Arter’in “Sesli Dizi” serisi kapsamında Melih Fereli küratörlüğündeki beşinci sergisinde, kurumun Bill Fontana’ya özel sipariş ettiği İo’nun Yeni Sesi isimli ses/video yerleştirmesinin dünya prömiyeri gerçekleşti. Fontana’nın İstanbul Boğazı’nın çeşitli noktalarında ve Şerefiye (Theodosius) Sarnıcı ile Yerebatan (Bazilika) Sarnıcı’nda gerçekleştirdiği video ve ses kayıtlarını temel alan İo’nun Yeni Sesi, sanatçının Türkiye’deki ilk kişisel sergisi olma özelliği de taşıyor. İzleyicinin zaman ve mekân algısını kuşatan ses yerleştirmesi, Grundig’in katkılarıyla, Arter’in performans salonlarından Karbon’da izleyiciyle buluşuyor.
1947’de Cleveland’da dünyaya gelen ve çalışmalarını San Francisco’da sürdüren Bill Fontana, kariyerine besteci olarak başladı ve kırk yılı aşkın bir süreyi kapsayan sanatsal üretimi boyunca sesin peşine düştü. Fontana’nın müzik üretiminin bir yolu olarak dinleme eylemini öne çıkaran yerleştirmeleri her defasında, görsel ve mîmâri ortamlara dair algılarımızla etkileşime geçmek ve onları dönüştürmek için sesi “heykelsi” bir mecra olarak kullanmasıyla sonuçlandı.
Arter’in Bill Fontana’ya özel olarak sipariş ettiği çok ekranlı ve çok kanallı yerleştirmesi İo’nun Yeni Sesi, sanatçının Türkiye’deki ilk kişisel sergisi olmasının yanı sıra bir sesin “ürettiği” imaja ve bir imajın “yarattığı” sese yönelik araştırmalarına odaklanan Acoustical Visions [Akustik Görüntüler] başlıklı serisine de önemli bir ekleme niteliği taşıyor.
İo’nun Yeni Sesi, Fontana’nın bir bölümü su altında olmak üzere, İstanbul Boğazı’nın çeşitli noktalarında, ayrıca Bizans döneminden kalan Şerefiye (Theodosius) Sarnıcı ve Yerebatan (Bazilika) Sarnıcı’nda gerçekleştirdiği video ve ses kayıtlarını temel alıyor. Fontana’nın 8 kanallı dijital kayıt cihazı, akustik mikrofonlar, hidrofonlar ve ivmeölçerlerden oluşan taşınabilir kayıt stüdyosu aracılığıyla İstanbul’da topladığı ses verilerinin “yeniden konumlandırılması”, bu seslerin gece hoparlörlerle Yerebatan Sarnıcı’nda yayınlanması yoluyla gerçekleştirildi; böylece yapının devasa boşluğundan/kubbelerinden inanılmaz bir karşılık, çok çeşitli yankılar elde edilerek sanatçının “yeni(den) ses(lendirme)” adını verdiği bir yöntemle nihai kompozisyon olarak kaydedildi.
İo’nun Yeni Sesi, Arter’in performans salonlarından Karbon’un gelişmiş teknik altyapısı sayesinde ziyaretçilerin zaman ve mekân algısını kuşatarak Boğaz’daki ve Şerefiye Sarnıcı’ndaki kayıtlara dayanılarak gerçekleştirilmiş işitsel ve görsel kompozisyonlardan oluşan duyumsal ve dinamik bir dünya yaratıyor. Ziyaretçiler Karbon’a girer girmez karşı duvarda Şerefiye Sarnıcı’ndan görsellerin yer aldığı çok büyük bir projeksiyon perdesine doğru yönlendiriliyor. Serginin bu katmanında görselliğe ilâveten, Fontana’nın Şerefiye Sarnıcı’nda yaptığı ambisonik ses kayıtları bu duvara yakın konumlanan sekiz hoparlörlük bir matris üzerinden duyuluyor. Karbon’un mîmârisine mükemmel şekilde uyarlanmış “patlamış bir küpü” andıran perdeler üzerinde sunulan imajlar ve mekânla bütünleşmiş ses çeşitliliği ise, sanatçının farklı yerlerden elde ettiği verileri hem ses hem de görüntü bağlamında araştırılmaya değer son derece büyüleyici bir mecra olan su aracılığıyla bir araya getiriyor.
İo’nun Yeni Sesi, İstanbul Boğazı’na da ismini veren İo’nun mitolojik hikâyesine atıfla adlandırıldı. İo, Yunan mitolojisinde Zeus’un karısı Hera’nın ilk rahibesi olarak kabul edilir. Zeus, İo’ya âşık olur ve onu Hera’nın gazabından korumak için beyaz bir ineğe dönüştürür. Hera’nın intikam almak için kendisine musallat ettiği at sineğinden kaçmaya çalışırken sürekli yer değiştirmek zorunda kalan İo, İyonya Denizi’ni aştıktan sonra İstanbul Boğazı’nı da yüzerek geçmesiyle boğazın “sığır geçidi” anlamına gelen “Bosphorus” ismini almasını sağlar.
