Corona günlerine Aldous Huxley’nin 1932 yılında yayınlanan “Cesur Yeni Dünya”sı üzerinden distopik bir bakış…
“Tabii liberalizm, şarbondan ölmüştü, ama yine de işler zor kullanarak yürümüyordu.
“Lenina kadar dolgun sayılmazdı. Ah evet sayılmazdı.”*
Aldous Huxley’nin 1932 yılında yayınlanan “Cesur Yeni Dünya” kitabı neredeyse tüm sorunların çözüldüğü bir yeni dünya konu almakta. Kitap merkez, periferi ve yabanda yaşayan insanların davranışlarına dair ayrıntılı bir düşünsel analiz sunuyor. İnsanların endüstriyel olarak üretildiği ve üretilirken kullanılan malzemelere göre sınıflandırılmaları, ortaya çıkacak kargaşaları çıkmadan çözümlemiş. İnsan davranışlarının kontrollü olarak üretildiği ve dışarıdan hazır verildiği bu dünyada da sorun çıkaranlar oluyor ama sorunları çıkaran insanlar, kusurlu ya da defolu olarak kabul edilip adalara, periferiye gönderiliyor.
Bu dünyada sadece bir grup insan üreyerek çoğalıyor ve bu insanlar da vahşi birer hayvan olarak nitelenip yabanda elektrikli tel örgüler arasında tutuluyor. Katı bir biyolojik kast sistemine göre sınıflanan insanlar birbirinden kesin sınırlarla ayrılmış ve iç içe yaşamaları imkansız hale gelmiş. Bir kara ütopya olarak tasarlanan “Cesur Yeni Dünya” hâlâ güncelliğini korumakta ve insan davranışlarının birer iktidar pratiği olarak ele alınmasında sürekli referans gösterilmekte.
Kamu kurumlarının belirlediği yoğun bir propaganda hali
Küresel bir salgına dönüşen Corona (Covid-19) virüsü tüm dünyanın tek gündemi… Sokağa çıkma yasakları, karantinaya alınan insanlar, besin stoklayanlar, karaborsanın yeniden yükselişi, tıbbi müdahalelerin tartışılması, bilim insanlarının aşı üretmede bir tür yarışa girmeleri ve en önemlisi de dünya hükümetleri olarak nitelenen kuruluşların finansal ve insanı yardım için harekete geçmeleri ilk etapta sıralanabilecek küresel söylemler listesi. Hükümet yetkilileri, sağlık görevlileri, güvenlik güçleri ve aile büyükleri ortak bir dil etrafında toplandı ve herkesin evde kalmasını telkin etmekte.
İptal edilen kültürel sanatsal etkinlikler, ziyarete kapatılan müze ve galeriler, ara verilen okullar ve ikinci bir emre kadar kapatılan eğlence mekanları v.b. uygulamalarla insanların bir araya gelmeleri engellenmeye çalışılıyor. Alınan önlemler, insanların evde kalmaya sevk ederken, hastane, askeri bölgeler, polis merkezleri, ceza evleri ve fabrikalar yeni toplanma alanlarına dönüşmekte.
Bu söylem bombardımanı içinde kişisel olan artık politik olan değil de toplumsal düzen içinde neredeyse kendiliğinden bir ihmal edilme noktasına çekildi. İnsanlar için önemli olanın artık kamu kurumlarının belirlediği ve hoparlörden sürekli telkin edildiği bu yoğun propaganda hali gündelik olanın bir parçası haline geldi. Doğanın, sokağın ve kamusal mekanların yeniden düzenlendiği, insanların yaşam alanlarının ev ile sınırlanması (tüm bu düzenlenmelerin kamu yararı denilerek tartışılmadan uygulanması) yeni güvenlik politikalarının sınırsızlığını ve liberalizmin sonunu gösteriyor.
İktidar söylemi ve gündelik olan
“Mükemmel!” diye heyecanla çığlık attı Fanny. Lenina’nın cazibesine, asla uzun süre karşı koyamıyordu. “Ne kadar dayanılmaz, tatlı bir Malthus kemeri!” ”Bunların yanında, bir de Geçmiş’e karşı bir kampanya başlatıldı; müzeler kapatıldı, tarihî anıtlar havaya uçuruldu (şansımıza çoğu zaten Dokuz Yıl Savaşları’nda yerle bir edilmişti); ve F.S. 150 yılından önce yayınlanmış tüm kitaplar yasaklandı.” ”Kesinlikle ben de böyle bir kemer edinmeliyim,” dedi Fanny.”**
Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya’da iktidar söylemi ve gündelik olanı birbirinden ayırmaz aksine aynı anda sunar. Genç iki kadının (Lenina ve Fanny) erotik bir geceye hazırlandığı dakikalarda, Mustafa Mond, dünyada olan bitenleri ve neden öyle olduğunu anlatır. Kişisel olan “duygulanım” üzerinden sunulurken, iktidar “imge” üzerinden kurulur ve söylem üzerinden gündelik olana eklemlenir. Lenina’nın heyecanına karşılık, Mustafa Mond’un tekdüze söylemi, evrensel bir yasanın mutlaklığı kisvesine bürünür. Aynı anda cereyan eden bireysel duygulanımlar ve toplumsal söylemler kitap içinde bir kolaja dönüşür. Bireysel minör anlatı, toplumsal majör anlatı içinden kendiliğinden önemsizleşir.
İktidar ve kişisel olanın bir arada sunumu kitap içinde bir uyumsuzluk gibi görülse de Huxley, bu iç içe geçememe halini sürdürerek kişisel olanı toplumsal olan içinde eritir ve yok olma sınırına çeker. Şık bir kemerin, tüm insanların ortak ihtiyacı olan söylem karşında artık bir şansı kalmamıştır. İktidar imgesinin biricik imgeye dönüşmesi ile sonuçlanan ütopya artık korkunç bir karabasan gibi gündelik olanı yutması ile sonuçlanmış ve herkesi aynı söylem içinde birleştirmiştir. İktidar nihai hedefine ulaşmıştır, gündelik olan artık iktidarın söylemidir.
* Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya, çeviri: Ümit Tosun, s.71 (İthaki Yayınları, 2013)
**a.g.e. s. 73