Aslında küratörü İzzettin Çalışlar’ın da vurguladığı gibi derinlemesine analizlerden çok, cumhuriyetin erken dönemini, yakın tarihimizi hatırlatmak için hazırlanmış bir sergi, gezenin sonunda, neler de yaşanmış, neler de olmuş demesi için.
İstanbul, bütün sıkıntılarına rağmen, kültür sanatın da başkenti olmayı sürdürüyor, hem de çok özel, çok anlamlı, çok yoğun etkinliklerle. Bu yıl cumhuriyetin 100. Yılı olması nedeniyle düzenlenen etkinlikler içinde sergiler de kalıcılıklarıyla özel olarak dikkati çekmesi gerekirken, nasıl olsa daha açık diyerek göz ardı edilebiliyor. Bu arada peş peşe açılan sergileri de biz kültür sanat yazan küçük bir gazeteci grubu, takip etmekte zorlanmasak da yazmakta zorlanıyoruz. Sıradan bir haber değil ki bir sergi haberi, iyice sindirmek, anlamak ve anlatmak gerekiyor. Bir sergiyi küratörü ve sanatçısıyla birlikte gezsem bile (Handan Börütecene, Salt Beyoğlu) yazmaya cesaret bile edemiyorum bazen!
Cumhuriyetin Yüzü derken
Borusan Kocabıyık Vakfı’nın da Galataport’ta O2’de açılan Cumhuriyetin Yüzü sergisi, küratörü İzzettin Çalışlar, Proje danışmanı Prof. Dr. Haluk Oral ile birlikte gezmemize rağmen daha sonra yeniden ve sindirerek gezmemi bekledi yazılmak için. Aslında küratörü İzzettin Çalışlar’ın da vurguladığı gibi çok derinlemesine analizlerden çok, yakın tarihimizi hatırlatmak için hazırlanmış bir sergi, gezenin sonunda, neler de yaşanmış, neler de olmuş demesi için. Şunu düşünün: yıl 1922. Savaştan yeni çıkmış ve sınırları yeni belirlenmiş bir ülke. İşgalden yeni kurtulmuş, yanmış yıkılmış kentler. Osmanlının çöküş döneminin bütün sancılarını taşıyan bir ekonomi, eğitim, sağlık ve kültür sanat hayatı. Bu ortamda, savaşın başkomutanı bir asker, ilk on yıl yapacaklarını bile kafasında hazırlamış, tasarlamış! Cumhuriyeti ilan ediyor!
Harf devrimi
Kimse ne yapılacağını bilmezken o her şeyi biliyor. Önce cehaletle mücadele. Okuma yazma bile bilmeyen bir halk var karşısında. Bunun için önce Türk diline daha uygun bir alfabe hazırlanıyor, latin harfleriyle. Alfabe devrimiyle hala uğraşıyorlar, mezar taşlarını bile okuyamıyoruz diye. Dükkanların adını bile okuyamıyordunuz ya? Devrimin ilk haberi Cumhuriyet Gazetesi’nde bir paragrafla verilirken gazetenin diğer haberleri Arap alfabesiyle. O gazeteyi görmek ister miydiniz? Sergide var! Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, Sivas’ta bir meydanda kara tahtayı kurdurmuş, halka harfleri öğretiyor, ilk başöğretmen! O fotoğraf, her yerde!
Dil devrimi
Dilde sadeleşme, ikinci devrim. Arapça ve Farsça kelimeler sarayın dili. Sadeleştiriliyor. Yerine halkın da anlayabileceği Türkçe deyimler yerleşiyor. Okullaşmaya önem veriliyor. Eğitim seferberliği var. Yeni alfabe ile kitaplar basılıyor. Yeni dille şiirler yazılıyor. Romanlar basılıyor. İlk baskılarını görmek ister misiniz? Sergide var.
Mimari, tasarım, moda
Ankara başkent olmuş. Bağ evlerinden ve kalesinden başka bir şey yok. Modern bir başkent için mimarlar davet ediliyor, planlar çiziliyor, başkent oluşuyor. Havuzuyla Gençlik Parkı bile unutulmuyor.
Kıyafet devrimi yapılıyor. Şapkalar, fraklar, çarliston modasına uygun elbiseli hanımlar. Kadınlar her yerde, yüzleri açık, başları açık. Atatürk’ün şıklığıyla zaten kimse yarışamaz, Mevhibe İnönü de dönemin en şık kadını. Ata bindiği, davetlere katıldığı kıyafetler, sergide.
Resim, heykel
Kültür sanat hayatın en önemli çağdaşlaşma amacı. Güzel Sanatlar alanında resim ve heykel destekleniyor. Yetenekli gençler yurt dışına gönderilerek eğitimlerine olanak sağlanıyor. Eğitim alıp gelenler yurdun bütün illerine yollanarak resim öğretmeni olarak çalışıyor. Hem öğretiyor, hem de halkın içinde yaşayarak sanatlarına yerellik katıyor! Yaptıklarını ve kimler olduklarını görmek istemez misiniz? Sergide, gittikleri iller ve isimleri bile var haritaların üzerinde.
