığı filmi, Onur Sönmez’in bir bilgisayar programıyla köyden gelen mantarları bozmaya kalktığı hub’ı, Deniz Derbent ile Ufuk Barış Mutlu‘nun Laszlo Moholy-Nagy‘a, vision in motion, motion in vision’a gönderme yaptıkları kentsel dönüşüm animasyonları ve girişte İranlı sanatçı Morehsin Allahjari’nin IŞİD’in yıktığı heykelleri bilgisiyar ortamında tekrar inşa ettiği işi orada. Yine orada Nihat Karataşlı‘nın beyin dalgalarımızla değiştirebileceğimiz portreleri de bulunuyor.
Bölgenin sorumlusu küratör yeni medya teorisyeni Ebru Yetişkin’i kutlamak gerekiyor.
Keşke bu karanlık biraz olsun fuarın diğer aydınlık katlarına karışabilseymiş. Ve onlara anlatabilseymiş keşke her şeyin fazlasıyla bitmiş ve asılmış kalamayacağını ve hiçbir şey olmamış gibi yapmanın faydasızlığını, gülünçlüğünü…