Dora Maar, sanatçı kimliğinden daha çok Picasso’nun sevgilisi ve fotoğrafçısı olarak bilinir. Sanatçıya itibarı bu yaz Paris’in mimari ikonlarından Centre Pompidou’nun ev sahipliğini yaptığı bir sergiyle iade edildi. Maar’ın sürrealist fotoğraflarını merkeze alan ve toplamda 400 çalışmasını bir araya getiren “Dora Maar” sanatçının ilk kişisel sergisi oldu.
Dora Maar, gerçek adıyla Henriette Theodora Markovitch, sıra dışı bir fotoğrafçı olmasının yanı sıra üretken bir ressam ve aynı zamanda tutkulu bir şairdi. Sergi çerçevesinde, çok yönlü Maar’ın fotoğrafçılık kariyerini anlamak için onu daha yakından tanımak gerek. Burjuva bir ailede yetişmiş olmasına karşın Maar, fotoğrafçılığa başladığı ilk yıllarda kadrajını çoğunlukla ötekilere; Barselona ve Paris’in sokaklarındaki yoksullara, işçilere çevirir. Bir süre sonra Maar stüdyo fotoğrafçılığına da başlar, ki bu dönem serginin de başlangıç noktasıdır. Stüdyo işlerinde ışıklandırılmış farklı farklı objelere odaklar kamerasını… Moda dergileri için çeşitli saç modellerini fotoğraflamış, nü fotoğraf çekimleri gerçekleştirmiştir. Fotoğraflarında işbirliği yaptığı reklam firmalarının güzellik ürünlerinin tanıtımını yapan sanatçı, kadrajına mimari eserlerle bireysel portreleri de dahil etmiştir.
Maar’ın kariyerinin ve bu serginin en dikkat çekici kısmı ise yaşadığı dönemin sanat ikliminden beslenen ve onunla özdeşleşen sürrealist fotoğrafları. Bu dönem fotoğrafları, daha ilk bakışta anlaşılacağı üzere, sanatçının kariyerini başlatan fotoğraflardan farklı bir karakteristik yapıya sahip; sosyal bir gözlemden ziyade uyuklayan bir zihnin sanrıları niteliğinde. Ancak kullanılan teknikler aslında çok farklı değil.
Maar; Portrait de Picasso Picasso, Le Simulateur, Portrait d’Ubu gibi akıldan çıkmayan ve çözümlemesi zor sürrealist fotoğraflarını iş çekimlerinde uyguladığı tekniklerin üzerinde oynamalar yaparak ortaya çıkarmış. Zamanında pek çok sürrealizm sergisinde yer alan Maar’ın gerçeklikle çatışan eserleri, yarattıkları yanıltıcı atmosferin müphemliğini korumaya devam ediyor. Nitekim bu müphemlik de onların kolay anlaşılabilir ve gerçeği yansıtan fotoğrafların arasından sıyrılıp zamana meydan okumalarını ve izleyicinin zihninde yer etmelerini sağlıyor. Dora Maar sergisi, sanatçının ressam kimliğine de yer veriyor.
Kırk yıl boyunca çizim yapan Maar, çizim yapmaya yalnızlık hissinin ağır bastığı iç mekân tasvirleriyle başlamış. Sonraları iç mekân çizimlerini bırakmış, Fransız Alplerinin eteklerinde bulunan Ménerbes’teki evinden izlediği hüzünlü manzaraları çizmeye başlamış. Bu sıralarda sanat ortamının merkezinden uzaklaşmaya başladığından bu manzaralar ve onları takip eden yarı soyut eserler bu sergiye kadar pek az kişinin dikkatini çekmiş. Sergi onları keşfetmek ve Maar’ı hak ettiği biçimde tanımak ve tanıtmak için güzel bir fırsat yaratmışa benziyor.