Müzik, opera ve tiyatro
Mustafa Kemal, Sofya’da askeri ataşemiliter olarak görev yaptığı sırada opera izlemeye başlıyor. Tosca Operası’na olan hayranlığı Bulgaristan’da bile bilindiği için geçende Sofya Devlet Opera ve Balesi bir jest yaparak Cumhuriyetin 100. Yılı ve 10 Kasım dolayısıyla Tosca Operası’nı Ankara ve İstanbul’da iki çok özel galayla sergiledi. Atatürk, Tosca’ya o kadar hayran kalmış ki Türkiye’de de opera olmasını istiyor ve yurt dışından getirttiği müzik insanlarına opera açmalarını buyuruyor. Hocalar o zaman bize bir soprano lazım dediklerinde sesi güzel olan Semiha Berksoy yurt dışına gönderiliyor ve bir sopranomuz oluyor! Operet ve müzikal komediler Darülbedayi’de Türk sanatçılar tarafından oynanıyor.
Özgürlük
Karikatür de o dönemin en önemli ifade biçimlerinden. Karikatür dergileri her türlü eleştirel karikatürler yanında kadınları da kapak yapabiliyor. Cumhuriyetin erken döneminde kadınların giyinmesi için Sümerbank kurulmuş, kumaş üretiliyor, peçeler atılmış. Kadın demişken, Türk insanının güzelliğinin de tanıtımı isteniyor. Cumhuriyet gazetesi güzellik yarışmaları düzenliyor. Bir Türk kadını katıldığı güzellik yarışmasında Kainat Güzeli seçilince sevinçten kıyamet kopuyor! Atatürk ona Ece soyadını veriyor. Keriman Halis, Keriman Ece oluyor! Türkiye’ye dönerken garda on binler tarafından karşılanıyor. Karşılama fotoğraflarına gülümseyerek bakıyorsunuz. Sergiden çıkarken bir reklam afişi dikkatimi çekiyor, inhisar idaresi tarafından kurulan likör fabrikasının reklamı. İnhisar likörlerini içiniz, yazıyor. İçki içmek yasak değil, oruçtan çıkılan şeker bayramlarında çikolata ve likör ikram ediliyor!
Cumhuriyetin 100. Yılını kutlarken çok izlenen bir dizide farkında olmadan likörlü çikolata yedi diye tüküren, başı sımsıkı örtülü kadın figürünü görüyoruz. Kolonyanın bile alkolsüzü üretiliyor, nasıl oluyorsa. Sokaklarda kadınların yarısının başı açık, yarısının kapalı. Turistlerin ise elleri, yüzleri, gözleri her tarafı kapalı. Çünkü turizm gelişti diye sevinirken Türkiye’nin turist profili artık Batılı değil, Arap ülkelerinden gelenler, kahvesini içerken yüzünü örten peçesini kaldırıp bardağı altına sokanlar. Karikatür dergisi artık neredeyse kalmadı, karikatüristlerin cesareti de. Cumhuriyet dönemi mimarisinin sadece örnekleri var, artık tek tip TOKİ mimarisi yaygın. Atatürk heykellerinin yenileri yapılmıyor, olanları saldıranlardan korumaya çalışıyoruz. Ama ressamlarımız var, heykeltraşlarımız var, devlet opera ve balesi, hala yeniden yapılan AKM’de şahane temsiller verebiliyor.
Cumhuriyetin 100. Yılında ikinci yüzyılı farklılaştırmak ve kendi damgasını vurmak isteyenlere inat, ilk on yılında yapılanları görmek isterseniz, koleksiyonerlerden toplanan özgün belgelerle hazırlanan Cumhuriyetin Yüzü sergisini kaçırmayın. Galataport O2’de Mart ayına kadar açık. Böylece Galataport’a da Borusan, bütün ekibiyle çalışarak güzel bir sergi salonu kazandırmış. Sergi tasarımı PATTU tarafından gerçekleştirilmiş. Sergide Salt, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, İBB, Kültür Bakanlığı Film Arşivi, Yapı Kredi Tarihi Arşivi, Semiha Berksoy Opera Vakfı ve İnönü Vakfı’nın da bulunduğu kültür sanat kurumları ile galeriler, kişisel arşivler, vakıflar, araştırma merkezleri, resmi arşivler ve üniversitelerin koleksiyonlarından 500’ü aşkın orijinal ve dijital eser, belge kullanılmış. Borusan Kocabıyık Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Hamedi de sergiyi ‘Bu memlekete gönül borcum var, hayatım boyunca bunu ödemek için çalıştım’ anlayışını benimseyen babam, Kurucu ve Onursal Başkanımız merhum Asım Kocabıyık’ın emaneti, kurumsal değerlerimiz ve Borusan Kocabıyık Vakfı’nın toplumsal katkı alanlarını yansıtacak şekilde oluşturduk.” diye tanımlıyor. Gezdikten sonra siz de “neler yapılmış, neler yaşanmış, şimdi neler yaşıyoruz” diyeceksiniz…