Yeni medya ve teknolojinin olanaklarının sanatla bütünleştiği bir çağdayız. Artık sosyal medya aracılığıyla kimliğimiz şekillenir ve dönüşürken tüm bu süreç sanat eserlerine de yansıyor. Birbirinden farklı disiplinlerde üretim yapan sanatçılar her defasında meseleyi farklı açılardan ele alıyor. Bu anlamda en güncel örnek ise, Borusan Contemporary’de geçtiğimiz hafta ziyarete açılan “Mika Tajima: Esir” sergisi. Japon-Amerikalı sanatçı Mika Tajima, dijital bilgiyi malzeme olarak kullanırken, karar ve duygularımızı şekillendiren güçlerle ilgili esaslı bir sorgulamaya girişiyor…
İstanbullu sanatseverler Mika Tajima’nın çalışmalarıyla 2016’da, Unkapanı İMÇ’de faaliyet gösteren, bağımsız sanat mekânı 5533’deki “Duygu Topluluğu” adlı sergisinde tanışmıştı. Tajima’nın Wi-Fi bağlantısı kurabilen ışık yerleştirmesi, Twitter’da ifade edilen sevinç, üzüntü, kızgınlık gibi ruh hallerine göre farklı renklere bürünüyordu. Dünyanın önde gelen akıllı şehirlerinden, Güney Kore’deki New Songdo’da yaşayan insanlar tarafından atılan her tweet, sanatçının çalışmasının konusu haline gelmişti. Tajima bu vesileyle, neo-liberal iktidar aygıtının insanların tepkilerini sokaklarda, barikatlarda değil, sosyal medyada rahatlıkla manipüle etme olanağı bulduğunu ifade ediyordu.
Borusan Contemporary’deki sergiyi ise, bu perspektif kapsamında yorumlamak, sanatçının eserlerine yüklediği anlamı belirli çerçeveye oturtabilmek açısından daha makul olabilir. Küratör Margot Norton, sergi başlığını “Aether” olarak belirlemiş ve Türkçeye “esir” olarak çevrilirken bu kelimenin bildiğimiz “tutsak, hükümlü” anlamında kullanılmasından korkmuş. Norton ve Tajima’ya göre başlık, elle tutulamayan bir maddeyi ifade ediyor. (eter, lokman ruhu?) Bu bağlamda maddesiz ama ölçülebilir olan teknoloji ve veri de hayatımıza nüfuz ediyor…
Ses dalgalarından meydana gelen kumaş resimler
Perili Köşk’ün dördüncü ve ikinci katına yayılan sergide Tajima’nın 6 eseri bulunuyor. Bana kalırsa sergiyi dolaşmaya üst kattan başlamak, eserleri anlamlandırma aşamasında daha çok katkı sunuyor.
Sanatçının 2012’den bu yana üzerinde çalıştığı, üç parçadan oluşan “Negatif Entropi” serisi akustik veriyi soyut kompozisyonlara dönüştüren kumaş resimlerden oluşuyor. Etkileyici olan ise, her üçünün de ayrı bir konusu olması. Ünlü bir Japon çevirmenin sesi, delikli kartlar üreten teknisyenin çıkardığı sesler, dünyanın farklı yerlerinde bilgisayar altyapısı sağlayan Dijital Okyanus’un ambiyans sesleri… Tajima, üç sesi de dijital görüntülere çevirmiş, daha sonra tüm bunları 1804’de üretilen Jakar tezgahında dokuma aşamasına geçmiş. Jakarlı dokuma, veriyi kodlayarak depolama ve tekrar kullanmaya imkan veren ilk sistem olarak kabul ediliyor. Birçok tarihçiye göre bu, bilgisayarın atası olarak kabul ediliyor.
İstanbul’un ruh hali ampullere yansıyor
Negatif Entropi serisiyle aynı katta yer alan “Meridyen” yerleştirmesi, sanatçının 2016’daki ışık yerleştirmesinin farklı bir versiyonu gibi. Tajima kullandığı özel bir dilbilgisi programı aracılığıyla, İstanbul’daki Twitter kullanıcılarının iletilerini ampullere yansıtıyor. Renkler ruh haline göre değişim gösteriyor; nötr bir duygu varsa ampuller beyaza, mutlu, güzel haberler söz konusu ise pembeye, insanlar öfke kusuyor ise ortam kırmızıya dönüyor. Hislerle ilgili toplanan tüm bu veriler, ortamın interaktif bir şekilde tecrübe edilmesine olanak sağlıyor.
İkinci katta yer alan “İnsan Sentezi”, isimli video yerleştirmesi, Meridyen çalışmasıyla bütünsellik meydana getiriyor. Sanatçı bu çalışmasında da aynı şekilde Twitter akışına dayanan bir algoritma kullanıyor. Tüm veriler işleniyor, toplu duyarlılıklardaki gelecek trendleri tahmin ediliyor. Videodaki dumanın şekli, hızı ve rengi bu veriye göre belirleniyor.
Mekanlar insanları nasıl manipüle eder?
Serginin giriş kısmında, yani ikinci katta ziyaretçileri altın kaplamalı jakuzi püskürtücülerinden basınçlı hava çıkaran “Güçlü Dokunuş” isimli bir düzenleme karşılıyor. Hava üfleyen tüm boşluklar insan elinin simetrisine ve enerji noktalarına göre dizayn edilmiş.
Aynı bölümde yer alan “Sosyal Sandalye” ise “modern” mimariyle doğrudan bağlantılı olması açısından oldukça dikkat çekici. Ahşap ve jakuzi başlıklarından meydana getirilen eser, yapay mekanların insan aktiviteleri üzerinde nasıl etki sahibi olduğunu ifade ediyor. Resmi kurumlar tarafından tahsis edilen mekanların, ister çalışma ortamları, ister kamusal alanlar, isterse de White Cube’lar olsun, sorgulanabilirliğine dikkat çekiyor. Tajima, 60 yılı aşkın süredir faaliyet gösteren tasarım şirketi Herman Miller’la, ki geçmişteki çalışmalarında da sık sık başvurur, ilintili olarak aynı çatı altında çalışan ancak birbirinden koparılmış, yabancılaşmış insanların çerçevesini çizer.
Özetlemek gerekirse, Mika Tajima, çalışmalarında, gerek endüstriyel üretim gerekse politikanın her aşamasında maruz kalınan tektipleştirme ve standardizasyon süreçlerine değinerek mevcut global ivmeyi özetleyen modern bir bakış açısı yaratıyor. Sanatçının eserleri günceli yakalamak açısından ufuk açıcı, Kassandra misali de uyarı görevini sonuna kadar üstleniyor. Hem de çok uzak olmayan bir gelecek adına.
Perili Köşk’teki diğer taze sergi ise Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu’nda yer alan eserlerden bir seçkiyi sanatseverlere sunan “Alacakaranlık”. Her iki sergiyi de 19 Ağustos tarihine dek izleyebilirsiniz.
NOT: Sergiler yalnızca cumartesi ve pazar günleri ziyaret edilebiliyor. (10:00, 19:00) Giriş ücreti: Tam: 10, indirimli: 5 TL (12 yaş üstü öğrenciler, öğretim görevlileri, 60 yaş ve üzeri ziyaretçiler)