Geçtiğimiz yıl yani 2022’nin eylül ayında Doğan Haber Ajansı’nı (DHA) kaynak gösteren bir haberde Dionysos’un “Anadolu ve meyve ağaçları ile ilgili bir Tanrı” olduğunu öğrenip şaşırmıştım. Ben ve hatırı sayılır miktarda insan kendisini şarap tanrısı olarak bilirdik. İzmir Arkeoloji Müzesi’nin “Görmediklerinizi Göreceksiniz” projesi çerçevesinde ilk kez sergilenecek Dionysos başı ile ilgili haberi araştırmaya başladım. Zira üzüm ve incir ile bağlantısından bahsedilen, hatta bu yazıya konu olan nedenlerle genişletilerek tarımla ilişkilendirilen, her koşulda varlığı doğa içinde anlam bulan Dionysos’tan meyve ağaçları tanrısı diye bahsedildiğini ilk kez görüyordum. Ancak haberi Anadolu Ajansı’ndan alarak kullanan gazete ve haber sitelerinde Dionysos’tan “bildiğimiz gibi” şarap tanrısı diye bahsediliyordu. İki farklı tanrı tanımının nereden kaynaklandığını anlamak için de genellikle bu haberlere daha ayrıntılı yer veren yerel gazetelerin internet sitelerine baktım. Sergi hakkında bilgi veren Müze yetkilisi meyveler tanrısı dememişti ama DHA bilginin böyle formüle edilmesini “uygun” bulmuştu.
Baudrillard gerçeğin ontolojik olarak yok olduğunu ve “şeylerin hâlâ olması ama onun bilgisinin aktarılması ve iletilmesinde problemler” olduğu söyler. Çünkü şeylerin bilgisini edinme sürecimize müdahale eden “faktörler” vardır. Bilgiyi kontrol etmek, kamufle etmek, uygun çerçeveye oturtmak, “makbul” hale getirerek yeniden üretmek gibi yöntemlerle, kontrolü kolay yekpare bir toplum inşa etmek ve bu konvansiyonu güçlendirecek bir karşı/ öteki imal etmek için kullanılan faktörler… Sözünü ettiğim haber de bunlar aracılığıyla bize yeni ve makbul bir Dionysos tanımı yapıyordu. Dionysos’a meyveler, doğa, bereket, toprak kabul edilebilir bir Tanrı olma kamuflajları giydiriyordu. Kamuflaj diyorum zira Dionysos’un fark edilmemesi gereken başka bir gerçekliği var ki o gerçeklik imal edilmeye çalışılan toplum için sadece uyumsuz değil yıkıcı, parçalayıcı bir öz içeriyor.
Bu meyveler tanrısı mevzusunu hatırlamama da başka bir haber neden oldu: “2557 yıllık Dionysos Şenliği Sığacık’ta yeniden hayat buluyor” (Cumhuriyet/ 16 Ağustos 2023). Şaşırma sırası yine bendeydi. Tüm yaz içki içiliyor dans ediliyor, örfümüze aykırı diye şikayet eden çeşitli cemiyetlerin başvurusu üzerine valilik ya da kaymakamlıkların “huzur ortamı ile kamu düzeni ve güvenliğin sağlanması” gerekçeleriyle pek çok konser iptal edilmeseydi bu kadar şaşırmazdım aslında.
Festival ilgili haberlerde yer alan, tarihsel bir atıfla “antik ritüelin yeniden hayat bulacağı” başlıklarında kastedilen benim bildiğim Dionysos ritüeli olamazdı. Yine kendi bilgimle imtihan edildiğimi düşünerek ayrıntılı programa baktım: Festival yürüyüşü, sokak performansları, Oyuncular Sendikası’nın özel gösterisi ve İzmir Devlet Opera Balesi’nin kapanış konseri. Ne var bunda diyebilirsiniz, haklısınız yok, Dionysos ritüeli yok mesela. Aradığım cevap Seferihisar Belediye Başkanı’nın basın bülteninde duruyordu: “Bu eski bir şehrin yeniden doğuşu değil, eskimeyen bir geleneğin yeniden, geçmiş ve geleceği geride bırakarak ‘şimdi’ içerisinde yaşaması için atılmış bir adımdır.” Hayır şimdi kelimesini tırnak içine ben almadım. Bütün haberlerde böyle kullanıldığına göre orijinal basın bülteninde şimdi özellikle vurgulanmış olmalıydı. Yani Dionysos, “şimdi”ye uygun bir Dionysos’tu, haliyle ritüeli de öyle. Yani bir kez daha bilginin aktarımına müdahale eden o faktörler Dionysos’a kabul edilebilir bir kılıf geçirip onun aramızda dolaşmasına izin vermişti. Geleceği nasıl geride bıraktığımız konusuna hiç girmeden alternatif gerçekliği üretilen Dionysos’un mitolojik anlatısından kısaca bahsetmeliyim ki kamufle edilenin ne olduğunu, neden kendimize kadar bir tanrı istediğimiz de anlatabileyim.
