Nike’ın desteği ile hayata geçirilen HOPE Alkazar’daki Esra Gülmen’in yerleştirmesi, sanatçının değerleriyle, HOPE Alkazar’ın değerlerinin kesişmesiyle ortaya çıktı. Esra Gülmen, çeşitlilik, eşitlik, empati, dayanışma, özgürlük ve tolerans gibi kavramlardan esinlenerek buraya özel bir spor stüdyosu tasarladı. Ziyaretçilerin farklı spor dallarını deneyimleyebilecekleri bu stüdyo, sporun yeni yüzünü yansıtan, spor yapmaya gelen herkese ilham ve cesaret veren bir karaktere sahip. Gülmen için “Nike ile birlikte bu müthiş evrenin parçası olabilmek ve bir sanatçı olarak bu insani çabaya katkı sunabilmek” çok ilham verici bir deneyim olmuş. Gülmen, hem uzaktan hem de İstanbul’a geldiği dönemlerde HOPE’un bir parçası olmaya devam edecek. Burada farklı konu başlıklarında atölyeler düzenleyecek. Sanatçı ayrıca projenin devamı olarak Nike ile kapsül bir koleksiyon çıkardı. Koleksiyondan elde edilen gelir, Tohum Otizm Vakfı’na bağışlanacak.
Reklam, sanat ve hayat arasında gidip gelen medcezir bir haliniz var gibi gözüküyor. Bunun da hayatı anlamaya çalışmak ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Anlatmaktan ziyade anlamak? Ne dersiniz?
Evet, bu medcezir halden yakın zamanda sıyrıldım gerçi, yani reklam kısmından. Beni yıllarca besleyen şeydi bu, ama artık zamanı gelmişti. Evet anlamak çok önemli. Anlayabilmek en büyük takıntım sanırım. Ve bu şekilde kalplere dokunabilmek.
O zaman çizmek sizin için çözmek anlamına mı geliyor?
Ne harika bir tanım. Anlaşılmaktan bahsetmişken tam… Çok teşekkür ederim beni ve sanatımı anladığın için, Ayşegül! Evet, ben bir çözümleme yapmaya çalışıyorum aslında. Gerçi tam olarak çözmek diyebilir miyiz, bilemiyorum. Daha çok sormak bence benim yaptığım. Bana ilham veren şey ne ise… Bu genelde bir kavram oluyor. Onunla oynarken mesajımı ortaya çıkarıyorum. Bir yönetmen arkadaşım bunu ‘Esra çizimlerinde felsefe yapıyor’ diye tanımlamıştı. Onu da çok sevmiştim.
Yazının kendinden menkul imgelere dönüştüğü bu alfabede izleyiciden beklentiniz kendi cümlelerini yazması mı?
Benim izleyiciden tek beklentim, kalplerine ve zihinlerine dokunabilmiş olmak.
Nike ile yaptığınız projeye ilişkin soru soracak olursam; sporla aranız nasıl? Özellikle David Hockney’in “hiç spor yapmam az ve yavaş yürürüm sigara ve bira içerim” açıklamasından sonra yaşamı bir sanatçı olarak nasıl yaşamaya gayret ediyorsunuz?
Son bir iki yıldır, sıklıkla yapmaya çalışıyorum. Pilates ve ağırlıklı fitness. Bir tane kettlebell üzerine yazdığım “12 kg depressants” diye bir işim vardı. Sanatı da sporu da terapi olarak görüyorum. Çok ve hızlı yürürüm.
Nelerden etkileniyorsunuz? Kitaplar, filmler, reklamlar?
İnsanın kendisinden, insan psikolojisinden ve problemlerden çok etkileniyorum.
Sokaklar, posterler, sosyal medya, sohbetler, müzik, sarki sözleri, ve tabii ki filmler ve kitaplar da. Popüler kültüre dair ne varsa aslında.Reklam hiç izlemiyorum, jüriden jüriye görüyorum hatta işleri!
İmgeler insanlığın etrafına bıraktığı tüm bu işaretler sizce ne kadar kalıcı ya da geçici?
Ben hep kalıcı olacağını umuyorum. O şekilde yaklaşıyorum imgelere. Ama bence bu içeriğe de bağlı.
Zamanla ilişkiniz nasıldır ? Onu özenle saymayı mı geçtiğini unutmayı mı tercih edersiniz?
Özenle saymayı. Ben günün her vaktini, her saniyesini çok önemsiyorum. Ben zaten herşeyi çok önemsiyorum.
Berlin ve İstanbul’un ortak bir noktası ya da noktaları var mı? Neler?
Çok var. Hatta bence Berlin, ancak hayal edebilecegimiz, ütopik bir Istanbul gibi.
Berlin de Istanbul gibi zıtlıklardan oluşan bir yer. Ve burası da en az İstanbul kadar melankolik bir şehir.
İstanbul’da mutlaka yapmazsam olmaz yemesem içmesem görmesem dediğiniz şeyler nesneler kişiler yiyecekler yapılar neler?
Aşırı obsesif bir insan olarak İstanbul’a her geldiğimde yemek yemek için gittiğim birkaç yer var ve sadece oralara gidiyorum. İstanbul’da yeni bir şey denemekten hiç hoşlanmam. FICCIN, Kahve6, Journey. İstanbul’da sevdiğim çok insan var ama gelmeden plan yapmayı bıraktım. Spontane gelişiyor göreceğim insanlar da.