A password will be e-mailed to you.

"Game of Thrones‘un (Taht Oyunları) tamamen materyalist bir okuması neye benzer?"

Sam Kriss, bu sorudan yola çıkarak daha önce Guardian’da Paul Mason tarafından yazılan makaleye cevap niteliğinde, Jacobin dergisinde bir yazı yayımladı. Bize de Özlem Akarsu’nun çevirisiyle yayınlamak düştü. Bakalım televizyonun kült yapımı geçmiş, bugün ve geleceğe dair neleri anlatıyor?

Söylemeye gerek bile yok ama Marksist teori, insanın ilgisini çeken herhangi bir gündelik olguya uygulanabilecek bir şaka, bir eğlence yöntemi değildir.

Son zamanlarda bu tür keşmekeşler kaygı verici bir biçimde yaygınlaşmaya başladı: gazeteler Marksist kurşunkalem teorilerini, Taylor Swift’in yeni albümünün Marksist bir okumasını, erkeklerin neden meme uçlarına sahip olduğu hakkındaki Marksist açıklamalar yayınlamakta. Marksist teorinin sözgelimi bankacılık sistemi hakkında yaptığı eleştirileri yayımlamayı hayal bile edemeyecek kurumlar, Karl’ın çocuklarının rüyalarımızı eleştirmesinden gayet memnunlar.

Bunun en yakın örneği Guardian Gazetesi’nin, Channel 4 Haberlerinin ekonomi editörü Paul Mason’a,Taht Oyunları’nın yeni sezonu için tarihsel materyalist bir tahmin yapması için kanca atmasıdır.

Bunda yanlış olan hiçbir şey yok –fakat bu insanlar Marksizm’in tutanın elini yakan tehlikeli bir ateş olduğunu hatırlamalılar: Marksizm yalnızca kapitalist ilişkileri anlamayı başarmakla kalmayan aynı zamanda bu ilişkilerin ortadan kaldırılmasını öneren teorik yaklaşımdır.

Başka bir deyişle şu anda komik olan tek şaka odur. Marksizm mevcut olan tüm toplumların ince ince ayarlanmış mantığını görür, her bir unsurun mutlak zorunluluğunu tanır ve ardından tüm bunların delice ve aptalca olduğunu açıklar. Son olarak şu an içinde yaşamakta olduğumuz rasyonel dünyanın, aslında snarklarla* ve grumpkinlerle* dolu, en abartılmış kurmacaların içindeki herhangi bir şey kadar absürd bir fantazi dünyası olduğunu ortaya koyar.

Mason’un “Marksist teori ‘Taht Oyunları’nın’ sonunu tahmin edebilir mi?” başlıklı makalesi, her şeyden çok bu önemli noktayı kavramayı başaramadığı için, hem fantaziyi hem de Marksizmi yanlış anlamıştır. Başarısızlığının bir kısmı da boyundan büyük bir ihtirasa kapılmış olmasından kaynaklanır – Mason, kısa bir makalenin sınırları içinde, Taht Oyunları’nın gelecekteki olay örgüsünü tahmin etmeye çalışır, feodalizmin çöküşünü ve kapitalizmin yükselişini açıklamaya soyunur, kapitalist ekonomilerde yaşayanların ortaçağ karanlıklarında geçen fantazi hikayelerinden neden hoşlandıklarını açıklamaya çalışır.

Bunlardan herhangi biri koca bir kitap için yeterli malzemeyi kolayca verebilecekken, bin kelimeden biraz fazla bir makalede birbirlerine karışmış, tutarsızlığa yakın bir şekilde iç içe geçmiş hale gelmişlerdir. (Mason’un bu üç görüşün hepsiyle yaratmış olduğu karışıklığı düşünecek olursak, hiç şüphesiz ona verilen bu yanıt da aynı şeyi yapmak zorundadır.)

Mason’ın ana argümanı Westeros’da Beş Kral’ın Savaşı sırasında yaşanan borç ve yıkım çilesinin, bize kendi tarihimizin geç ortaçağ kriziyle (aynı zamanda, şaşırtıcı bir biçimde, euro bölgesinde yaşanmakta olan güncel krizle) hayali bir benzerlik kurma olanağı vermesidir. Krallık bir burjuva devrimi için yeteri kadar olgunlaşmıştır -Mason’un söylediği biçimde söylemek gerekirse, “Westeros’un kapitalistlere ihtiyacı vardır”- ama, ileri fantazi janrının sınırlamalarından dolayı bu asla gerçekleşemez. Bu kurgulardaki toplumsal sistem çürüyebilir fakat fiilen asla çökmez. Bunun yerine fantazi feodalizm, kendi krizinin içinden Batı’daki Günbatımı Denizi’nin karşı yakasında yeni toprak ve kaynaklar bularak soluk soluğa selamete çıkar.