Grundig markasıyla, Arter’de sergilenen eserin daha fazla sanatsevere ulaşmasına katkı sağlamaktan büyük mutluluk duyduklarını ifade eden Arçelik Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Akın Garzanlı, konuyla ilgili, “75 yılı aşkın köklü mirasa sahip Grundig; kalite, sürdürülebilirlik, estetik ile tasarım ve teknolojiyi bir araya getiriyor. Grundig markasının en önemli değerleriyle örtüşen bu kıymetli serginin bir parçası olmak, bizler için çok büyük bir anlam ifade ediyor. Bill Fontana, eserleriyle içinde bulunduğumuz dünyayı ve çevreyi en derinlerimizde hissetmemizi sağlayan bir sanatçı. Grundig çevre duyarlılığı ile öne çıkan, geliştirdiği teknolojilerle doğayı ve kaynakları koruyarak geleceğin evlerini tasarlayan bir marka. Grundig ile ‘It Starts at Home’ diyoruz. Daha iyi bir gelecek evde başlar. Değerlerimizi, çevre bilincini ilk öğrendiğimiz yer evimiz. Sanata yaklaşımımızın kökeninde de evde edindiğimiz değerler yatıyor. Grundig markamızın, ses ve görüntü teknolojileri alanında çok güçlü bir mirası bulunuyor. Bill Fontana’nın İo’nun Yeni Sesi isimli ses ve video yerleştirmesi de görsel ve işitsel sanatlar arasındaki etkileşimleri ziyaretçilerle buluşturarak sıradışı bir dinleme ve izleme deneyimi yaşatıyor. Grundig olarak Arter’in çağdaş sanatı daha görünür kılma ve teşvik etme misyonunun destekçisi olmaktan büyük bir gurur duyuyoruz,” açıklamasını yapıyor.
Melih Fereli: “Karşınızda Şerefiye Sarnıcı’nın görselleri, diğer beş yüzeyde ise boğazda çekilmiş görseler ve boğazda kaydettiğimiz seslere Yerebatan Sarnıcı’nın mekân olarak cevabıyla karıştırılmış bir ses heykeli dinleyeceksiniz”
“Bu eserde dikkatimizi çeken, insanın çok hoyrat bir şekilde kendi yaşam ortamını tahrip ediyor olması. Ve su bunların en başında gelen unsurlardan bir tanesi. Dolayısıyla dikkatli davranmazsanız eğer, suyun o iki kutuplu halinden her tarafı tahrip edecek gücünü gösterdiği kutbunu da esasında görebilirsiniz. İo’nun Yeni Sesi’nde de şöyle bir şey yaptık. Biz insan olarak kendi ortamımızdaki yaşamsal unsurların çok çabuk elimizden gidebileceğini unutuyoruz. Dolayısıyla hayatın kırılganlığına bir şekilde işaret etmemiz gerekiyor ve bu kırılganlığa da su üzerinden hareket ediyoruz, karar veriyoruz…
İçeriye girdiğinizde şöyle bir şey göreceksiniz. İçeride bir küp hayal ediniz ve o küpü Yerebatan Sarnıcı gibi bir sarnıç olarak kabul ediniz. Ve boğazın sularının, tabii ki çok yoğun olması nedeniyle o sarnıcın bu suları taşıyamayacağını düşününüz. Dolayısıyla basınçla patladığını hayal ediniz. Bir küpün altı yüzünün mekân içerisinde dağıldığını göreceksiniz. Karşınızda Şerefiye Sarnıcı’nın görselleri, diğer beş yüzeyde ise boğazda çekilmiş görseler ve boğazda kaydettiğimiz seslere Yerebatan Sarnıcı’nın mekân olarak cevabıyla karıştırılmış bir ses heykeli dinleyeceksiniz. Görsellerle sesin bir manzumesiyle karşı karşıya kalacaksınız.”
Bill Fontana: ” “Tutulma tekrar ne zaman olur?” diye sordum. 5.000 yılda bir olduğunu öğrendiğim o an sanki kâinatta her şeyin birbirini tekrar ettiğine ve aslında zamansız olduğuna tanıklık ettim”
“İstanbul’da bulunmaktan son derece mutluyum ve bunun için kendimi ayrıcalıklı hissediyorum. 2017 yılından beri bu proje üzerine çalışıyorum, bu İstanbul’a dördüncü seyahatim. Ses bağlamındaki çalışmaları aslında zamansız olarak görüyorum. Bir başlangıcı ve sonu olmayan bir süreç gibi. Ses döngülerindeki zamansızlığı Avusturalya’da yaşadığım ve çalıştığım dönemlerde deneyimledim. Avusturalya’da güneş tutulması anında kuşların hep birlikte hareket edip aynı sesleri çıkardıklarını gördüm. Yağmur ormanlarındaki bu tutulmada bütün bu kuşların söylemek istediği bir şeyler vardı. Aniden karanlık çöktüğündeyse yağmur ormanı tamamen sessizleşti. Bu tutulmadan sonra bir bilim adamına, “Tutulma tekrar ne zaman olur?” diye sordum. 5.000 yılda bir olduğunu öğrendiğim o an sanki kâinatta her şeyin birbirini tekrar ettiğine ve aslında zamansız olduğuna tanıklık ettim. Bu bağlamda da her şeyin zamansız olduğu inancına vardım. İstanbul’daki bu çalışmaya da beni nehirlerin, denizlerin, okyanusların zamansızlığı itti. İstanbul’da denizin altında ivme ölçerler, ses sensörleri kullanarak bu çalışmayı yaptım. İstanbul Boğazı’nın, İstanbul’un ruhunu temsil ettiğini düşünüyorum. Özellikle boğazın haricindeki sarnıçların da bu bağlamda çalışmamda önemli bir yer tuttuğuna inanıyorum. 2019 baharında İstanbul’a geldiğimde taşınabilir stüdyomla yaptığım kayıtlar sonrasında sarnıçların ne kadar tınısal özellikleri olduğunu, adeta bir tapınak görevi gördüğünü anladım. Karbon’a girdiğiniz zaman sarnıçlarda ve İstanbul Boğazı’nda aldığım kayıt ve seslerin duvar boyutunda yansıtılmış perdelerde gösterilmiş olduğunu göreceksiniz.”