Çalışmalarında, tabiatta oluşan travmaların kültürel ve fiziksel izini süren Brezilyalı sanatçı Alice Miceli, “Minefields”(Mayın Tarlası) sergisiyle 17. İstanbul Bienali‘nde yer alıyor. Miceli daha önce, sanatının incelikleri ve tehlikeleri hakkında Louis Bury’nin sorularını yanıtlamıştı. 20 Kasım’a kadar devam edecek olan Bienal kapsamında Miceli’yle olan bu söyleşiyi sizin için Türkçeye çevirdik. Keyifli okumalar.
Projeto Chernobyl fikri nereden çıktı?
Etkin bir akıl hocası ve güçlü bir kritik düşünürü olan profesör Charles Watson’la Rio’daki bir çalışma grubunda tezahür etti. Sessizliği görsellik üzerinde nasıl temsil edebileceğimiz üstüne düşünmekle görevlendirilmiştik. Terkedilmiş olduğundan boş ve sessiz bir yer olarak aklıma Çernobil geldi. Bir fotoğrafçı olarak, kendini görsellikte tamamen sergilemeyen bir yeri görme fikri ilgimi çekti. Çernobil’in boş olduğu sanılır ama aslında, arkasında bıraktığı yıkım izleri dışında insan duyularının algılayamadığı görünmez gama radyasyonlarıyla dolu. Ontolojik bir soru bu.
İnsan gözüne görünmeyen şey estetikte nasıl temsil edilir?
Kesinlikle. Görüntünün doğası üzerine bir soru bu. Gama radyasyonu ekstrem biçimde kısa dalga boyuna sahip, bu da onu neredeyse her materyalin içinden hatta sıkış tıkış moleküllü birinden bile geçebilecek kadar ufak kılıyor. Diğer taraftan güneşten gelen elektromanyetik radyasyon olan ışık, cisimlerden sekmesine ve onlardan yansımasına neden olan çok daha büyük bir dalga boyuna sahip.
Radyasyon enstitüsünde 8 ay
Bu proje için bilim hakkında çokça çalışman gerekti. Planladığın fotoğrafik süreçte bu çalışma nasıl kendini gösterdi?
Çernobil’e gitmeden önce, Brezilya’da Luis Tauhata isimli bir fizikçinin yardımıyla bir radyasyon enstitüsünde 8 ay boyunca deneyim edindim. Laboratuvarda, Cesium-137 dahil radyoaktif kaynaklar vardı, ki Çernobil’deki atıkta en çok bulunan elementtir. Bu kaynakları kullanarak Çernobil’deki koşullara takriben minyatür bir çevre inşa ettim. Gama ışınlarından görüntü üretmenin mümkün olduğu bu deneyimlerle açığa çıktı. Laboratuvarda boyutu ufak olduğundan röntgen film kullandım. Çernobil’de format büyüdüğünden x-ray filme geçtik.
Negatif filmlere radyasyon bulaştı mı?
Hayır. Çernobil’deki patlamanın ilk kurbanlarının başına geldiği gibi radyasyonla kaplanmakla, radyoterapiye giren bir kanser hastasının başına gelen radyoaktiviteye maruz kalmak arasında fark var. Sergideki negatifler radyoaktiviteye maruz kaldı.
Negatiflerin görüntüsünde bu kendini nasıl gösteriyor?
Sonuçta, soyut görüntü gibi görünebilirler ama esasında değiller çünkü barındırdıkları şekiller onları oluşturan kaynakla ilişki halinde, ondan öykünüyorlar. Bu kaynak, bildiğimiz şeylerin şekline uymuyor, görünmez bir atık ve kendine has bir şekli var.
Uzmanlaşmış bilgi ve metot gerektiren sorunlar
Görüntülerin hangi kısmı radyasyon izini açığa çıkarıyor?
Görüntülerdeki daha koyu kısımlar radyasyonu işaret ediyor çünkü çalışmanın bu versiyonunda Çernobil’de buna maruz kalmış negatiflere bakıyoruz. Oldukça koyu zerreler toprakla bütünleşmiş kızgın parçacıklardan meydana geldi, kıvrımlar ve lekelerse bu parçacıklardan çıkan atıktan oluştu.
Americas Society serginde görüntülerin pozitifinden ziyade neden negatiflerini sergilemeyi tercih ettin?
Çalışmanın negatif ve pozitif halinde iki versiyonu var. Pozitifler, atığı daha farklı görmemizi sağlıyor, ki bu, projenin görüntünün doğasına dair sorduğu sorular düşünüldüğünde hayati öneme sahip. Her iki versiyon da Çernobil’deki atığın görünmezliği hesaba katıldığından gerçeğe uygun boyutta.
Süreci kendi iyiliği için fetişize etmemen hoşuma gidiyor. Belirli bir estetik ya da felsefi bir soruyla ilgileniyor, sonra da bu soruyu iletmek için fotoğrafik metotlar adapte ediyor veya yaratıyorsun.
