XV. yüzyılın sonlarında, II. Beyazıt’ın iradesiyle, Pera bağlarında bir saray mektebi kurulmuş. İnşa tarihi belli olmasa da padişahın cülus yılı olan 1481’le anılan Galata Sarayı tarihi böyle başlıyor. İstanbul’da beş asrı aşkın süre boyunca işlevi ve yeri değişmemiş tek kamu kurumu olarak nitelendirilebilecek olan, bulunduğu semte adını vermiş, doğurduğu kurumlarla da adını dünyaya yaymış Galatasaray’ı konu alan birçok sergi düzenlendi bu yıl. Bunların son ikisi Pera Müzesi ve İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde aynı gün, 14 Eylül’de açıldı. Sergilerden biri geçmişe, biri bugüne ve geleceğe bakıyor. Çelenk Bafra’nın küratörlüğündeki Mektep Meydan Galatasaray, Pera Müzesi’nin üçüncü katında, bu tarihi okula güncel sanatlar penceresinden bakarken, İAE’deki arşiv sergisi Batıya Açılan Pencere, son 150 yıla odaklanarak Galatasaray Lisesi’nin tarihini deşifre ediyor.
Kurumsal köklülük açısından 150 yıllık geçmiş de ayrıca anlamlı; çünkü XIX. yüzyılın ortalarından itibaren batılı eğitim standartlarının benimsendiği pilot uygulamaların merkezi olan, askeri ortaokul ve tıbbiyeye dönüşen, Fransızca tedrisat ve batı normlarının eğitim sistemine eklemlenmesi gibi öncü denemelere sahne olan, Galata Sarayı’ndaki eğitim kurumları, 1868 yılında kalıcı bir kurumsal kimlikle yapılanarak halen Galatasaray Lisesi olarak eğitim veren ilk liseyi ortaya koymuş.
150 yıl önce imparatorluk halklarına eşit eğitim hakkı sunarak, laik eğitimin de ilk örneği sayılabilecek olan bu okul, 1871’den beri verdiği mezunlarla bir eğitim geleneği ve cumhuriyet idealine önemli bir kültürel birikim de katmış bir kurum. Sergilenen belge, obje ve görsel malzemelerle birlikte aktarılan bilgilerden çıkan sonuç, bu kurumun daha ilk elli yılında çoğunlukla kendi mezunları tarafından yönetilmeye başladığı, sporun eğitime katılmasıyla kulüpleşmenin teşvik edildiği, mezunları arasındaki dayanışma ve kurumla ilişkilerin dernekleşerek sürdüğü, entegre öğretim arayışlarına girişildiği ve sürdürülebilir bir camia dayanışması yarattığını gösteriyor. Son yüz yıl boyunca da bu gelenekler sürdürülerek genellikle yaşam boyu süren kurumsal aidiyet doğurur hale gelmiş.
1918 yılında ellinci yılın kutlandığını belgeleyen kitap ve 1968 yılında yapılan yüzüncü yıl kutlamalarını anlatan film, Galatasaray Lisesi’nin elli yılda bir geçmişine etraflı bir bakış attığını gösteriyor. Sergi bu bağlamda üçüncü elli yıllık zaman dilimine de vurgu yapıyor.
Serginin son durağındaki grafik pano ise bu kurumdan zaman içinde bir spor kulübü, dokuz mezunlar derneği, iki vakıf, sekiz yurt dışı sivil toplum örgütü, bir uluslararası kuruluş, bir ilkokul ve bir üniversite doğduğuna işaret ediyor ki, kamuya ait bir orta öğrenim kurumu için oldukça görkemli bir karne olduğu söylenebilir.
Beyoğlu’nun tek yeşil alanı
Sergi, kurumsal belleğe ve görsel mirasa sahip çıkma bakımından da Galatasaray’ın bir fark yarattığını gösteriyor. Popüler mezunlarından bir kısmının belirtildiği video da yetiştirdiği insan profilinin zenginliğine işaret ediyor. Aktarılan tüm bilgiler arasındaki bir ayrıntı ise özellikle dikkat çekici: “II. Beyazıt’ın bir orman içinde kurduğu mektep, 600 yıldır Beyoğlu’nda kalmış olan tek yeşil alanı koruyor.”
Eğitim sisteminin sıkça tartışıldığı bir dönemde, her dönem başarısını kanıtlamış bir kurumun tarihiyle böbürlenmek yerine özerk statülerle devlet okullarının nasıl kurumsallaşabildiğine dikkat çekiyor olması, tasarımındaki özgün dil kadar önemsenmesi gereken bir önerme.
* Küratörlüğünü İzzeddin Çalışlar‘ın, tasarımını Pattu‘nun yaptığı “Batıya Açılan Pencere: Galatasaray Lisesi’nin 150 Yılı (1868-2018)” sergisi 23 Şubat 2019‘a kadar İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nde gezilebilir.