Tanınmış Ortadoğu muhabiri Dalia Ezzat’in danışmanlığında kurulan Munathara Initiative’in öncülüğünde İstanbul geçen hafta Arap ülkelerinden gelen konukları ağırladı. Arapça “Tartışma” anlamına gelen Munathara, okul yıllarımızda hepimizin yaptığı ya da hatırladığı şekilde bir konu üzerinde karşılıklı argümanlarla tartışmak demek olan ‘münazara’ aslında. #DD24 adı verilen 24. oturumun konu başlığı ise hayli çarpıcı şekilde “Trump Arap ülkeleri için daha iyidir” (Trump is beter for Arab Countries) seçilmiş. Bu organizasyona Arap ülkelerinden birçok insan katıldı. Bu etkinliğin ilk günü münazaracılar ile görüşmek için basına ayrılırken, ikinci gününde ise, iki farklı grubun münazara tekniğiyle bir stüdyoda tartışma platformu oluşturuldu. İki gün boyunca katılımcılarla yapılan sohbet ve bilgi alışverişi Ortadoğu coğrafyasını anlamak ve anlamlandırmak adına faydalı oldu.
İlk günkü basın etkinliğe katılan ülkeler Mısır, Suriye, Suudi Arabistan, Fas, Tunus, Libya ve Irak idi. Kadın ve erkeklerin yer aldığı grupta bazı ülkelerin katılımcıları ile siyaset hakkında sohbet etme imkanı bulduk. Yaptığımız sohbetler esnasında, Türkiye’ye ve Amerika’ya ve Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesine yönelik bakış açılarını tespit ettik ve değerlendirdik. Aslında birkaç sohbet ilk başta ilgimizi çekti. Özellikle Mısır, Irak ve Suriye ile ilgili aklımıza takılanları sorduk.
Dindarlarla sekülerler arasındaki iletişim
İlk başta sempatik genç bir sosyal medya aktivisti olan Mısırlı İbrahim ile konuştuk. İbrahim bize Mısır’ın şu anki politik ortamını anlatmakla kalmadı, Mısır devriminin etkilerini de paylaştı. Aslında basında sıkça duyduğumuz konulardan bahsederken, Mısır gençliği ve devrim için de önemli noktaları vurguladı. Aklımızdaki ilk soru olan “Devrim olurken Tahrir’de miydin”i sorduk. İbrahim gülümseyerek ve onur duyarak cevap verdi: “Evet, Tahrir’deydim”. O günlerde orada sosyal medya hesaplarını yönetmiş ve bilfiil devrime katılmış kendisi. Mısır’ın büyük bir değişim sürecinden geçtiğini ve toplumsal altüstler yaşadığını söylüyor. “Genelde herkes bir an önce değişim istiyor fakat bu hemen olacak bir gerçeklik değil” diyor İbrahim. Anladığımız kadarıyla Mısır’da beklentiler çok yüksek. Haliyle devrimin kokusu, sesi herkese bir hoş geliyor değil mi? Toplumsal barışın ve değişimin daha başında olduklarını vurgularken, zaman verilmesi gerektiğine işaret ediyor.
Mısır’daki devrim veya değişim sonrasındaki gelişmeleri çok flu gören İbrahim, bölgenin hızlıca değiştiğini, çoğunlukta oluşan kötümser havanın daha yaygın olduğunu söylerken, jenerasyonun da bir taraftan değiştiğini, ortaokul ve lise çağındaki gençlerin bu devrimi gördüğü için artık geri döndürülemez bir noktada olduğunu, bunu da sanatı kullanarak kültürel değişimi zorladıklarını çarpıcı bir şekilde anlatıyor. Buradan hareketle azınlıklar, LGBTİ toplulukları ve kadınların sorunları hakkında Mısır’da nasıl bir değişim olduğunu sorduğumuzda ilginç cevaplar aldık. Devrim, toplumun en altından üstüne kadar sarsmış onları. Aslında dinin toplumdaki yerinden dolayı geçmişte çok daha muğlak bir ilişki olmasına rağmen, artık bir şeylerin değiştiğini ve birbirlerinin görünür olduklarını da satır aralarından anlıyoruz. Yeni yeni birbirini tanıma, dokunma hissiyatı aslında. Sekülerle dindarlar arasında, dindarlarla sekülerler arasındaki iletişim daha görünür olmaya başlamış.
