Avrupa Film Ödülleri CEO’su “Matthijs Wouter Knol”, The Hollywood Reporter’dan Scott Roxborough’a verdiği söyleşide; gişede zor durumda olan Avrupa filmlerinin ABD tarzı tanıtıma ihtiyacı olduğunu söylüyor: “Bazı Amerikan unsurlarını kopyalamamız gerekiyor.”
Biz de Sanatatak okurları için bu söyleşiden öne çıkanları çevirip derledik.
Avrupa filmleri harika bir yıl geçirdi. 37. Avrupa Film Ödülleri (EFA) adayları arasında 2024’ün en çok ses getiren filmlerinden birçoğu yer alıyor: Jacques Audiard‘ın transseksüel suç müzikali Emilia Pérez, Edward Berger’in Vatikan gerilim filmi Conclave, Coralie Fargeat‘ın vücut-korku komedisi The Substance, Luca Guadagnino‘nun William S. Burroughs’un Queer uyarlaması ve Mohammad Rasoulof‘un İran draması The Seed of the Sacred Fig.
Gişede ise Avrupa filmlerinin sıkıntıda olduğunu söylememiz gerekiyor. Pandemi sonrası izleyiciler sinemalara geri dönerken; -2023’te Avrupa gişe hasılatı %22 artarak 7 milyar doları aştı, ancak yine de pandemi öncesi rekorların gerisinde kaldı- bu geri dönmenin Avrupa filmleri yerine ABD filmleri için olduğunu gözlemliyoruz. Amerikan filmleri geçen yıl Avrupa’daki toplam bilet satışlarının %70,1’ini oluşturarak tüm zamanların rekorunu kırdı. Satılan biletlerin ancak dörtte biri (yüzde 26) yerli sinemaya aitti.
Amerikan filmlerine olan yönelimin yanında Avrupa filmlerine olan ilgiyi de artırmak için Avrupa Film Akademisi’nin CEO’su Matthijs Wouter Knol, yerel endüstrinin Avrupa filmlerinin tanıtım ve yayınlanma şeklini değiştirmesi gerektiğine inanıyor. Bir Avrupa filminin kıtada iki ila üç ay içinde yayınlanması, değişmesi güç bir kural -mesela Conclave Macaristan’da 31 Ekim’de açıldı, ancak İsveç sinemalarına 20 Aralık’a kadar girmeyecek- gibi duruyor. Genellikle her ülkedeki bağımsız dağıtımcılar kendi özel pazarlama kampanyalarını tasarlar. Wouter Knol ise Avrupa Sineması’nın tam potansiyeline ulaşması için Avrupa endüstrisi öznelerinin ABD stüdyolarından bir sayfa alması gerektiğini söylüyor.
Avrupa sinemasının kalitesi ile Avrupalı sinemaseverler arasındaki uçuruma gelecek olursak; özünde, Avrupa filmlerinin çok parçalı bir şekilde tanıtılma şekli var. Fransa’da, Almanya’da, Benelüks’te (Belçika, Hollanda, Lüksemburg), İskandinavya’da farklı bir yaklaşım var. Oysa ABD filmlerinde her yerde reklamlar görüyorsunuz. Burada Berlin’de, telefonumda Gladiator II‘nin bir incelemesini okuduğumda, başımı kaldırıp sokaktaki reklam panosunu, işe giderken metrodaki reklamları görebiliyorum. Avrupa filmlerinin Avrupa’daki izleyiciler tarafından görülmesini istiyorsak, tanıtımlarında Amerikan unsurlarından bazılarını kopyalamamız gerekiyor. Filmlerimizi 12 ay boyunca farklı zamanlarda, farklı bölgelerde ve dillerde farklı şekillerde tanıtamayız.
Avrupa Film Ödülleri’nden önce Avrupa sineması ayı var ve burada kıtadaki sinemalarda Avrupa filmleri gösteriliyor. Bunu 2021’de Almanya’da sadece 14 sinemayla başlattık ve şimdi bunu Avrupa genelinde 100 şehirde yapıyoruz ve bu gösterimlere yaklaşık 70.000 kişi gidiyor. Bunun harika bir başlangıç olduğunu düşünüyorum. Bu büyümeden çok memnunum ve önümüzdeki yıllarda bunu çok daha ileri taşıyabileceğimizi görüyorum.
MUBI dışında, Avrupa filmlerine odaklanan ulusal yayın hizmeti yok. Gerçek şu ki, hak sahipleri ve dağıtımcılar farklı bölgelerdeki birden fazla yayın platformuna satış yapmayı tercih ediyor. Bir filmi 30 farklı yayın platformuna satabiliyorsanız, bu tek bir Avrupa platformuna satış yapmaktan daha fazla para getirir. Bu, gelirin pazar parçalanmasından faydalandığı bir kısır döngü durumudur. Avrupa dağıtımcılarının bu duruma yaklaşım biçimi ise Avrupa sinemasının geleceğini belirleyecek. Çünkü etrafımızdaki dünya, medya ve tanıtım araçları, izleyicilerin beklentileri ve alışkanlıkları çok hızlı değişiyor. Ancak Avrupa filmlerinin sunduklarına bakarsanız, bence şu anda dünyadaki en orijinal ve çekici sinemalardan birisi olduğunu söylemek mümkündür. Bunun öne çıkmasında ise Avrupa sinemasının düşündüklerini söylemesine ve gerçekten anlatmak istedikleri hikâyeleri seçmesine hâlâ izin veren film yapımcılarının parmağı olduğunu görmemiz gerektiğini düşünüyorum.