Sabah kalktığımda geçen hafta olduğu gibi, kafamı ağrıtan soruyu şöyle sordum ve sonra şöyle cevaplandırdım kendi kendime: Ülke bu haldeyken, bunlar olurken bize “bir şeyleri korumanın bir anlamı kaldı mı” diye soranlar olacak.
Hayır, geçmiştekinden de daha fazla anlamı var, şu anda mekânsal alandaki mücadelelerin.
Hepimiz farkındayız: Yaşam alanlarını koruma meselesi bir demokrasi meselesi. Mekanın eşitsizliklerin yeniden üretilme alanı olmasının önüne geçecek, Roma Bostanı örneğinde olduğu gibi, şehirlilerin, temsil edilenlerin izlerinin, işaretlerinin silinmeyeceği yenilikçi yöntemler bulmak zorundayız. Bu konuyu geçiştirmenin karşımızdaki sorunu örtbas etmekten başka bir anlamı yok. Çünkü asıl çelişki siyasetçilerin sorun ettiği şeylerin, söylemlerin haklarından mahrum bırakılan halkı temsil eder gibi yaparken ironik bir şekilde tahakküm ilişkilerini güçlendirmesi… Tam bunları düşünürken Roma Bahçesi’ne tekrar dozerlerin girdiğini, semt sakinlerinin direndiği haberini okudum.
Roma Bahçesi, herhalde İstanbul’un en değerli yeri. Bir kere karşısı Tarihi Yarımada, Topkapı Sarayı… Eğimli arazi, Cihangir semtinin yamacında, eşsiz bir manzaraya sahip. Bu alanda neredeyse çeyrek asırdır bir “tanımlama” mücadelesi yaşanıyor.
“Roma Bahçesi’ne göz dikmişler”
Burayı imara açmak isteyen siyasetçiler arazinin güvensiz ve bakımsız olduğunu söylüyorlar. Örneğin Belediye tarafından en son yapılan açıklamada parkın bu proje ile nezihleştirileceği ve çevre halkının parkın bu halde olmasından şikayetçi olduğu ifade ediliyor*. Böylece yönetim bir taraftan niyetini ifşa ederken diğer taraftan şehirlilere fırsatlar sunan, nefes alma imkanları sağlayan bir alanı başka türlü yönetemeyeceğini, işlevlendiremeyeceğini itiraf etmiş oluyor, adeta kendisini “görevimi yapmıyorum” diye ihbar ediyor. Çözüm olarak önerilen model ise imtiyazlı bir şirketin (BELTUR) burayı restoran-kafe olarak işletmesi. Sanki semtte başka yer yok, bu şirket Roma Bahçesi’ne gözünü dikmiş.
Başta Cihangir Güzelleştirme Derneği olmak üzere bu yeşil alanı koruma mücadelesi verenler ise yıllardır Roma Bahçesi’nin Beyoğlu’ndaki son yeşil alan olduğunu ve korunmasını istiyor. Geçmişte belediye lojmanları inşaatı, eski fotoğraflarda gözüken bugün yok olmuş binaları ihya etme, tramvay için trafo, restoran-kafe binası, yol genişletme sırasında yıkılmış mektep binasını inşa etme gibi girişimlere başarıyla direnen semt derneği, Beyoğlu Planları ile tekrar gündeme getirilen bu ayrıcalıklı imar girişimine karşı
çıkıyor.
Belediye’nin tepkiler üzerine sergilediği yaklaşım tipik bir durumu ele veriyor: Sanki parkın bu halde tutulmasını istiyormuş gibi, “böyle mi kalsın” demeye getiriyor. Aynı zamanda arazinin üstünde yer alan
merdivenlerde bira içilmesi, akşamları burada kızlı-erkekli oturarak manzara seyredilmesi gibi gerekçeler ise ”kötü kullanım” adı altında -arka planda işleyen- ötekileştirici yaklaşımı ele veriyor. Nitekim Tophane ile Cihangir semti arasında yaratılmaya çalışılan karşıtlık üzerinden yönetimlerin de kapalı desteği ile rol almaya çalışan bir topluluğun buraya gelip yürüyüş yapması, havaya silah sıkması, tehditler savurması resmi yaklaşımın “sivil” karşılığını oluşturuyor.
