A password will be e-mailed to you.

Görsel sanatçı Ateş Alpar’ın Dipten ve Derinden isimli solo sergisi 28 Ekim’e kadar Bilsart’ta izleyicilerle buluşuyor. 18 Ekim’de Kübra Uzun ve Ateş Alpar’ın katıldığı bir ‘Sanat Konuşması’ ile kapılarını açan sergi, uzun süredir heyecanla bekleniyordu.

Sergide Alpar’ın 2016’dan beri İstanbul’da eşlik ettiği kuir eğlence hayatından süzülen imajlar karşılıyor bizi. Kendi anlatımıyla, ‘her zaman var olan toplulukların kuşaktan kuşağa aktardığı fısıltıların şiirsel imgeleri’[1]. Bu imajlarda drag queenleri, performans sanatçılarını ve kuir eğlence hayatının emekçilerini görüyoruz. Ama aslında bu imajların güçlü biçimde söylediği çokça şey var. Ateş’in titizlikle ve büyük bir emekle yakaladığı, bazen saatlerce ve günlerce hazırlık yaptığı o fotograf anlarında bize iyi gelen ne? Cesaret, meydan okuma, kuir yoldaşlık…

Feminist kuramcı Nancy Fraser, Jürgen Habermas’ın kamusal alan kavrayışını, o kavrayıştaki eril sınırlamaları ve kavramın aslında burjuva kamusallığını referans alışını eleştirel kuram açısından bir öncül olarak kabul edip başlattığı tartışmasında alternatif kamulara işaret ederek madun karşı kamular (subaltern counterpublics) isimlendirmesine[2] başvurur. Egemen kamuların barındırdığı dışlama, ‘sahte bir biz içinde eritme’[3] stratejilerine karşı söylemsel alanı genişleten, çok sesli, heterojen bir itiraz ve eleştiri alanıdır, madun karşı kamular. Özgürleştirici potansiyeli; ‘geri çekilme ve yeniden gruplaşma alanları’ olmaları ile ‘daha geniş kamulara yönelik ajitatif etkinlikler için bir üs olma işlevi’[4] arasındaki diyalektik ilişkide aranır. Ewa Majewska, Fraser’in bu tarifinden heyecanlanır, ancak burada ırkçı, sömürgeci dışlamaların yol açtığı yapısal sorunların daha çok dikkate alınması gerektiğini de vurgulayacaktır[5]. Devamında Polonya’daki kürtaj eylemlerinin ya da #Metoo hareketinin nasıl bir karşı-kamusallık ve müzakere alanları yarattığı üzerine düşünür Majewska. Fraser’in tariflediği madun karşı kamusallıklara denk düştüğüne ikna olur ve gündelik-sıradan olanla ilgilenen, her yere yayılabilen, kahramanca direniş mitlerini diriltmeyen veya kahraman figürlere ihtiyaç duymayan dayanışma ve direniş stratejilerinden beslenebilen[6] karşı kamusal ihtimallere kapı aralar.  

Alpar, yok sayılanların açtığı gedikleri gündeme getiriyor

Ateş Alpar, Dipten ve Derinden, 2016-2023

Judith Butler’ın toplumsal cinsiyet üzerinden okuduğu arz-ı endam etme hakkı da karşı-kamusallık tartışmasına dair bir zemin sunmaktadır, çünkü ‘olması gerektiği şekliyle dünya, normallikle kopuşları himaye etmek ve bu kopuşları gerçekleştirenlere destek ve teyit sunmak’la[7] ilgilidir. Sınırları iktidarlarca kesin olarak belirlenmiş arz-ı endam etme alanlarının dışında veya karanlık-görünmez noktalarında sıkışıp kalmak yerine, cinsel normlarca tanınmayanların ve “okunamaz” olanların ‘bir grup haline gelip birbirleriyle ilişkilerinde okunabilir hale gelmenin biçimlerini geliştirdiklerini’[8] görmeye çağırır. ‘Ortak maruziyetin’ açtığı/açacağı yoldaş diyaloglar, ilişkilenmeler… İşte muktedirin temsil politikalarına meydan okuyabilmek, onun ya da onların karşısına kuir bir dille, ifadeyle ve temsille çıkabilmek için karşı kamusallıklara ve onları inşa ederken tek merkezde toplanmak yerine hayatın içine doğru dağılabilecek programlara duyulan ihtiyacı, Butler’ın da sıkça üzerinde durduğu haklara sahip olamayanların ve yok sayılanların kurduğu ittifakların arz-ı endam etme alanında açtığı gedikleri yeniden gündeme getiriyor Dipten ve Derinden.