Öncelikle mitolojinin insanın hayatı ve kendini anlamlandırma arayışının bir parçası olduğunu mithostan eposa geçerken edebiyatın bu anlatıyı bir ideoloji taşıyıcısı olarak kullandığını hatırlatayım. Bu bağlamda Dionysos’un mitoloji evrenindeki hikayesini anlatmak onun toplumsal olanın içindeki karşılığına ve aynı zamanda gözden kaçırılmaya çalışılana bakmaktır.
Dionysos’un annesi Tebai Kralı’nın kızı Semele adında ölümlü ve güzel bir kadındır. Zeus’un tohumlarını etrafa saçmak konusundaki bonkörlüğünün ardındaki hikâyeden “Venture Olmadan Aventur Olmaz” yazımda bahsetmiştim, bu Zeus’ta uçkuruna düşkünmüş demeden önce yazıyı okuyabilirsiniz. Ancak karısı Hera da böyle düşündüğünden olmalı, Zeus’un etrafında dolandığı bütün kadınların başına daima bir çorap örer. Semele’ye de yaşlı bir kadın kılığında yaklaşır: “Nereden biliyorsun onun gerçekten Zeus olduğunu, belli ki seni kandırıyor” der. Semele doğru olup olmadığını anlamak için Zeus’tan kendini Tanrı olarak göstermesini istemelidir. Şüphe gerçeği arar ve gerçek her zaman baş edilir olmayabilir, gerçeği isteyen sonucuna katlanmalıdır. Semele önce Zeus’a ne isterse yapacağına dair söz verdirir sonra da onu gerçek halini görmek ister. Mitoloji de tanrılar genellikle acımasızdır ama mutlaka sözlerini tutarlar. Zeus’ta mecburen aslını Semele’ye gösterir ancak bu varlık bir ölümlü için yok edici bir güç barındırır, Semele alev alev yanar. Zeus Semele’nin karnında bir çocuk olduğunu fark eder ve onu baldırına yerleştirir. Yani Dionysos “gerçekten” doğar, onun varlığı ile gerçeğin ortaya çıkması birbirine koşulmuş olur böylece. İnsanların içkinin etkisiyle zihnin kontrol mekanizmasının gevşemesi, bir anlamıyla içlerinde tuttukları gerçek duyguları ve düşüncelerin ortaya saçılması ile karşılaşmışsınızdır değil mi? Semele’nin gerçeğe ulaşmak için kendinden vazgeçmesi Dionizyak bir efekte dönüşür; ritüellere katılanların şarap müzik ve dans ile kendinden geçmeleri bir bakıma toplumsal rollerinden sıyrılmaları gerçek benliklerine yaklaşmaları demektir.
Sadece batı mitolojisinde değil, dünyanın farklı yerlerindeki inanışlarda bulunan “yeniden doğma” / “iki kez doğma” teması başka bir Dionysos anlatısında da karşımıza çıkar. Zeus oğlunu Hera’dan kaçırmak için Hermes’e verir. Hermes onu nympaların yanına bırakır ki doğa tarım ve üzümle ilgili şeyleri nympalardan öğrenir. Ancak Hera onu bulur ve parçalara ayırır. Dionysos babaannesi Rhea tarafından tekrar birleştirilir, ölümün ve yeraltının bilgeliği ile hayata döner. Bu yeniden doğuş, üzümün parçalanıp karanlığa (fıçı) giderek şarap olarak dönmesinde, oyuncunun maskenin arkasına geçerek bir anlamda kendini öldürüp başka biri olmasında, ritüelindeki müzik/dans/şarabın bastırılan, unutulan, gizlenen gerçek benliğin ortaya çıkmasında Dionizyak olan değişim ve dönüşümdür.
Değişim ve dönüşüm çağlar boyunca toplumları yönetenlerce pek hoş karşılanan kavramlar değil malum. Dionysos miti de her yönüyle Yunan aristokrasisine, kent kurallarına aykırıdır. Kadını evin içinde tanımlayan, cinselliği erkek hazzı ile özdeşleştiren, eşit vatandaş olarak görmeyen bir toplumsal yapı içinde Dionysos törenlerine katılan kadın evden çıkar, gece ormanlarda dans eder ve en tehlikelisi de kendi hazzını keşfeder. Bu, kurduğu nizamın değişmesini istemeyen kent yönetimi için kabul edilemez olduğundan Dionysos ritüellerinin metinlere sapkınca ayinler geçmiş olmasını ihtimal dışı bırakmamak gerekir. Zira ideolojik açıdan “uygunsuz” bulunanı düşmanlaştırarak ideolojik açıdan kullanışlı hale getirmek mümkün ya da evcilleştirerek… Arabeskin halkı yozlaştırdığına dair haberlerin ardından “acısız” dolayısıyla makul arabesk ürettirmek gibi. Ya da müzik festivallerinin her türlü kötülüğün kaynağı olduğunu söyleyen haberler paylaşımlar ardından çıkıp geliveren “makbul” festivaller gibi.
