Berlinale’de yarışan ilk Paraguay yapımı Las Herederas yarattığı dişi evren ve kolonyalizm mirasçısı burjuvazi eleştirisiyle övgüyü hak ediyor.
Berlin- Ben Paraguay’a gidiyorum…
Orada film eleştirisi yazacağım…
Paraguaylı erkek yönetmen Marcelo Martinessi’nin ilk uzun metrajlı filmi, ülkesinin de Berlin Film Festivali’nde yarışan ilk yapımı Las Herederas’ı (Mirasçılar) çok beğendim. Festivali bugün kapansa, bütün ödülleri Las Herederas’a verseler, sorun etmem.
Film bitti, ağzımı bozdum: Elin erkekleri nasıl film çekiyor, Sebastian Lelio’dan sonra Marcelo Martinessi çıktı. Allah bizimkileri … dedim. Ne yalan söyleyeyim, dedim. Ki severim bizimkileri. İyi film yapıyorlar, ama bir gün de biri çıksın da böyle bir film çeksin. Erkeksiz. Kurbansız. Kahramansız.
Marcelo Martinessi dişi bir evren yaratmış. Bir sahnede terk edilen bir eski erkek sevgili görüyoruz, bir sahnede de sosisli sandviç satan bir erkek var… O kadar! Las Herederas bir kapı aralığından izlediğimiz ev eşyalarının satışıyla başlıyor, tabaklar, bardaklar, çatal bıçak, masa, sandalye, avizeler satılık değil… Kapı aralığından izleyen göz filmin ana karakteri Chela… Aile yadigarı eşyaları hayat arkadaşı Chiqui’nin borçlarını kapatmak için satışa çıkarmışlar. Ancak Chiqui parayı denkleştirebilseler bile senet imzaladığı için sahtekarlıktan dolayı hapse girecek. Depresyon geçiren ve ilaçlar alan, yapı olarak da ‘nazlı’ diyebileceğimiz, şımartılarak büyütülmüş Chela’nın aksine Chiqui hayat dolu. Arkadaşları Carmela’nın 50. doğumgünü partisine katılmak istiyor, Karaoke olacakmış…
Aşkın ömrü kaç yıl?
Birlikte bir ömür tüketmiş bütün çiftlerde olduğu gibi Chela ve Chiqui’nin ilişkilerinde bir yorgunluk görülüyor. Chela hassas, kırılgan, Chiqui üstüne titriyor. Chela tuvalinin başında resim yapıp hizmet beklerken ailenin sosyal ilişkilerini ve ekonomik işlerini Chiqui yönetiyor. Las Herederas, Chela’nın depresyonu satışlar nedeniye derinleşirken Chiqui’nin belirsiz bir süreliğine hapse girmesiyle düzenleri de alt üst oluyor. Chiqui, Chela’yı da avutuyor, ziyaret günlerinde ne tür bir kaos olduğunu gördüğümüz cezaevine de uyum sağlıyor.
Düzeninin bozuluşu, Chela’ya beklemediği bir özgürlük kazandırdığı gibi duygusal ve cinsel anlamda bir ikinci bahar da yaşatıyor. Öğleden kahve servisi bile bir ritüel olan Chela kendisini konkenci komşusuna ve arkadaşlarına şoförlük yaparken buluyor! Bir işe yarayıp, emek verip, para kazanmak iyi geliyor Chela’ya! Onun da taşıdığı kadınların da ömürlerinde hiç çalışmadıklarının ayırdına varıyoruz… O arada tanıştığı esmer güzeli, genç Angy onda unuttuğu bir heyecanı uyandırıyor.
Kameranın sürekli odağında bulunan ve yakın planda görüntülenen Chela’nın yüzünde geçiyor sanki bütün film… Filmin bütün oyuncuları çok iyi ama Chela’yı canlandıran Ana Brun, hayran olunası. Her şey onun gözünden ve onun duygularının filtresinden geçerek perdeye yansıyor. Geçirdiği değişimi anbean yüzünden okuyabiliyoruz. Arkaplanında, Paraguay’ın kolonyal dönemden bugüne gelebilmiş burjuvazisinden, yaşını almış, materyal bir dünyada yaşayan kadın manzaralarını yansıtan Las Herederas’ın sınıfsal açıdan eleştirel ve metaforik, toplumsal cinsiyet açısından duygusal ve empatik bir yaklaşımı var. Filmin dişi evreni, mizojiniye karşı bir kalkan ama kolonyalizmin mirasçısı olan bugünkü burjuvaziyi kadınlarla temsil ettiği de bir gerçek.
İstikrarla yükselen bir yönetmen
Las Herederas, Paraguay yapımı olmakla birlikte Avrupa’nın akla gelen her kurumundan destek alınarak gerçekleştirilebilmiş bir film. Biri belgesel ikisi kurmaca üç kısa filmin üzerine bu kadar incelikli, bu kadar zarif, bu kadar dozunda, bu kadar iyi oynanmış film yapan bir yönetmen için az bile… Ama bunca kurumun bu filme destek vermesi rastlantı değil:
Sondan başa doğru gidecek olursak bir önceki filmi, kısa belgesel A Voce Perduta (Kaybolan Ses) Paraguay tarihinden Curuguaty katliamına dair bir işti ve Venedik Film Festivali’nde En İyi Kısa Film seçildi. 2011 yapımı Calle Ultima (Sonuncu Sokak) Berlin Film Festivali Generation bölümünde yarıştı, Clermont Ferrand dahil birçok festivalde yarıştı ve ödül topladı. Berlinale Talent Campus’un mezunlarından biri olan Martinessi’nin, siyah beyaz 16mm çektiği, kadına uygulanan cinsel şiddeti dile getiren ilk kısa filmi Karai Norte (Kuzeyli Adam) ise Berlinale Shorts’ta yarışmış ve ardından dünya çapında bir festival turunda birçok ödül kazanmıştı.