Ateş Alpar, Dipten ve Derinden, sergi görünümü

Alpar, kuir partilerde bir araya gelmenin bir örgütlenme zemini oluşturduğunu -hem birlikte hem de eğlenerek- ifade ediyordu, açılış konuşmasında. Kübra Uzun ise Alpar’ın fotoğrafladığı bu bir araya gelmeler için şöyle söylüyordu: “Beraber düşünüp beraber güldüğümüz, beraber ağladığımız, birlikte olduğumuz alanlar bunlar” ve birkaç kez bu eğlence ortamlarının güvenli alan imkânı sunduğuna yer verdi konuşmasında. Trans ölümlerinin arttığı, trans cinayeti faillerinin sistematik olarak korunduğu, LGBTİ+ların çok ciddi tehditlere ve fobilere maruz kaldığı, muhalif hareketlerin dahi homofobi-transfobi ile mücadelede tavizler verdiği bir dönemde, kuir gece hayatı ve o hayatın bileşenleri kurdukları kuir karşı-kamusallıklarda özgürleştirici performanslara imza atmaya devam ediyorlar. Bu performans sanatçılarının ne kadar güvencesiz koşullarda çalıştığını ya da ne çok tacize maruz kaldıklarını da göz önünde bulundurarak hesap etmek lazım imajlardaki gücü ve kuvveti. Ama tüm bunlara rağmen kendilerini, bedenlerini, arzularını yeniden keşfederken herkes için cesaretlendirici, güçlendirici bir sahne yaratıyorlar. Yönetmen Leyla Yılmaz’ın 2019 yapımı filmi Bilmemek, heteroseksist stigma karşısında açıklama yapmamanın, ‘sen nesin?’ sorgusunda bir yanıt vermek yerine, o soruların sorulmasını reddetmenin gücüne odaklanır ve aynı bilinmezlikle film sona erer. Film bu soruyu sormayı reddetmemişçesine filmin ana karakteri olan Umut’un cinsel yönelimini ısrarla soran izleyicilere yönetmenin yanıtıdır aslında: ‘Bilmiyorum’. Kuir performans sanatçılarının alaya aldıkları hem bu stigma, hem de ötesi: Irkçılık, transfobi, eril kültür ve dahası… Ama nasıl bir yanıt: Egemene onun dilinde ve söylemsel çerçevesinde yanıt vermeden ve o nefret bulutunu tümden reddederek… Bilinemezlikte bırakarak değil, kendi diliyle tüm bu kültüre meydan okuyarak… Kendilerini yok sayıp varoluşlarını görmezden gelenleri dışarda bırakan özgürlük alanları kurarak… Dışlanmışlığı ters yüz ederek… 

Diplerde daha fazla ezilmemek için

Alpar’ın imajları, kuir olasılıklara ne denli yakın olduğumuzu da düşündürüyor. Serginin ismi, Daniel Bensaid’in Köstebek ve Lokomotif isimli kitabının içerisindeki bir denemeden geliyor. Marksistlerin yeraltında nasıl örgütlendiğine ve eğlendiğine yer veren bir deneme… Sergide ise Dipten ve Derinden gelen bu sesler; Ülker Sokak’tan, Stonewall’dan, hortum Süleyman’ların karakollarından, evlerinde, iş yerlerinde, okullarında, yaşam alanlarında var olmaya çalışanların, ‘kamusal alanda arz-ı endam edişleri suçlulaştırılanların’[9] cesaretinden geliyor, en aşağıdan, en dipten, en derinden. Derinlerde kaybolmamak, diplerde daha fazla ezilmemek için…


[1] Alpar, A. (2023). “Dipten ve Derinden” sergi metni.

[2] Fraser, N. (2015). Kamusal Alanı Yeniden Düşünmek: Gerçekte Var Olan Demokrasinin Eleştirisine Bir Katkı. (Çev. Meral Özbek&Cemal Balcı). Kamusal Alan. Ed. Meral Özbek. İstanbul: Hil Yayın. s. 117.

[3] A.g.e, s. 117

[4] A.g.e, s. 119.

[5] Majewska, E. (2022). Feminist Antifaşizm Ortak Olanın Karşı-Kamusallıkları. (Çev. Münevver Çelik). İstanbul: Otonom Yayıncılık. s. 91.

[6] A.g.e, s. 129.

[7] Butler, J. (2018). Biziz, Halk! Toplanma Özgürlüğü Üzerine Düşünceler. (Çev. Ferit Burak Aydar). İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları. s. 35.

[8] A.g.e, s. 39.

[9] A.g.e, s. 36.

Daha fazla yazı yok
2024-12-03 18:00:57