Mısır ve Türkiye ilişkilerini sorduk
İbrahim ile Mısır’daki Tahrir Meydanı’nda yaşadıkları devrim tecrübesini konuşurken, Ortadoğu, Türkiye ve İsrail Amerika ilişkilerinden bahsetmeyi de ihmal etmedik. Kısaca, bölgede birçok oyuncu olduğunu ve her birinin kendi ajandası dahilinde hareket ettiğini ve Türkiye ile olan ilişkinin stratejik bazda önemli olmasına rağmen bazı sorunların aşılması gerekliliğini belirtiyor. Bilindiği gibi, Türkiye’nin Mısır ile birkaç yıldır problemli bir ilişkisi var. Görüştüğümüz Mısırlı İbrahim de bu ilişkinin düzelmesini istiyor gibi gözüküyor. “Ulusal güvenlik” konseptinin bölge için büyük önem arz ettiğini söyleyen İbrahim, Soğuk Savaş anlayışının yeniden hortladığından bahsetmeyi ihmal etmiyor. Trump için ise çok fazla renk vermiyor: “Trump’ı seven olduğu gibi sevmeyen ve desteklemeyen de var”.
Diğer enteresan konuşmacı ise Irak eski başbakan danışmanı Mazin Al-Eshaiker idi. Donald Trump hayranı ve destekçisi olan Al-Eshaiker’e Musul’daki savaşı sorduğumuzda, “Bu savaş Washington tarafından başlatıldı” diyor. Mazin Al-Eshaiker “Hiç durmadan ve nefes almadan Ortadoğu için tüm ülkelerin, Türkiye, İran, Suriye, Irak’ın beraber bir araya gelip biz ne yapmalıyız” diye sorması gerektiğine inanıyor. Barack Obama’nın başkanlık görevini bırakmaya hazırlandığı şu günlerde, elle tutulur bir başarıya ihtiyacının olduğunu söylüyor. Yemen’de, Suriye’de, Irak’ta ve her yerde başarısız olduğunu anlatırken,” insanlar onun yüzünden ölüyorlar “ diyor Mazin Al-Eshaiker. “Washington problem istiyor, Şii-Sünni çatışması diye bir şey yok. Yemen her zaman barışçıl iken, neden şimdi bu sorun çıkıyor. Eğer bölgede Amerika olmasaydı Rusya olmayacaktı. Musul’da koalisyon güçleri savaşıyor, Rusya ve Fransa Suriye’yi, Suudi Arabistan da Yemen’i bombalıyor. Biz de Washington’da alınan kararlar neticesinde bedelini ödüyoruz. Hatta umurlarında bile değil. Amerika özellikle Türkiye’yi Musul’a çekiyor” diye konuşuyor.
Trump hayranı konuşmacıdan Joe Biden anısı
Bize Joe Biden ile ilgili bir anısını da anlatıyor: “Irak Başbakanı’nın danışmanıyken Biden ile görüşmüştüm. Onla buluştuğumda sarhoştu. Ve neden Irak’ı ziyaret ediyorsunuz, başkan olmak için mi?” diye sordum. Biden ise bana “Hayır, ben böyle bir şey söylemedim” diye çıkıştı. Ardından “Sizler Ortadoğu’da her yıl birbirinizi öldürüyorsunuz. Siyasi ve mezhep problemleriniz var. Her sene bir iç savaş sürüyor. Ben sizin için ölmeyeceğim” dedi. Bizim hiçbir zaman demokratik bir bölgeye sahip olamayacağımızı düşünüyor ama bu kesinlikle doğru değil”
Ortadoğu siyasetinden sonra Amerika’nın iç siyasetini soruyoruz kendisine. “Donald Trump ve Hillary Clinton. Sizce hangisi ve neden” diye soruyoruz, Mazin Al-Eshaiker da, Trump’ı iki önemli noktada desteklediğini söylüyor. İlki Amerika için çok önemli olduğuna değinerek ‘Ulusal Reform Hareketi’ ve ikincisi Ortadoğu’ya yönelik pragmatik siyaset yaklaşımı. Bu yaklaşımla bölgenin stabil olacağını ve ekonomik gelişmenin daha hızla ilerleyeceğini düşünüyor. Konu Demokrat Parti başkan adayı Hillary Clinton’a gelince, zenginle fakir sınıfını birbirinden ayırdığı için Amerika’yı böldüğünü üstüne basa basa vurguluyor. “Trump ülkeyi bir araya getirmek istiyor” diye desteğini açıkça gösteriyor. Meksikalılar hakkında söylediği sözler ile ilgili soru sorduğumuzda bize, Almanya’nın bir milyon göçmeni almasını örnek gösteriyor. Bundan dolayı da, terörizmin artacağını ve böylece güvenliğin sağlanması gerektiğine işaret ediyor. “Şu an açık sınırlardan kapalı sınırlara geçildi. IŞİD Musul’u ele geçirince sadece Ortadoğu’da değil Avrupa ve Amerika’da da her şey değişti” diyor.
