Avrupa Film Akademisi Başkanı Onursal Ödülü 9 Aralık’ta Berlin’de düzenlenecek olan 36. Avrupa Film Ödülleri gecesinde Bela Tarr’a verilecek. Gecenin onur konuğu Tarr, Manoel de Oliveira, Michel Piccoli, Sir Michael Caine, Andrzej Wajda ve Costa-Gavras’ın ardından bu ödülü alan altıncı sinemacı olacak.
Bela Tarr’ı tarif etmek zordur: Sınıflandırılmaktan, kategorize edilmekten, etiketlendirilmekten hoşlanmaz. Övgüler gözünü boyamaz, öyle her olumlu ve şık sıfatı kabullenmez. Kendini ne sanatçı ne usta diye tanımlar. Anlamsız bulduğu kurallar nedeniyle akademik eğitim ve öğretime karşıdır. Bütün baskıcı öğreti ve rejimlere de!
Bela Tarr ile tanışıklığımız çok eskiye dayanır, Gezici Festival’in konuğu olarak Bursa’ya geldiği andan itibaren dost kabul etti tanıştığı herkesi. Yıllar yılı hem dünya festivallerinde hem iki kez konuk olduğu İstanbul Film Festivali’nde görüşmeye devam ettik. İstanbul’a ikinci gelişinde ustalık dersini modere etme onuru bana verildiğinde “Sen sor ben cevaplayayım, usta mıyım ki ders vereyim!” deyivermişti… Torino Atı’nın üstüne film çekmemeye karar verip yönetmenliği bıraktıktan sonra Saraybosna’da Film Akademisi bünyesinde kurduğu Film Factory’yi bir ‘okul’, kendini de ‘öğretmen’ olarak görmezdi…
Avrupa Film Akademisi Başkanı Onursal Ödülü’nü alacağı açıklandıktan sonra Bela Tarr ile Zoom üzerinden kısa bir söyleşi yaptık. “Bu ödülü aldığımı bildirdiklerinde çok duygulandım, etkilendim, öte yandan da artık yaşlandığımı hissettim…” dedi. Yıllarca Berlin ve Saraybosna’da yaşadıktan sonra Budapeşte’ye dönen Bela Tarr, Macaristan’ın gidişatından kaygı duyuyor: “Ülkemiz bölünmüş durumda. Nüfusun yarısı, kentlerde toplanan eğitimli kesim ve entelektüeller, bıktı usandı politik durumdan. Taşrada ise hükümetin politik nüfuzu hala yüksek. Medya ellerinde… Köylerde internet kullanan yok gibi. Sadece televizyon izleyince bilgiye özgürce erişemiyorlar. Bu sayede mevcut yönetim seçimleri kolay kazanıyor. Budapeşte’de ve diğer büyükşehirlerde halk her şeyin farkındaysa da taşrada gerçeklik farklı algılanıyor.”
Macaristan’da Film Factory misali bir eğitim kurumu açmak için de durumu elverişli bulmuyor ve protest ruhunu korurken başka etkinliklerde bulunuyor: “Bütün kamu fonları ve kuruluşları hükümetin elinde. Projeleri kendi siyasalarına göre seçiyorlar. Şimdiki koşullarda sinemacı olmak istemezdim. Ne para ne olanak bulmak kolay… Sinemaya başladığım yıllardaki rejim değişmiş olsa da hala protesto ediyorum! Gençlere sürekli her şeyi bilgisayarlara ve internete yüklemelerini, korumaya almalarını ve paylaşmalarını öğütlüyorum. Hala fırsat varken insanların üretmesi, baskılara inat bir şeyler yapması lazım. Herhangi bir kurumda ders vermiyorum. Zaten eğitim kavramından nefret ederim. Benim amacım kendi dilimi bulmaktı. Gençlere de bunu öneriyorum. Dünyaya, onu nasıl gördüğünü göster, diyorum. Bu arada dünyayı dolaşıyorum. Film Factory sayesinde bir tür network oluştu sinemacılar ve sinema yapmak isteyen gençler arasında. Film Factory çok farklı bir deneyimdi. Tamamen özgürdü. Üniversitenin çatısı altında kurulmuş olsa da fakülte kurallarına tabi değildi, en azından ben aldırmazdım. Ders vermek, seminer vermek yoktu, gençlerin kendilerini geliştirmelerine kılavuzluk etmeye odaklıydı…”
Türkiye sinema tarihini anlatmak ve örnekler göstermek üzere öğrencilerle bir hafta geçirdiğim Film Factory’den yetişen genç sinemacılarla her daim temasta Bela Tarr. “Dünyanın neresine gitsem eski öğrencilerim var, beni davet ediyorlar. Prag’a geldim bir süreliğine, burada birkaç öğrencim var. Bir dünya ağı oluşturduk” diyor ama yeniden bir deneysel okul açmayı düşünmüyor. “Bütün dünyada insanlar korku içinde. Politikacılar da onlardan korkuyor. Bağımsız hareket etmek mümkün değil, ifade özgürlüğü kalmadı. Dünyada bir dönüşüm yaşandı, dengeler bozuldu. Zengin – yoksul uçurumu açıldı. Ayrıca bir kültür savaşı devam ediyor. Bozulan sistemi onarmak gerek.”
9 Aralık’ta saat 13.00’te Berlin’deki Delphi LUX sinemasında Bela Tarr’ın en etkileyici filmlerinden Karanlık Armoniler / Werckmeister Harmonik filminin gösteriminin ardından onunla bir söyleşi gerçekleştirilecek. Karanlık Armoniler’in açılış sekansı sinema tarihinin en lirik sekanslarından biridir. Salaş mı salaş bir Macar meyhanesinde çakırkeyif olmuş köylüler güneş sisteminde gezegenlerin dönüşünü canlandırır. Aklıma düştükçe izlemekten çok keyif alırım. Bela Tarr’a zaman zaman filmlerini izleyip izlemediğini sorduğumda “Mükemmeliyetçi olduğum için film yaparken çok disiplinliyimdir. Yeniden izleme ihtiyacı duymam çünkü kare kare hatırlarım filmlerimi! İzleyici de bırakmak istediğim izlenim de budur.” Tarr için filmlerinin her biri aynı değeri taşıyor: “Çok çocuklu bir baba gibiyim. Birinin biraz kafası büyük, biri biraz fazla uzun ama hepsi benim. Favorim yok, hepsini seviyorum.”
Büyük ustanın filmleri hakkında çok şey yazıldı… Onun benimsediği tek kitap 2013’te Jacques Rancière’in yazdığı, filmlerindeki zaman kavramına odaklanan “Béla Tarr, Ertesi Zaman” (Lemis Yayınları, 2014, Türkçesi Elif Karakaya). “Lanet olası film ekrana çıktığında artık elimden hiçbir şey gelmez. Etkim yok… Eğer izleyenin yeteri kadar gücü yoksa pesimist diyor, çıkıyor işin içinden. Oysa ben filmlerimle hep insanlara güç vermek istedim.”