Bu, arsızca sorumsuz ve Marksizm’le uzaktan yakından ilgisi olmayan bir argümandır. Kapitalistleri unutun: bir Westeros Halk Cumhuriyeti mümkündür ve yakındır –ama pek ala da çoğumuzun kabul etmek isteyeceğinden çok daha tuhaf ve çok daha fantastik olacaktır.

Zaman zaman banal bir biçimde gerçek dünya olarak adlandırılan şeyle başlayacak olursak, işte Mason’un fiilen yaşanmış feodalizm krizi için getirdiği açıklama:

"Zenginlik kaynakları kurumuş olan yozlaşmış bir hamilik sistemi altında biriken borçlar, en nihayetinde sistemi parçaladı… Ticaretin gücü kralların gücünü ezmeye başladı. Feodalizm yerini tüccarlar, bankerler, sömürgeci yağmalama ve köle ticareti üzerine temellenen kapitalizme bıraktı." 

Burada bir şeylerin eksik olduğu hissine kapılabilirsiniz. Eski monarşik güçler kendilerini toplumun istikrarını tehdit eden ve giderek artan bir borç yükü altında bulur. Dolayısıyla bankerler imdada yetişerek feodalizmi kapitalizme dönüştürür. Fakat ne kadar yozlaşmış olursa olsun bir hamilik sisteminde, hükümdarın herhangi bir borcunun olmayacağı varsayılmamıştır. Her ne kadar yozlaşmış olsa da hamilik sistemi dışındaki bir sistem altında, herhangi bir devlet borcu olmayacağı varsayılmamıştır.

Mason’un tanımlamakta olduğu feodal değil ama kapitalist bir krizdir. Ortaçağ döneminin başlangıcında herhangi bir uluslararası finans sermaye kurumu yoktu, ama feodalizmin can çekiştiği dönemde varlardı. Dünya finans imparatorluğunun ortaya çıkması için gereken tohumları eken başka bir şey meydana geldi.

Tarihsel materyalist bir analiz olduğunu iddia eden bir şey için sınıf mücadelesinden herhangi bir biçimde bahsedilmemesi de ilgi çekicidir. Feodalizmin gerçek krizinin, yozlaşmayla ve aristokratik sefahatla çok az ilgisi vardır ve aslında olup biten herşey emekçi yığınlar tarafından sürdürülen kolektif eylemle ilişkilidir.

Avrupa’nın nüfusu veba tarafından kırıp geçirildikten sonra, emek birdenbire kendisi için doğru dürüst bir fiyat bulabildi ve tehdit edildiğinde ayaklanma cesaretini gösterdi. Köylü ayaklanmaları geç ortaçağ dönemi boyunca neredeyse değişmeyen bir sabitti –yalnızca Almanya, 1336 ile 1525 yılları arasında altmışın üzerinde kitlesel kargaşa dönemine tanıklık etmişti.

Köylüler genellikle istediklerini aldılar: yüksek ücretler, ortak toprak hakları ve boş zaman. Sonuçta hakim sınıf sistemi devam ettirebilmek için ihtiyaç duyduğu üretim fazlasını çıkartmakta giderek zorlandı ve sonunda merkantalizme, çitlemeye ve ilkel sermaye birikimine başvurdu.

Feodalizmin gerçek düşüşü aslında vahşice bastırılan akıl almaz, harika bir fırsat anıdır. Mason bu fırsatı itiraf etmeye pek yanaşmıyor. Bunun yerine geç ortaçağ dönemi krizini, fantazi teorisinde “gerileme” diye bilinen şeye bağlıyor. Şöyle bir açıklama yapıyor:

"Modern fantazi kurmacasında her zaman bir sistem krizi vardır: hem ekonomik düzende hem de bu düzenden yayılan güç auralarında –büyüde– kriz yaşanır. Edebiyat teorisinde bu kritik mesele için teknik bir terim bile vardır: “gerileme”. John Clute ve John Grant hazırladıkları Fantazi Ansiklopedisi’nde gerilemeyi, yaygın bir yasın ve dünyanın yanlışlığına dair bir hissin eşlik ettiği “sürekli çöküş tehdidi” olarak tanımlarlar. "

Ama nesir geleneğine göre bu gerilemenin sürekli ve yaygın olması gerekmektedir. Fantazi dünyasının ejderhalara ve cadılara sahip olmasına izin verilirken, gerçek ilerlemeye asla yer verilmez:

"Westeros’un kapitalistlere ihtiyacı vardı… Fakat fantazi kurmacasının ikincil dünyasında bunun gerçekleşmesi mümkün değildi. Gerileme sürecinin sonlanmasına asla izin verilemezdi; dram mantığının işleyebilmesi için gerileme sürecinin daimi olması gerekmekteydi." 

