Orhan Doğan Barış ödülü, insan hakları savunucusu avukat Eren Keskin’e verildi. Prof. İonna Kuçuradi’nin elinden ödülünü alan Eren Keskin’i sanatatak.com olarak kutluyoruz.
Eren Keskin’i yakından tanımak için 30 Kasım 2013 tarihli Elif Akgül imzalı Bianet söyleşisinden bir bölüm yayınlıyoruz:
Uluslararası İfade Özgürlüğü Ağı [International Freedom of ex
"Denizlerin idamıyla avukat olmaya karar verdim"
Biz hep avukat Eren Keskin’i tanıdık. Ama çocuk olan Eren Keskin nasıldı, nasıl bugünkü kişi haline geldiniz?
Eğitimli bir ailede büyüdüm. Dedem hukukçuydu, annemin babası mimardı ve anneannem döneminin ilk okuyan kadınlarından kimya mühendisiydi. Ve çok politik biriydi. Hep politikayla ilgiliydi bizim ailemiz. Genel olarak sol eğilimli insanlardı. Aktif siyasetin içinde kimse yoktu ama ben mesela avukat olmaya Denizlerin (Gezmiş) idamında karar vermiştim. Sekiz ya da dokuz yaşlarındaydım o zamanlar.
Babamın görevi nedeniyle Bursa’daydık. İlkokula orada başladım. O zaman Denizlerin kaçışı konuşuluyordu. Bir gün annem kız kardeşimle beni evde yalnız bırakarak dışarı çıkacaktı. Gitmeden de tembihledi: “Kapıyı kim olduğunu sormadan kimselere açmayın. Eğer ağabeyler (Deniz Gezmiş ve arkadaşları) gelirse içeri alın ve kimseye söylemeyin.” Biz de dua ederdik “N’olur ağabeyler gelsin, biz de saklayalım” diye.
Denizlere yapılan haksızlık beni etkilemişti bu yüzden avukat olmaya karar vermiştim. Hatta arkadaşlarım bana okulda “Avukat hanım” diye hitap ederdi. Daha sonra tiyatroya ilgim arttı. Devlet Tiyatrosu sınavlarına hazırlandım. Annemler son anda caydı. Lise 2’deyken Devlet Türk Sanat Müziği Konservatuarı’nı kazandım. Liseyle beraber oraya gidiyordum. O zaman tabii solcuyuz. Konservatuarı “Bunlar çok burjuva” diye kızıp bırakmıştım. Hala pişmanım. İlkokul ve lisede çok başarılı bir öğrenciydim. Bir şiir okunacaksa ben okurdum. Okulda milli güvenlik dersine bir albay giriyordu.
O zamanlar milli güvenlik seçmeli dersti. Bütün okulda bir tek ben o dersi seçmemiştim. Hoca derse girince ben çıkardım. Belli ki o zaman da anti-militarist bir yanım varmış.
"Biz Kürt’üz, bunu sakın unutma"
Peki siyasete nasıl başladınız?
Kürt olduğumuzu 13 yaşında öğrendim. Daha önce ailemizde böyle bir durum konuşulmamıştı. Baba tarafım Kürt ama sonuçta dedem valiydi. Kürtlüğü sadece mitinglerdeki sloganlardan biliyoruz. Bir gün denizdeydik. Babamın halasının oğluyla denizde yürümeye başladık. Bayağı da sığ bir suydu.
Biraz ilerledikten sonra, etrafta kimse yokken bana dedi ki : "Biz Kürt’üz. Bunu sakın unutma.”
Ben o zaman şaşırmıştım, ancak zaman içinde anladım. Sonra bu mesele benim ilgimi çok çekti. İbrahim Kaypakkaya’yı çok severdim. Sonra Halkın Birliği’nde örgütlendim. Bizim okul faşist işgal altındaydı.
Tabi ilk sene bizi tanımadıklarından okula gidebiliyorduk. Hatırlıyorum, İstanbul Hukuk Fakültesi’nin büyük amfisinin ortasında ve sağında otururdu herkes. Ben tabii bilmiyorum. Gittim, sola oturdum. Hemen arkadaşlar uyardılar ama yerimi değiştirmedim. Sonra bir erkek arkadaş da katıldı. Ama birkaç hafta sonra bacağıma silah dayadıklarında oturamadım.
Eren Keskin’i biz hep bakımlı saç ve makyajıyla tanıdık. Ama dönemin sol hareketinin makyaja bakışı pek de olumlu değildi. Siz nasıl böyle var olabildiniz?
Bir gün derneğe gidiyoruz. Evden çıkarken, annem yüzüm çok renksiz diye allık sürmek istedi. Tabi o zamanlar, şu anki halimin tam tersi, hiç makyaj yapmıyorum. Derneğe gittik. Bizden bir iki yaş büyük bir liderimiz var. Beni içerideki odaya çağırdı. “Eren sen makyaj mı yaptın” diye sordular. “Yoo, solgun görünüyormuşum, annem allık sürdü” dedim. Sonra beni çok sert eleştirdiler. Yok burjuva alışkanlığıymış, vay bunu sonu nereye varırmış, falan. Sonra ben de tavır alıp makyaj yapmaya başladım.
Bu tutumun benzerini farklı çevreler de dile getirdi değil mi? Sizce neden makyajınız bu kadar mesele oldu?
Mesela, Cumartesi Anneleri eylemlerinde gazeteler benim fotoğrafımı yayımlayıp ‘Sen neyini kaybettin”, “Sana mı kaldı kızım, sen git manken ol, senin Kürtçeyle ilişkin ne‘’ gibi haberler yapıyorlardı. Kadınları siyaseti sokmamak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Bir şekilde erkek egemen bakış ile çok ilişkisi var bunun. Kadınların siyasete katılımı hep engellendi. Kemalizm’in yarattığı kadın, siyasete pek bulaşmayan, kocasının bir adım arkasında yürüyen, modern görünümlü… Fakat bu kadar. Muhafazakar kesimde ise kadının söz hakkı yok. İki ideoloji ne kadar düşman görünse de kadına bakışları benziyor. Ama ben şuna çok inanıyorum: Egemenine çok benziyorsun. Bundan kurtulmaya çalışanlar zaten gerçekten devrimci oluyorlar. Ben cezaevine girdiğimde, çok hayal kırıklığı yaşamıştım. İçeride anladım ki dışarıdaki kadın-erkek rolleri ile içerideki kadın-erkek rolü farklı değil. Yine erkekler yönetiyor, yine erkekler önde. Çıktıktan sonra altı ay kendime gelemedim.
http://www.bianet.org/biamag/kadin/151717-eren-keskin-makyaj-yapmaya-nasil-basladim