Diğer taraftan Beyoğlu’ndaki direnişler kendi kamu yararı anlayışını temsil etmek adına, her şeye karşı çıkan “istemezukçular”ın gayretleri olarak gösterilmeye çalışılıyor. Açıkçası AKP’li yönetim bu konuda oldukça gayretli: Cihangir adı verilen, onlara göre “kurtarılmış” yere BELTUR aracılığıyla bayrak dikilecek. Böylece yeni bir imtiyazlı sınıf burayı ele geçirecek. Bu değerli alan bu dönüşüm için kullanılacak.
Altın yumurtlayan tavuğu kesmek
Bana kalırsa asıl “istemezukçu” kendileri. (Biliyorsunuz bu terim eskiyi savunan, yenilikleri kabul etmeyen yeniçerilerden kalma.) Belediyeye göre ancak inşaatla bu park korunabilirmiş! Oysa semtteki sivil girişimin, Cihangir Güzelleştirme Derneği’nin on küsur sene önce teklif ettiği yönetim planı hazırlanması ve bununla birlikte bu yeşil alanı yönetecek katılımcı organlaşma ile birlikte çok sayıda bağımsız kuruluş, kişi harekete geçebilir. Ekolojik onarım, arkeolojik keşifler, deneysel sehircilik
girişimleri, sanatsal etkinlikler ile Roma Bahçesi şehir için sürekli bir zenginlik kaynağı olabilir.
Topbaş, tıpkı piyasa mimarları gibi başka bir yöntem bilmediği için altın yumurtlayacak tavuğu kesip karnını doyurmak istiyor. Böyle bir yaklaşım İstanbul halkına yapılmış bir haksızlık. Karşımızdaki
iktidar insanları, şehirleri, canlıları, cansızları hiçleştiren, her şeyi kendi keyfi kararları ile biçimlendirebileceğini hayal etmesine yol açan yok edici, kazıyıcı insanlık dışı olma sendromuna kapıldı, geçmişiyle yüzleşmemiş devlet seçkinlerinin taşıdığı ve bulaştırdığı ölümcül bir virüs yüzünden. Bu yüzden halkını, çevresini, her şeyi zehirliyor!
Ancak neoliberal düzeni inşa eden şiddet devlet içindeki diğer iktidar sahiplerinin göstermeye çalıştıkları gibi yalnızca yöneticilerin tercihleri, iradeleri ile oluşmuyor. Şiddet üreten yalnızca iktidarların
tercihleri, iradeleri değil.
AKM ve Gezi örnekleri
Bütünlük iddiası altında kitlelerin karşıtlaştırılmış olması, kutuplaştırılması devletin maddi işleyişini unutturmaya, yarattığı çelişkileri bastırmaya, gözden uzak tutmaya yarıyor. Bu korkunç (siyaseti
bozucu, şiddeti teşvik edici) bir dayatma. Hayatın, şehrin kendisi taraf olmayı, her türlü bütünlük iddiasını kat kat aşar. Bu tür bir siyaset mütekabiliyetin, ideal özdeşliğin tersidir, çoklu bir düşünce ortamındaki “kırılma” noktasıdır. Mekanı nesneleştirmeyen, şiddet üretmeyen siyaset eylemi sorgular, düşünceyi harekete geçirir. Özdeşlik (mütekabiliyet) ise düşünceyi, çoklu ortamı yok eder, özgürleştirici mekan siyasetine olanak tanımaz, onun sonunu getirir. Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Beyoğlu’nda olanlara bakın yeter. Yüzlerce örnek var elbette ki anlatacak.
Yalnızca AKM’yi ele alın, ne olduğunu gerçekten sorgulamaya çalışın, söylenenlerle karşılaştırın, bu bile meseleyi anlamaya yeter. Şeyleştirici mütekabiliyet ilişkileri, şeçkinler ile kitleler arasındaki mutlak ve ideal özdeşlik (temsil-mecaz) ilişkileri içinde söylenen yalanları bir kenara koyun. Gezi Parkı gibi bütünlük iddiasının kırıldığı bir yarıktan fışkıran ve ortak alan sorununa dokunan, çelişkiyi teşhis eden “mucize” böyle bir karşıtlık rejimi içinde şiddet kullanılarak bastırılmadı mı? Bu nedenle “mücadelenin bir anlamı kalmadı” diye düşünmeye hiç gerek yok, çünkü aralarındaki ilişkiyi görmemek imkansız…
*Belediye Roma Bahçesi olarak bilinen bu arkeolojik kazı alanının kötü kullanımı sebebi ile çevre sakinlerinin yoğun şikayetleri bulunduğunu, yapılacak sosyal tesisin bölgeye en önemli katkısının bu bakımsız alanın nezih bir yeşil park alanının kazanılması olarak gerçekleşeceğini iddia ediyor.