A password will be e-mailed to you.

Türkiye İş Bankası sponsorluğunda, BKM’nin yapımcılığında beyaz perdeye taşınan “Bir Cumhuriyet Şarkısı” filminin galası dün Zorlu PSM’de gerçekleşti. Filmin oyuncuları; Salih Bademci, Ertan Saban, Ahmet Rıfat Şungar, Birce Akalay, Melis Sezen, Şifanur Gül, Mehmet Özgür, Burak Bilgili ve Bensu Soral, galanın finalinde film gösteriminin ardından birer konuşma yaptı. 1930’lı yıllar Türkiye’sinin modernleşme sürecini ve Cumhuriyet’in ilk operası olma özelliğini taşıyan “Özsoy” operasının yapım sürecini anlatan Bir Cumhuriyet Şarkısı filmi bir dönem filmi olarak aklımıza düşen pek çok soruyu yanıtsız bıraktı. Biz de Özsoy operası ve bestecisi Adnan Saygun ile ilgili filmin yanıtlamadığı soruları filmin opera yönetmeni Figen Ayhan’a sorduk.

 

Özsoy operası hikayesini neden bilmiyoruz? Niçin sizce aktarılmadı? İçinde opera olduğu için olabilir mi?

Figen Ayhan: Aslında Cumhuriyet’in ilanı ile başlayıp Atatürk’ün ölümüne kadar geçen sürede ülkede olan bitene, o yeni bir ülke var etme mücadelesi içerisindeki hikayelere, ilklere, zor ve çatışmalı konuların nasıl çözüldüğüne dair genel olarak ne biliyoruz? Şimdilerde nasıl bilmiyorum ama biz okulda birtakım tarihler olarak öğrenmiştik harf devrimi şu tarihte, şapka devrimi bu… Türk Dil Kurumu’nun ya da fabrikaların açıldığı tarihleri ezberledik. Elbette bunları anlatan uzmanların olduğu yazılar, kitaplar, programlar vardı ama bu hikayeler pek anlatılmadı. Malum insan en çok hikayelerden öğreniyor. Dolayısıyla ilk Türk operasının yapılış hikayesi de başka benzer hikayeler gibi gün yüzüne çıkmadı. Kurtuluş Savaşı’nın gelecek nesillere aktarılmasının öncelenmesi, savaşın içindeki hikayelere odaklanılması da bir açıdan doğal. Hala Mustafa Kemal’in Samsun’a gidişi hala bir tartışma konusuyken Cumhuriyet’in kültürel devrimine de sıra gelmiyor haliyle. Ama sorunun son kısmı önemli evet opera olduğu için de dikkat çekmemiş üzerinde çok durulmamış, düşünülmemiş bir mevzu aynı zamanda. Arkasındaki hikâyeyi, amacı, sonuçlarını bilmeyince Türkiye’nin ilk operası da bir tarihten ibaret kalıyor.

Bir Cumhuriyet Şarkısı filmi ekibi

Bir Cumhuriyet Şarkısı filmi ekibi

-Uzun zamandır oynandığına tanık olmadık. Müzikalite olarak değerlendirir misiniz? Nasıl bir beste? 

F.Ö.: Devlet Opera Balesi uzun aralıklarla da olsa zaman zaman Özsoy Operası’nı sahnelerine taşır. İstanbul’da en son yanılmıyorsam 1998 yılında CRR’de sahnelenmiş. Her şeyden önce 26 günde bestelenip sahnelenmiş bir operadan bahsediyoruz. Şu anda ben tek perdelik bir operayı sahnelemek için aynı anda dekoru, kostümü, dansı, orkestra her şeyi 26 günde bitmesi gerekiyor deseler olmaz derim, nitekim Adnan Saygun da demiş. Ama Atatürk bunu bir devrim hareketi olarak görüyor. Bunu şu nedenle anlattım elbette klasik anlamda bir opera eseriyle karşılaştırıldığında eksikleri, dramaturjik zorlukları olan bir eser. Klasik operalarda bulunan aryalar, reçitatifler, koral bölümlerin olmadığı bir yapı hatta konuşmalı bölümlerin çokluğu nedeniyle singspiel türüne daha yakın sayabileceğimiz bir opera. Elbette bu zaman kısıtının da getirdiği bir zorluktan da kaynaklanıyor. Adnan Saygun’un diğer eserlerinde de izlerini görebildiğimiz çağdaş unsurları, 20. Yüzyılın müzikal algısını Özsoy’un müziğinde de duymak mümkün.

Bildiğiniz gibi bu eser İran Şahı’nın Türkiye’yi ziyareti sırasında sergilenmesi için bizzat Atatürk tarafından sipariş edilen bir eser. Konusunu da belirliyor librettonun yazımına da dahil oluyor. Özsoy Operası ülkemiz çok sesli müziğinin gelişmesinde bir mihenk taşı olduğu kadar yakın tarihte gelişen önemli bir kavram olan kültürel diplomasinin de önemli hatta dünya tarihine geçebilecek bir örneği. Tarih boyunca dalgalı bir ilişkiye sahip iki milletin kardeşliğine vurgu yapan bu konunun seçilmesi büyük bir savaştan yeni çıkmış halkını barışa ve refaha kavuşturmak böylece güçlü kılmak isteyen bir liderin hamlesi olarak da değerlendirilmeli.

