A password will be e-mailed to you.

"Vivet Kanetti’nin son romanı ‘Huysuz Büyüyor… bari’ bir tarafıyla bizi, hayatın küçük ama can yakan detaylarında gezdiren bir metin. Lakin, benden söylemesi o kadar da ‘boş bulunmayınız!’

‘bari’: ‘Nankörsün, kadirbilmezsin, vefasızsın.’

Ayrıca: ‘ İstihza, kinaye, azar, pazarlık, homurtu, vızıltı,’

Ek olarak: ‘.. hepsinin süzülmüş karması, daha fazlası, kıyıda köşede ne bulursanız tıkıştırın. ‘

Hayatın bu kadar içinde olan bir sözcük  ilk kez bir romanın kapağında ve odağında.

‘bari..’ hakikatten de çok yüklü ve kalabalık ve  bir cümlenin peşine takıldığında muhatabında uyandırdığı duygu hep aynı: Bir şeyleri yanlış yapıyorum, bundan kaynaklanan bir hoşnutsuzluk –zaten- var.. üstüne üstlük bir de!..’

Bu bakımdan biraz ‘ama’ya benziyor. O da, sıradan görünüp esasında dikkat kesilmesi gerekendir ya! Ve malum: Bir cümlede ‘ama’ varsa, öncesini mümkün mertebe geçiniz, zira esas olan; ‘ama’dan sonrasıdır!.. denir ve doğrudur bu.   

Romana dönelim: ‘.. bari’nin gölgesinde büyüyen  ‘Huysuz’,  bir genç kız. Kalabalık ve renkli bir ailede ve yalnız. Yalnızlığı, babaannesinin ölümüyle artmış sanki..

Zira o, Huysuz’u  okul dönüşü,  neredeyse her akşamüstü birbirinden lezzetli, mis kokulu kurabiyeler, pastalar ve alkışlarla karşılayan kişi. Eskileri, yaşadıklarından süzülen her türlü deneyimi kulağına küpe makamında bıkıp usanmadan anlatıyor torununa. Çünkü neden? O, bir gün olmayacak ve Huysuz o zaman yolunu şaşırmamalı. Hayatın bütün saçmalığı ve kalleşliklerine hazır olmalı.

Lakin babaannesi Huysuz’a yalnızca dünyanın bilgisini sunan kişi değil, ölümünden sonra ona bıraktığı hediyeler de var. Mesela, Kayseri’de dokunmuş bir Ermeni halısı ki; Huysuz, o çok mutsuz olduğu günlerde, onun masalında ne güzel yaşadı Bobo ile birlikte.

Bobo ise;  ‘gökten kesilsin diye değil, sevilsin diye indirilenlerden’ ve görevi Huysuz’u ‘düştüğü yerden kaldırmak.’

Sonra..  başarısız mimar baba ve sözcüklerden kendisine ‘hamam ve şifalı su yapan’ bir anne var. Tiyatrocu dayı, kocasının başarısı için ‘saçını süpürge etmiş’  yenge, Filiz, Profesör… diğerleri ve ilk aşk: Oğuz…

xxx

Vivet Kanetti’nin son romanı ‘Huysuz Büyüyor… bari’ bir tarafıyla bizi, hayatın küçük ama can yakan detaylarında gezdiren bir metin. Çay demleyip yanına ‘babaanne mönüsünden’ bademli kek ya da mozaik pasta ile okuyabilirsiniz. Şöyle düşünerek: Teklifsiz bir arkadaşınıza gittiniz ve o size ağzından bal damlayarak şahane hikayeler anlatıyor.

Lakin, benden söylemesi o kadar da ‘boş bulunmayınız!’

Zira arkadaşınız sözün gelişi, bütün Bodrum’un merakla beklediği bir ‘sosyete’ düğününün detaylarını… masa koltuk giydirmesi, pullu boncuklu perdesi, gümüş çatal bıçakları.. patlıcanlı pilavıydı… diye güzel güzel anlatırken.. araya giren yorum bakınız ne kadar sert!

‘Zengin dediğin her yerde bildiğin hırsız, bizdekiler yüz misli öyle. Hımbıllar bir de. Hazıra konmuşlar çünkü.. Hımbıl hımbıl ayaklarını kaşırken, devlet gelmiş, başkasından soyduğunu almış-kovduklarının malını mülkünü anla sen- tutmuş bunlara vermiş. Bu kadar basit! Budur Türk burjuvazisi. Muazzam bir gasp ve pişkin bir arsızlık. Dikkatlice bakmaya da gerek yok. Yüzlerinden akıyor.’

Söyledim size! .. Kemerleriniz;  neme lazım, bağlı kalsın… diye.

Zira,   siyasetin can yakan hadiselerine de evrilecek hikaye ve dahası yaşadığımız toplumun hem insanlar ve hem de insanlık mirası olan anıtlarıyla ilgili vefasızlıkları, cehaleti ve hoyratlıklarına gelecek sıra.

