A password will be e-mailed to you.

75. Berlin Film Festivali açılışında Tilda Swinton unutulmaz bir konuşma yaptı.

Berlin’in meşhur soğuğu 13 Şubat’ta şehri beyaza büründüren kar yağışıyla bir nebze kırıldı, ama açılış gecesinde kırmızı halı geçişini çalışanlar ve bekleşenler için zahmetli hale getirdi. Devam eden kar yağışına rağmen özellikle Çinli sinemaseverler coşkulu biçimde jüri üyesi Fan Bing Bing başta olmak üzere yarışmadaki Çin filminin oyuncularını bekledi. Kırmızı halıdan ilk geçen festivalin yeni direktörü Tricia Tuttle oldu. Tuttle ön sıralardaki sinemaseverleri festivalin simgesi ayı şeklindeki yaka iğnesinden hediye etti. Ayağında botları, üstünde paltosuyla gelen Tuttle’ın ardından genç oyuncular hava 25 dereceymişçesine kimi askısız kimi transparan kimi mini kimi tiril tiril beyaz kimi bunların hepsi birden elbiseleriyle kırmızı halıdan geçmeye başladı!

Uzun ceketler giyenler daha az şık değildi doğrusu! Geçen yıl senaryo ödülü kazanan Ölmek filminin oyuncusu Lilith Stangengberg’i yakalayıp yarı çıplak üşümemek için ne yiyip içtiğini sormak istiyorum! Ben kazak ve eşofman üstüyle koltuğumdan yayını izlerken burnum donuyordu! Çok iddialı giyinenlerin pek azını tanıyorum, bu yüzden öyle giyiniyor olsalar gerek… Lars von Trier’in İtiraf / Nymphomaniac filminden tanıdığımız, Jan-Ole Gersterin Islands (Adalar)filminde oynayan Stacy Martin ve 2023’te Bis ans Ende der Nacht filminde müthiş bir performans gösteren trans oyuncu Thea Ehre hariç!

Sibel Kekilli saten beyaz gömleğinin yakasında fırfırlı büyük bir papyon bulunan bir smokin tercih etmişti. Maskülen tarzda giyinen bir başka oyuncu da Netflix dizisi The Empress’da Avusturya-Macaristan İmparatoriçesi Sissi’yi canlandıran Devrim Lingnau idi. Christian Petzold filmlerinden hayran olduğumuz Nina Hoss’un siyah pantolon üzerine giydiği mat siyah gömleği aynı kumaştan büyük bir stilize gülle süslenmişti.

Zamanımızın en iyi oyuncularından Vicky Krieps muhtemelen Chanel olan simli yün ceket giymişti, saçları asker traşı olduğu için taktığı Bask beresinin file peçesi vardı. Geçen yıl Nürnberg Türkiye Almanya Film Festivali’nde Hale Soygazi ile birlikte Onur Ödülü alan Iris Berben, Altın Ayı için yarışan Hot Milk filminin Britanyalı oyuncusu Fiona Shaw mevsime ve yerine göre giyinmeyi bilen son kuşağı temsil etti.

Festival yöneticileri de eksik değildi kırmızı halıda. Cannes Film Festivali direktörü Thierry Fremaux yıldızlar gibi poz verdikten sonra Tricia Tuttle ile samimi bir konuşma yaptı. Gözlerim beni yanıltmadıysa eleştirmenlikten Zürih Film Festivali’nin yöneticiliğine geçen Christian Jungen hızla geçerken bir selfie çekti. Kültür Bakanı Claudia Roth yeşiller giymişti siyasi rengine uygun olarak! İspanya ve Litvanya dahil kültür bakanları ve birçok diplomat da katıldı törene. Panorama film ekipleri arasından Güney Afrikalı yönetmen Brett Michael Innes’in yapımcılığını üstlendiği, İmran Hamdulay’ın yönettiği The Heart is a Muscle’ı seçebildim. Matrix’in yönetmenlerinden Lana Wachowski rengarenk saçlarıyla hemen fark edildi, konuk olarak bulunuyor festivalde. Alman sinemasının çınarlarından Volker Schlöndorff’un ancak salondayken görebildik.

Kılık kıyafet sergilemenin ötesinde Berlin’deki kırmızı halı geçişi siyasi propagandaya da vesile oldu. O kadar kamerayı bulmuşken Almanya’daki kritik seçimlerin öncesinde pankart açanlar oldu, elbette. Göğsünde Donald Elon Alice Friedrich, sırtında Democracy dies in daylight baskısı bulunan genç kadını tanıyamadım, ama derdini anladım! İsrailli film ekibi, halen daha Hamas’ın elindeki rehinelerden biri olan oyuncu David Cunio için “Bring David Cunio home” yazılı fotoğraflarla kırmızı halıdan geçti… Jüri üyesi Faslı yönetmen Nabil Ayouch’un ceketinin sırtında da How dare you (Ne cüretle) yazısı vardı…

Jüri Başkanı Todd Haynes jüri üyelerinden Maria Schrader ile birlikte geldi. Hemen arkalarından gelen otomobilden Fan Bing Bing inince ilk kez kalabalıktan çığlıklar yükseldi. O içeri girene kadar da dinmedi. Daha fazla tezahürat edilen tek kişi elbette gecenin yıldızı, Onursal Altın Ayı alacak olan Tilda Swinton idi. Olanca zarafeti ve karizmasıyla poz verirken hayranları “Tilda! Tilda! Tilda!” nidalarıyla Berlinale Palast’ı inletti.“Suriyeli göçmen dramı” diye lanse edilen açılış filmi Das Lichtin (Işık) yönetmeni Tom Tykwer, başrol oyuncuları Nicolette Krebitz ve Lars Eidinger ve -boynunda Suriye bayrağından fular bulunan biri dahil- ekip üyeleri de gelince medyanın çilesi bitti…

Nihayet tören!