Mason’a göre fantazi daima akıl dışıdır ve gerçek daima mantıklı ve akla uygundur. Bu iddia en iyi olasılıkla müphemdir. Başlangıç olarak Mason’ın Taht Oyunları’ndaki güçlerin ve iktidarların güncel işbirliği üzerine yaptığı analizinin yanlışlığı kısa bir sürede hızla ortaya çıkmıştır.

Devrimci köylüler ve onların Yeni Kudüs hayalleri tamamen sahneye çıkmış durumda –azılı komünist olan ve tektanrılı inanca ateşle bağlanmış Sancaksız Kardeşlik kırsal bölgelere dadandı. Ve Mason’un hayalini kurduğu “beyaz dantel yakalı, siyah kıyafetli, sert ifadeli, seksten ve alkolden kaçınan” kapitalistler çoktan ortaya çıktı.

Braavos’un Demir Bankası (Iron Bank): en son sezonda, gizlice iflas eden Lannister’ları finanse edenlerin onlar olduğu ortaya çıktı; bir dizi berbat bozgundan ve içsel hizipleşmeden sonra Stannis’in kefaretini ödeyip onu kurtaranlar da onlardı ve inanılması güç olsa da kaçak kölelerin şehri olan bu şehir, artık Daenerys’in Essos kıyılarının aşağısındaki ilerleyişine gözünü dikmiyor.

Braavos’lular birbirlerini selamlarken biri valarmorghulis der ve öteki ona valardoeharis diyerek yanıt verir. Bütün insanlar ölmeli, bütün insanlar hizmet etmeli –nekrotik kapitalizmin şiarı. Braavos’lular Kralların meşruluğunu ya da büyüklüğünü ya da kutsal haklarını umursamazlar. Önemsedikleri tek şey muhasebe defterlerindeki rakamlardır. Eğer paralarını geri alabilmek için Westeros ekonomisini bütünüyle yeni baştan yapılandırmak zorunda kalsalar, bunu da yaparlar. Savaşta tahrip olmuş bir krallık, ilkel sermaye birikimi için mükemmel bir alan oluşturur; fantazi kapitalizmi çoktan doğmaya başlamıştır.

Ama Mason’un gerilemenin aslında ne anlama geldiğini yanlış anlamış olması, çok daha temel bir sorundur. Fantezi Ansiklopedisi’nin kendisinden alıntılamak gerekirse:

"İkincil Dünya neredeyse sürekli bir biçimde belli bir küçülme tehdidi altındadır. Bu tehdide sıklıkla yas ve/ veya bir yanlışlık hissi eşlik eder. Yapısal olarak tamamlanmış olan bir fantazide gerileme, sağlıklı Toprağın kendisinin beceriksiz bir taklidine indirgenmesi olarak görülebilir ve gerilemeye neden olan öznenin de –ki bu özne çoğu durumda eninde sonunda Karanlıklar Lordu’dur- toprağa bu zararı kıskançlık nedeniyle verdiği söylenebilir." 

Gerileme bir ürün rekoltesi ya da Lannis limanından gelen ticaret gemilerindeki altın miktarı ile ilgili bir sorun değildir. Bir TV ekonomi editörünün hakkında rapor döşenebileceği bir şey değildir (“Karanlıklar Lordu’nun kötülüğü dünkü seansın kapanışında altı yılın en yüksek değerine ulaştı …”). Gerileme temelde metinsel bir olgudur, hayali fantazinin sembolik gerçeklik üzerine çökmesidir.

J. R. R. Tolkien’in Orta dünyasının özerk bir fantazi dünyası olduğu varsayılır –ama o aynı zamanda kendi uzak geçmişinde bizim kendi dünyamızdır. Gerileme bir hayalkırıklığı sürecidir, büyünün ve mucizenin yavaş yavaş tükenişi: Sauron yenildikten sonra, elfler ve büyücüler Ölümsüz Topraklara gitmek için Orta dünyayı terk ederler ve sahne halen yaşamakta olduğumuz İnsanların Çağı’na kalır.