 

-Ahmet Adnan Saygun sizce nasıl bir bestekâr?  “Yunus Emre” oratoryosunu mesela sever misiniz? Sizce bir besteci olarak Adnan Saygun’un en büyük özelliği nedir?

F.Ö.: Adnan Saygun’un besteciliği üzerinde konuşmak için Özsoy’a bakmak doğru olmaz kanımca Yunus Emre Oratoryosu, Kerem Operası ya da çello konçertosu onun besteciliği üzerine konuşmak için daha doğru bir zemin olacaktır. İlk eserini 15 yaşında bestelemiş olsa da Özsoy’un yazıldığı tarihte Saygun 26 yaşında bu açıdan müzikal tavrı besteci olarak müziğe yaklaşımını ortaya koyabildiğini düşündüğüm bir eser olarak görmemek lazım. Yunus Emre Oratoryosu’nu severim bilhassa koral bölümlerini. Adnan Saygun tüm Türk Beşleri gibi idealist bir besteci, milli duyuşu, düşünüşü ve hikayeleri çok sesli müziğe yansıtan pek çok bestesi var. Türk Operası’na katkısı Özsoy’dan ibaret değil. Kerem, Köroğlu ve Gılgamış operaları var ve her şeyden önemlisi pek çok önemli müzisyenin yetişmesini, bu bayrak yarışının bugünlere taşınmasını sağlamıştır.

 

-Dönemin erken cumhuriyetinin solistlerine gelelim. Nimet Vahit mesela, benim bildiğim kadarıyla Semiha Berksoy da tam o yıllarda opera söylüyor. Kendisinden dinlediğim kadarıyla Atatürk de onu dinliyor. Hatta oradan Berlin’e gidiyor. Nazi dönemi Berlin’i hem de. Bu filmde olamaz mıydı?

F.Ö.: Semiha Berksoy, Nimet Vahit’in öğrencilerinden biri, bildiğim kadarıyla ilk temsilde söylediği net değil döneminin belgelerine göre. Belki bu nedenle filmin dramaturjik seçimlerini yapan yazım ekibi yönetmeni tarafından tercih edilmemiş olabilir.

 

 Siz filmin opera yönetmeni olarak filmi nasıl buldunuz? Ekiple nasıl çalıştınız, bir opera yapar gibi mi?

F.Ö.: Öncelikle Özsoy operası benim toprağım. Biz, her şeye rağmen bu ülkede opera yapanlar, çok sesli müziğin içinde ifade eden sanatçılar, o toprağa atılmış tohumların filizleriyiz. Bunun anlatıldığı bir film olması bile ülkeye bakınca fantastik geliyor. Tarihe böyle bir not düşüldüğü için minnettarım.

Filmde de var Atatürk Bulgaristan’daki görevi sırasında opera seyrediyor çok seviyor ve Balkan savaşları sırasındaki yenilgiyi operası olmayan bir ülke olmaya bağlıyor. Aslında kastı elbette müzik ya da icrası değil. Opera farklı işlevdeki unsurların bir araya geldiği bir sanattır.  Her parçanın ortak amaçta uyumla mükemmel bir şekilde çalışması ile mümkün. Atatürk de bunun arkasındaki mekanizmayı kurabilme haline dikkat çekiyor diye düşünüyorum.

Çekimler sırasında ekipten sıklıkla duyduğum bir şey “zormuş opera yapmak.” Müziği odağına alan filmler yapmak sinema rutinin içine başka zorluklar ekliyor. Çok yakın zamanda Maestro filmini izledik mesela, 25 yaşında New York Filarmoni’nin başına geçen bestesi şef Bernstein’ın hikayesi… Film kadar filmin çekim süreci, prova ve kayıtları ile ilgili çekilenleri de merakla izledi sinemaseverler. Müzikal filmlerden aşinasınızdır, tıpkı sahnede olduğu gibi filmde de işitsel ve görsel olan birlikte akmalıdır ancak öyle seyirci üzerinde bırakılmak istenen ne ise ancak öyle sağlanabilir. Çok uzun ve ayrıntılı bir süreç tabii.

Bir Cumhuriyet Şarkısı bestelenme ve sahnelenme süreci boyunca ortaya çıkan zorluklar anlatıyor, seyircinin aklında temsil edilen opera ile ilgili ne kalacak ben de merak ediyorum doğrusu. Bir yönetmen olarak şunu söylemek isterim filmin dinamiği içinde Adnan Saygun’u sahne provası yaptırırken görsek de Özsoy’un sahne yönetmeni librettoyu yazan, dekoru kostümü de hazırlanması sürecini de yürüten Münir Hayri Egeli.

 

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-10-19 23:39:58