Evet, spesifik bir çalışmadaki problemde mevzubahse göre değişiyor bu. Her zaman kendi aletlerimi yaratmak istediğimden değil. Projeto Chernobyl uzmanlaşmış bilgi ve metot gerektiren sorunlar sundu ama mayın tarlalarının tasvir edildiği In Depth için geleneksel kameralar kullanıldı. Kamboçya’daki 88 from 14.000 adlı daha eski bir çalışmam; Kızıl Kmerler iktidarında, Phnom Pengh’deki S21 Hapishanesi’nde öldürülenlerin sabıka fotoğraflarından oluşan, hazır görüntülerin yer aldığı bir arşivi temel alıyordu.
“Çernobil: Girilmez de çıkılmaz da.”
Çalışmalarının menfaati hakkında daha fazla konuşabilir misin? Hem Projeto Chernobyl hem de In Depth kendi sağlığını riske atacak unsurlar barındırıyor.
Limitime göre hareket ediyorum. Çünkü seni, çarpışmadan edinemeyeceğin kamçılayıcı sorularla yüzleştiriyorlar. Evet, bazen risk fazla oluyor ama ekstrem sporlarda olduğu gibi kontrollü biçimde. Örneğin gittiğim mayın tarlaları mayınlardan temizlenme sürecinde oluyor, kalan aktif mayınlar da işaretlenmiş oluyorlar. Güvenlik önlemleri asla yüzde yüz değildir ama kedimi böyle hallere sokmaya karar verecek kadar güvenli. Hem Projeto Chernobyl’de hem In Depth’de insan eylemleriyle akıl almaz yıkıma uğramış tabiatlar söz konusu. O yüzden her iki proje için de sorulacak daha mühim soru böyle yerlere giriş için nasıl müzakere edileceği.
Projeto Chernobyl’deki bütünleyici görüntülerinden birinin başlığında “Çernobil Yasak Bölge’ye Erişim Haritası” yazıyor. Bir “yasak” bölgeye “erişim” haritası fikri ilginç bir paradoks.
Evet. Durum tezatlarla dolu. Bölgedeki tabelalardan birinde, “Çernobil: Girilmez de çıkılmaz da.” yazıyordu.
Mükemmel.
Çernobil’deki akıl almazlık yalnızca mekânsal değil ama aynı zamanda görsel de. Mayın tarlasında görebildiğin tehlikeyi burada göremiyorsun.
Mayın tarlasında görebiliyor muydun?
Bazen evet, bazen hayır. Patlayıcılığının türüne, zemindeki konumuna, topoğrafiye ve mayınlı bölgedeki bitki örtüsüne bağlı. Demek istediğim görünmez objeler olmadıkları. Bir mayın tarlasında akıl almaz olan şey mekanın derinliğine erişiminizin artık kalmamış olması.
In Depth’de pek çok uyarı işareti ve tabela var, ki bu da Projeto Cherbobyl’de bütünleyici görüntülere dahil ettiğin imleri hatırlatıyor.
Çernobil’deki radyasyon uyarı işaretlerinin tasarımları oldukça ilginç, alarm verici ve pragmatik. Başlı başına bir belgesel projesi olabilirler.
Esasında sen bunu zaten yaptın! Bütünleyici görüntülerin tabiattan çok senin oraya olan ziyaretini ve bu ziyaretteki performansını kayda alsa da. Almanya, Polonya ve Belarus’tan geçtiğin tren ve istasyon görüntüleri bunu açığa çıkarıyor.
Kesinlikle. Projenin bir günlüğü bu, kendi hayatımın değil.
Mayınlı bir toprak ve karşıt karakteri
Bu proje bana göre, saf bir dışlamadan ziyade işlenebilirlikle akıl almazlık arasında bir diyalektiği işaret ediyor.
Tabii ki. Ben buraya girdiysem, öyleyse burada dışlanma ve erişilebilirlik arasında gergin bir ilişki var. Bir başkası orada ne kadar derine gidebilir ya da arasında ne kadar mesafe bırakırdı. Sistematik biçimde keşfedilen bu sorunsal iki projenin de temelini oluşturuyor.
Bu eşsiz ve içten bakış açısı neyi mümkün kılıyor?
Karasal savaşın sahası olmuş ve gelecek nesiller için patlayıcılarla doldurulup terkedilmiş toprağa bir karşıt karakter sunuyor. Sembolik de olsa bir direniş eylemi bu ve yalnızca şiirsel değil ama aynı zamanda politik de bir eylem.
Nasıl?
Çernobil’e radyasyon gözünden bakarak, mayın tarlaları dolayıyla bir bakış açısı sunmak. Felaketlere geçmişteki belirli noktalar olarak bakmaya meyilliyizdir. Lakin hem Çernobil hem de mayın tarlaları için, felaket güncelliğini hala koruyor; mayın da radyasyon da günümüzde kaldılar. Özellikle, insanlığa etkisinin zaman çizelgesinde hep baki kaldığı bir sorun olan radyoaktif atık, daha da ileri bir paradoks sunuyor.