Bu süreç, kapitalist devrimle birlikte araçsal aklın yükseliş sürecinden çok da farklı değildir, canavarların ve ruhların endüstrileşmiş bir temizliği… Gerileme, fantazi ve gerçek arasında keskin bir çizgi çekmek bir yana, bildiğimiz dünyayı fantazi dünyasına entegre eder. Üzerinde düşünülmeden benimsenmiş olan gerçeği, metinsel olarak ya da Mordor ve Shire’da olduğu gibi aslında kurmaca olarak açığa vurur.

Taht Oyunları’yla birlikte çok farklı bir şey cereyan etmekte. Taht Oyunları başlangıçta sadece tanıdık olmadığımız coğrafi bir yörede geçen tarihsel bir diziydi. Doğaüstü olana sürekli olarak imada bulunulurken, dizideki karakterlerin çoğu Aydınlanma’nın kuşkucu tutumunu koruyordu. Kral Topraklarının kendi kendini kemiren mahzen mezarlarında ejderha iskeletleri bulunmaktaydı ama bunlar yalnızca kemiktiler, herşeyi yalnızca bir güç oyununa indirgeyen gerileme sürecinin öncesinde yaşanmış bir zamanın kutsal emanetleriydiler.

Fakat ardından imkansız olan şey gerçekleşti: büyü geri dönmeye başladı. Yeni sezon başlarken ejdarhaları ve iblisleri, yüzü olmayan adamları ve ateş tanrılarını, garip ağaçlar içinde yaşayan elflere benzer yaratıkları ve ölümsüzlerin ordularını görmeye başladık. Bütün bu toplumsal çöküşün sebebi çürümeye başlayan toprak değildir, aksine asıl çürümekte olan rasyonel bir toplumla ilgili avutucu yanlışlardır.

İkincil dünyanın fantastik unsurları her zamankinden daha güçlüdür; sürekli bir yoğunlaşma süreci yaşanmaktadır. Finansman güçleri Demir Taht’ı tam da turistler için bir cazibe merkezine dönüştürmeye ve kadim Kuzey’in kutsal bahçelerinin arasına karanlık değirmenler kurmaya hazırlanırken, bütün kadim ilahi güçler kükreyerek dirildiler.

Dördüncü sezonun sonlarına doğru, Demir Bankası Stannis’e büyük bir mali yardım yapmıştı. Stannis bu yardımı Kral’ın Toprakları üzerine yürümek yerine, insanların diyarını Ak Gezenlere karşı savunmak için Sur’a gitmek amacıyla kullanmıştı.

Bu Marks’ın Komünist Manifesto’da tanımladığı sürecin bir tür edebi ortaya konuşuydu: burjuvazi kutsallığı boğar, nurları söndürür ve tüm mistik ilişkileri soğuk ve rasyonel mali hesaplara indirger. Hatırlanmalıdır ki Marks kapitalizmin sonunun neredeyse gelmek üzere olduğuna inanarak, bu indirgemeyi bütünüyle onaylamıştır. Manifesto’yu bu süreci aynı anda hem kutsamak hem de tarihe gömmek için kullanmıştır.

Fakat Manifesto’nun başlangıcında komünizm bir “hayalet” (ilk taslakta, “korkunç bir şakacı peri” )olarak görünür. Jacques Derrida’nın geri dönmüş olan bu hayalet için yaptığı tanımlama meşhurdur –komünizm sadece başarısız geç ortaçağ devrimlerinin geri dönen ve döndükten hemen sonra burjuvazinin duygusuz rasyonelliğini silip süpüren mistik güçlerini mi temsil etmektedir? Bu fikir biraz daha karmaşıklaştırılır: Marks kapitalistleri “büyüleriyle başvurduğu ölüler diyarının güçlerini artık denetleyemeyen büyücüyle” karşılaştırır.

Kapitalizm önemsiz bir ejderhadan bile daha dizginlenemez olan bir canavardır ve bir burjuva ekonomistler ordusu senelerdir onu kontrol etmeye çalışmış ve başarısız olmuştur. Marks Kapital’in bir bölümünü kapitalist sistemin tam anlamıyla doğaüstü olan unsurlarını tartışmaya ayırır: bedensiz bir siluet olan değişim değeri, baş aşağı gelmiş bir kabus olan bağımsız emtia.

Bu, fantezi edebiyatındaki gerileme kavramına zıt yönde işleyen bir süreçtir –bizi sıkıcı mekanik bir alemde bırakarak büyüyü hayatımızdan çekip almak yerine, büyünün asla bir yere gitmediğini göstermek için nesnelerin içindeki rasyonellik maskesini soyar. Sonuç aynıdır: Dünyamızın tamamıyla gerçek bir dünya olduğunu iddia etmek hiçbir zaman kolay olmayacaktır.