Açılış töreninin sunuculuğunu ’80’li yıllarda yıldızlaşan Lüksemburglu oyuncu Desiree Nosbusch yaptı. Uluslararası yapımlarla, daha çok da televizyon dizileriyle üne kavuşan Nosbusch, 1987 yılında Taviani Biraderler’in Günaydın Babil filmiyle sinefillerin de dikkatini çekti. 2024 yılında yönetmen olarak kariyerinde önemli bir adım atıp zamanımızın en iyi oyuncularından Tim Roth ve Trine Dyrholm’un başrolünü paylaştığı bir romantik filme imza attı. Nosbusch Türkiye’nin Beş Yıl Önce, On Yıl Sonra topluluğunun seslendirdiği Halay adlı Selçuk Başar bestesiyle on ikinci olduğu, Lüksemburg’da yapılan 1984 Eurovision Şarkı Yarışması’nın da sunucusuydu. Türk-Alman oyuncu Mehmet Kurtuluş ile yedi yıl süren bir evlilik de yaptığını ekleyelim.

Nosbusch, konukları selamlayıp Tricia Tuttle’ı davet etmeden önce Münih’teki terör saldırısı için geçmiş olsun dileklerini iletti. Dünya Güzeli yarışması misali Nosbusch’un Berlin ve festival hakkındaki sorularını yanıtlayan Tuttle, yeni evi Berlin’in tarihini, mimarisini ve eşsiz sinema kültürünü övdü. Bu kritik zamanlarda festivalden beklentileri sorulunca “Birbirimizi dinlemeliyiz, sanatçılar ve sinemacılar bazen bizim göremediklerimizi görebilir,” diye cevap verdi ve diyalog kurmanın önemine değindi.

75 yılın Altın Ayı kazanan filmlerinden bir buket sunulup yeni program ekibi tanıtıldıktan sonra sıra geldi Onursal Altın Ayı takdimine. Tilda Swinton’ın girmediği kılık, canlandırmadığı karakter kalmamış eşsiz benzersiz kariyerinden unutulmaz sahneler izledik. 1987’de Derek Jarman’ın Caravaggio filminden başlayarak Berlin Film Festivali’ne en sık gelen oyunculardan biri olan Tilda Swinton bu deneyiminin onun için ne kadar önemli olduğunu belirterek söze başladı. Şiirsel bir Berlinale tarifiyle devam etti. İnsanlık ve sinema üzerine şahane bir metinle düşüncelerini ifade etti. Günümüzün git gide faşizanlaşan siyasi atmosferi içine oksijen pompaladı. Her yanı saran şiddete karşı duruşunu sergilerken katilleri koruyan hükümetleri de açıkça eleştirdi. “Devlet eliyle yapılan ve uluslararası düzeyde mümkün kılınan toplu katliamlar şu anda dünyamızın birden fazla bölümünü aktif olarak terörize ediyor,” sözleri İsrail, Rusya, Afganistan ve başka birçok devletin adını sayabileceğimiz bir gerçekliğe dikkat çekti. “Gözlerimizin önünde insanlık dışı eylemlerde bulunuluyor. Gezegenimizi talan edenlere ve savaş suçlularına şirinlik yapan hırs bağımlısı hükümetlerimizin kabul edilemez vurdumduymazlığının farkında olan herkese zihnimde hiçbir tereddüte ve kuşkuya yer olmadan koşulsuz dayanışmamı sunuyorum,” sözleri tüylerimi diken diken etti.

Aydınlanmış bir sinemaya duyulan ihtiyacın altını çizen Tilda Swinton sadece bir sinemacı, bir oyuncu değil günümüz insanının en iyi yanlarını temsil eden biri olarak bütün onursal ödülleri hak ettiğini kanıtladı. Onun varlığı da bize bir ödül. “Sinemaya güvenin, nerede varsa büyük ekran destekleyin, ne gösteriliyorsa hepsini izleyin,” dedi. Teşekkürlerini sunmadan önce uzun ve anlamlı konuşmasını Almanca cümlelerle sona erdirdi. Mutlaka yayınlanıyordur birçok sitede, kaçırmayın, izleyin! 2011 yılında Tilda Swinton’ı İstanbul’a davet eden, Serra Yılmaz ile unutulmaz bir söyleşide buluşturan, yanak yanağa fotoğraf çektirmeme vesile olan İstancool’u burada analım.

Jüri üyelerinin tanıtılması ve başkan Todd Haynes için hazırlanan tanıtım filminin ardından Haynes filmlerde özellikle açıkyüreklilik aradığını belirtip Tilda Swinton’a teşekkür etti sözleri için… Dünyada demokrasinin tehlikede olduğunun altını çizip özgürlük ve çoğulluk için sinemacıların birleştiğini söyledi.

Daha fazla yazı yok
2025-02-15 15:58:10