Mesela:

Komşularınıza neden o kadar kötü davrandınız?

Onlar buradan kovulurken niye hiç sesiniz çıkmadı?

Neden, yalnızca  ‘sopadan anlıyorsunuz?’

Kıskançlık,  toplumsal hastalığınız. Devasız derdiniz.  Peki.  Lakin, bunun hepimiz için nelere mal olduğunun farkında mısınız?

Olacak şey değil ama.. haydi diyelim ki sokaktakileri geçtik!  Evdeki Bobo’nuz nasıl? Mutlu mu? Yalnız mı? Kalbini açıp hiç baktınız mı? Veya.. gözlerinin içine?

Ya da: Aşktan ne haber? Yazardan ilhamla.. Şöyle  soralım: Deplasmanda olan kim? Forvet misiniz, kaleci mi?.. Sahanın durumu nedir? Kaç penaltı kaçtı? Hakem kimin tarafını tutuyor? Hanginiz alkışlandı? Hanginiz ıslıkla?..  ve ah! Elbette: Uzatmalar!.. 

Şimdi tabii duyuyorum: ‘Aaa! Biz artist miyiz? Futbolcu muyuz? Kendi halimizde yaşayıp gitmekteyiz..en çekişmeli ilişkimizi bile!’ diyenleri mesela..

Ama öyle değil işte ve ziyadesi şu:

Mesela siz ‘de xero’ ne demek, onu da bilmiyorsunuz muhtemelen.

Ya da, kim bilir kaç kez ‘bir kolyenin melodisini duydunuz’ ama.. kulak vermediniz!

Bir arkadaşa ‘geçmiş zaman pastasından bir dilim’ muamelesi yaptınız… Tarif edemediniz.

Ne fikirler ‘teyellendi’ aklınıza.. farkında değilsiniz..

Ve.. bunun gibi 264 sayfada daha neler neler..

Lay lay lom… giderken, koltuktan düşeceksiniz!.. Sonra tekrar: eğlence. Arkasından yeniden..  

Velhasılı kelam… Vivet Kanetti’nin son romanı tıpkı   hayat gibi: huysuz!

Okumayan, kalmasın.

 

Notlar:

1.     Romandaki Bobo faslı, Türkçe Edebiyat’ta az rastlanan örneklerden. İnsanın eve köpek alası geliyor ve bu bölüm hayvanlarla olan ilişkimizi gözden geçirmemize neden olacak kadar kuvvetli. Ek olarak: Bobo, W. Woolf’un Flush’ını da hatırlatıyor.

 

2.     British Museum’a  götürülen Mozole’nin öyküsü anlatılırken bu işin mimarı Lord Stratford ve  aynı konuda  meraklı diplomat  Layard’ın ilişkisi  pek meşhur bir toplumsal hastalığımızı mükemmel özetliyor. Stratford’un  Layard’ı tutkuyla desteklemesini  şöyle anlatıyor yazar : ‘Burada sefirin insan sarraflığı, Layard’dan yararlanabileceğini sezip hesaplaması filan, aşırı önemli. Bizde olsa sefir adamı kıskanır, selamı sabahı keser, adam beni işimden etmesin korkularına kapılır.’

Budur!

 

3.     Yeşil salata neden bıçakla kesilmiyor da elle koparılıyor’un anlatımı da başka bir şahane detay. Nişan sahibi hanımefendinin, ‘ola ki..  bir cahillik yapılır da yeşil yapraklar bıçakla kesilirse’ye ilişkin hakikatli kaygısını  ‘aman dillere düşmeyelim’ sözüyle ifade etmesi mesela… ve sonra,  esas ‘dile düşmek nasıl olurmuş!’ un görülmesi.. .  Müthiş!

 

4.       Aşkın en ‘sıradan’ ve ‘ilkeli’ olanının bile, seyirciydi, alkıştı, ıslıktı…diye futbol metaforuyla anlatılması ise meşhur Karadenizli- Cindy fıkrasını hatırlatıyor ister istemez. Hani lambadan cin çıkmış, 3 tane dilek dile… demiş.  Karadenizli de sıralamış:  1. Issız adaya Cindy Crawford’la birlikte düşeyim. 2. Güzel bir ilişkimiz olsun. 3. Bunu bizim Temel de duysun!

 

5.     Huysuz Büyüyor.. bari’ çok zengin bir diskoteğe sahip. Miles Davis, Police, Timur Selçuk, Dean Martin,  Abbey Lincoln  ve dahası.. Lakin favorim;  babaannenin sır aşkına ithaf olarak Zeki Müren’in söylediği: ‘Elbet bir gün buluşacağız…’ Birlikte dinleyelim.

 

http://www.izlesene.com/video/zeki-muren-elbet-bir-gun-bulusacagiz/6446913

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-11-22 07:20:11