“CNN ve New York Times yalancı” demesi rahatlatıyor
Ayrıca Hillary Clinton hakkında çok iyi şeyler duymadığı için 7-8 ay önce konuyla ilgili araştırma yaptığında Cumhuriyetçileri desteklemenin daha mantıklı olacağına karar veren Mazin Al-Eshaiker, Amerika’nın yüzde 80’nini oluşturan orta sınıfın sorunlarının ilgili ilk defa Trump tarafından dillendirildiğini söylüyor: “Hatta CNN ve New York Times’a çok açık bir şekilde “siz yalancısınız” diyor. Daha önce bunu açık ve net ifade etmedi. İnsanlar bu açıklığı duyunca çok rahatlıyorlar.”
Son olarak kendisine Amerika’da siyahilerin bir problemi olup olmadığını soruyoruz. Bize Reagan dönemini örnek gösteriyor ve “çalışmayana maaş yok” diyor. Bunun siyahilerin problemi olmadığını, ekonomik bir sorun olduğunun altını çiziyor.
Trump yanlısı Al-Eshaiker ile Clinton yanlısı Ghadri karşı karşıya
Ertesi gün ise Irak hükümetinin eski danışmanlarından Trump yanlısı Mazin Al-Eshaiker ile Suriye Ulusal Koalisyonu üyesi Clinton yanlısı Nagham Ghadri’nin öncülüğünde Musabaqat Munathara’nın (Munathara Müsabakası) 24. oturumu #DD24, İstanbul Ciner TV stüdyolarında gerçekleşti, tartışmayı Mısır’dan Tahrir News ve Suriye’den Enab Baladi canlı olarak Arap ülkelerine yayınladı. Burada her iki tarafın argümanlarına gelirsek Trump ile ilgili ekonomik beklentiler, Clinton’la ilgili ise güvenlik beklentileri ve/veya kaygıları dillendirildi, Trump’ın Ortadoğu bölgesi için daha iyi olacağını savunan kanat bunu onun bir iş adamı olduğu ve meseleleri bu bakış açısıyla ele alacağına olan inanca dayandırdı, buna göre; Trump Orta Doğu halklarının kendi işlerine müdahale edilmesinden hoşlanmadığını anlamış durumda, yine de konu IŞİD’e gelince Trump’ı savunan kanat, IŞİD ile mütareke değil mücadele öngörüyor, Trump kanadına göre radikalizmle uzlaşılamaz. Ayrıca IŞİD’in petrolü kontrol ederek ündyanın ekonomik çıkarlarına zarar verdiğini ekliyorlar.
Hillary Clinton kanadı ise Arap Baharı’nın başlangıçta demokrasi getireceğini düşündüğünü fakat iç savaş ve şiddet dalgalarıyla havanın değiştiğini vurgulayarak başladı argümanlarını savunmaya, bu kanada göre bölgede istikrarsızlıkların ve radikalizmin artmasının sebebi Bush-Zarkawi ikilisi. Irak savaşlarının bir milat olduğunu belirten kanat Hillary’nin de IŞİD ile uzlaşmayıp mücadele edeceğini düşünüyor. Clinton kanadı Esad’ın güvenli liman olarak Putin’e sığındığını savunuyor. Bu Clinton kanadını endişelendiren bir husus çünkü Trump’ın seçilmesi halinde bölgedeki Putin ve Sisi gibi illiberal aktörlerle iyi geçineceğini düşünüyorlar .
Toparlarsak her iki tarafın da üzerinde net olarak anlaştığı hususlar var: Trump veya Clinton’dan birinin seçilmesi durumunda Ortadoğu’da köklü bir değişim olmayacağını düşünüyorlar, İsrail’le ilişkilerde de bir politika değişikliği beklenmiyor.
Sürpriz kazanan: Clinton
Tartışmalardan sonra Münanzara’yı tele-voting sistemiyle stüdyodaki izleyicilerin oyları belirledi. Tartışmayı beklentilerin ve başlığının aksine yüzde 67’ye yüzde 33’lük açık farkla Clinton kanadı kazandı.
Tartışmaları Twitter’da #DD24 ve #TrumpBetter4MENA hashtag’lerinde izleyebilirsiniz.
Munathara Initiative’in bir sonraki buluşması #DDX3 yine İstanbul’da Aralık ayında bu defa sanat ve yaratıcılık temasıyla yapılacak, başlığı ise “Others have a right to …” yani dilimize çevirirsek “Diğerlerinin … yapmaya hakkı var”. Bir sonraki Munathara Initiative münazarasında buluşmak üzere…