Norveçli ekspresyonist Munch, “Çığlık” ve diğer eserleriyle günümüz sinemasına ve dizilerine ilham kaynağı olmaya devam ediyor. İçsel sıkıntıları çizdiği resimlerle tuale taşıyan sanatçının çok daha az bilinen yönüyse fotoğrafçılığı…
Edvard Munch‘un teknik manipülasyonlarla oynadığı fotoğraflarına resimlerinden ayrı bakmak neredeyse mümkün değil. New York’taki Scandinavia House’da başlayan ve mart başına dek sürecek “The Experimental Self: Edvard Munch’s Photography” (Deneysel Kendi: Edvard Munch’un Fotoğrafçılığı) sergisi de bunu kanıtlar nitelikte. 1893 tarihli “Çığlık” ile 20 yüzyılın sanatının adeta öngösterimini yapan Munch’un fotoğrafları aynı varoluşsal yabancılaşmanın esrarengiz örneklerinden.
Munch’un monokrom fotoğraflarında özne çoğunlukla kendisi. Teknikle fotoğrafçılığın tekinsiz olasılıklarının denendiği çalışmalarda özne bazen fazlasıyla net bir şekilde öne çıkarken bazen de arkadaki hayaletleriyle birlikte silikleşiyor. Küvetteki “Self-Portrait ‘à la Marat,’ Beside a Bathtub at Dr. Jacobson’s Clinic” (1908-09) bir yandan Jacques-Louis David’in 1793 tarihli “The Death of Marat” eserine selam gönderirken, bir yandan ressamın yarı çıplak haliyle kırılgan ve kendine güvensiz bir anı yakalıyor.
Günümüz selfie kültürünü belki de yüz yıl önceden öngören Munch’un öznesi olduğu kareler arasında en ilginci, 1903 tarihli “Edvard Munch Posing Nude in Åsgårdstrand”. Avrupa portreciliğiyle dalga geçen pozunda bir eli kalçasında diğer eli göğe kılıç çeken çıplak Munch belli ki kameranın “kendi” yaratmadaki gücünü Instagram’den çok çok önce keşfetmiş.