Dionysos ritüelleri halkın öyle çok ilgisini çeker ki hem düşmanlaştırılır hem evcilleştirilir. Kent yönetimleri başkaldıran, yoldan çıkaran bir tanrıdansa onu daha “kontrollü” bir sarhoşluğa çeviren şarap tanrılığına terfi ettirmiştir. Terfi diyorum zira böylelikle kitlesel katılımların olduğu, kutsal takvimlerde yerini alan bu festivallerinin (artık adı ritüel ya da ayin değil) tarihleri tarım takvimi ile karıştırılmış, böylece dengeyi ve düzeni tutkuların ve dürtüselliğin üzerinde tutan kent yönetimi tarafından hem evcilleştirilmiş hem de kutsallığının çerçevesi çizilmiştir. Artık Dionysos toprağa, berekete ve halka ait olabilir.
Üstteki paragrafta yazılanları ülke/tarih/olgu isimlerini değiştirip efsane olmadığından emin olduğumuz pek çok tarihi ‘”gerçeklik”le üst üste koyduğumuzda ortaya çıkan kusursuz örtüşme bize mitolojinin sadece bir hikayeler evreni olmadığını ya da halihazırda mitolojik bir evrende yaşadığımızı gösteriyor.
Benzer bir kamuflajı tiyatronun tanrısı olurken de yaşar Dionysos. Bu değişim ve dönüşüm tiyatronun özünü oluşturmasına rağmen bağlantı şekilden kurularak evcilleştirme perçinlenir. Tiyatronun nasıl ortaya çıktığını öğrenmek isteyen herhangi biri için “vikipedik” bir hikâyesi vardır: Takvimleştirilen şenliklerde söylenen ditrambos şarkılarından doğmuştur. Tiyatronun Dionysos ritüellerinin bir karşı dünya kurması fikriyle, kurallı dünyanın ve sınırların reddini içeren varoluşuna dikkat çeken yeni bir forma dönüşmesiyle kurulacak bağ bir şarkı ile kesilip atılır böylece.
Peki “şimdi”de düzenlenen Dionysos Şenliği’ndeki Dionysos kim? Yapıcı ve yıkıcı enerjiyi bir arada temsil eden, bereketi olduğu kadar şiddeti içinde barındıran mı? İnsan doğasının karanlık yanını temsil eden mi? Bastırılan özgürlük ve coşkuyu açığa çıkaran mı? Sadece duvarların değil kendi arzu hapishanelerinden çıkaran mı? İnşa edilen dünyanın karşısında bir başka dünya kurabilen ve buna bakmak için herkesi davet eden mi? Maskenin ardında maskelerden kurtulma imkanı veren mi?…
Yoksa bu evcil Dionysos kumaşlara sarınarak caddelerden geçecek “şimdi”de yaşamak için imgesini yeniden mi şekillendirecek? “Ben zaten hep tiyatro” mu diyecek? Varoluşu kuralların ve sınırların ötesine geçmeye dayanan kültün şimdisinde her bakımdan denge, ölçünün asıl olduğu Apolloncu diyebileceğimiz müzikle mi şenliği kapatacak?
Kendi hedefine ulaşmak için “gerçeğin bir kısmını dikkatlerden kaçırma” dünyanın her yerinde siyasal iletişimin sıklıkla başvurduğu formüllerden biri elbet. Etrafımız onlarla dolu, öyle ya da böyle dikkatimizden kaçan çok şey var, kelimelerin arkasına bakmadığımızdan öyle kabul ettiklerimiz var, anlamın yok olduğu bir dünyada gerçeğin ne olduğuna bakmadığımız hatta üzerinde durmadıklarımız var… İnsan kanabilir, kandırabilir, inanabilir ve inandırabilir ama sanat kamuflajın faili olma durumuna düşmekten sakınmalı kendini, bence.
Ekstralar
- Buraya kadar okuyanlara teşekkür niyetine ortamlar için faydalı bilgiler: Nietzche son aylarında mektuplarını Dionysos diye imzalamış, Kurt Cobain grubun adını Nirvana’dan önce Dionysos koymayı düşünmüş. Ama bir yerlere öyle yazıldı diye öyle de olmayabilir tabii.
- Tiyatro kelimesinin kökeni Grekçe “theatron”dan gelir, theatron ise görme yeri, izleme yeri anlamına gelir.
- Türkiye’nin daha ikinci televizyon kanalı emeklediği yıllarda, henüz on sekiz yaşındayken Haber Etiği dersinde adını şuraya not düşmekten mutlu olduğum Mithat Bereket anlatmıştı :“Kameranın durduğu yer size ne anlayacağınızı söyler.” Öyle ise küpün ön yüzü hangisi?