Jorge Luis Borges’in Tlön’ü gibi, Taht Oyunları’ndaki yoğunlaştırma etkisi dünyamızda gözle görülür bir hal almaya başladı bile. Yeni doğan kız çocuklarına artık Betsy, Imogen ya da Nadine gibi isimler yerine Khaleesi ismi veriliyor. Bir zamanlar birbirlerine Klingon dilinde abuklayan ahmaklar, bugün Dothraki ya da Yüksek Valyrian dillerini öğrenebilmek için uzun saatler harcıyorlar. Bu süreç hiç şüphesiz bizim kendi ejderhalarımızın yumurtadan çıkmasına kadar sürmeyecek.

Şimdi artık insanların neden bir feodal toplum uyarlamasında geçen fantazi öykülerden hoşlandıklarını açıklamak mümkün olabilir. Mason da aynı şeyi yapmaya çalışır ama sonuç ikna edici olmaz:

"[Feodalizm] modern kapitalizmde yaşamakta olan insanların gizli ihtiraslarını dramatize etmek için ideal bir ortam oluşturur… Ekonomik rasyonellikle temellenmiş bir sistem içine sıkışmış insanlar olarak hepimiz kredi kartlarımızdan ya da iş tanımlarımızdan öteye geçen bir şey olma gücüne sahip olmak isteriz." 

Bize kredi veren finansörlerimiz var, biz krallar istiyoruz. Fakat Taht Oyunları durmaksızın bu fikrin altını oyuyor: Taht Oyunları’nın kralları yalnızca zalim ve ahmak değil aynı zamanda güçsüzler. Ellerini yararsızca çırparak dikkatimizi açgözlü finansörlerden ve korkunç canavarlardan başka yöne çevirmeye çalışıyorlar. Bu, arzunun ve gizin dilinin dolambaçlı yollarına doğru tuhaf bir sapmadır; kendi sınırlarıyla burun buruna gelen bir argümanı gösteriyormuş gibi görünen Zizek’çi bir manevra biçimidir.

Feodal toplum gerçekte yüce değildi ve kapitalizm gerçekte rasyonel değildir. Sadece, Ortaçağ dönemi toplumun karanlık yerlerine saklanmış tüm mistik yaratıkların bilindiği, adlandırıldığı ve anlaşıldığı son çağ oldu.

Şimdi, kendilerine ışık tutan Marksizm’in dışında, kendilerini bir kez daha ulaşılamaz bir kasvetin belirsizliği içinde gölgelediler. Herhangi bir gazetenin finans sayfalarını okumak, kadim bir büyü kitabının en derin gizleri içinde derinlemesine araştırma yapmaktan çok daha fazla kafa karıştırıcı bir deneyimdir. Ortaçağ fantazisinden hoşlanırız çünkü iblislerin sık sık uğradığı dünyamızı açıklamamıza bir biçimde yardım eder.

Aynı zamanda bize gelecek hakkında umut da verebilir. Taht Oyunları’nın uygun bir materyalist okuması, tarihsel bir gereklilik meselesi olarak, beşinci sezonda yalnızca Ak Gezenlerin püskürerek Sur’u aşacağı, ejderhaların aksi kraliçelerinden ve onun iğrenç beyaz-kurtarıcı takıntısından kurtulacağı, garip deniz canavarlarının Braavos bankalarını muazzam kamçılarının bir hareketiyle moloz yığınlarına çevireceği, harekete geçen tüm bu güçlerin taht iddiasıyla didişmekte olan herkesin gücünü elinden almak için ülkenin sıradan insanlarıyla birleşeceği, Demir Taht’ı parçalara ayırıp eriteceği ve yeni ve daha iyi bir toplum kuracağı sonucunu çıkarabilir.

Ve belki de Marksist teoriye ihtiyacın kalmadığı çok da uzak olmayan bir gelecekte bir gün, insanlar birbirlerine en garip ve en mistik dönemlerde geçen fantastik hikayeler anlatacaklar; kötü büyünün ve yıkıcı yoksulluğun zamanını –yirmi birinci yüzyılın başlarını.

*Snarklar ve grumpkinler Taht Oyunları dünyasında Westerosi masallarında geçen mitolojik yaratıklardır.

Kaynak: http://www.jacobinmag.com/2015/04/game-of-thrones-season-five-marxism/

Daha fazla yazı yok
2024-11-21 23:05:37