Özgürlük, merhamet, yaşamın kutsallığı, insan hakları soyut kavramlardır. Her ne kadar herkesçe aşağı yukarı mutabık olunan anlamları olsa da gerçek anlamlarını her zikredildiklerinde, zikreden kişinin zihninde bulurlar. Biz onlara inanmayı sürdürdüğümüz sürece var olurlar ve onları her ne şekilde görmek istersek o şekle bürünürler. İnsanlık en eski tarihlerden beri mitlerle yaşamıştır. Antik Yunan ve Roma mitlerini, Kuzey efsanelerini bir masallarmışçasına (ki öyledirler) büyük bir keyifle dinleriz; ne var ki “insanlığın” ve “insan haklarının” da bu mitlerden bir farkının olmaması, bizim için kavranması güç bir durumdur. Adını Blood Mary (Kanlı Meryem) efsanesinden alan ve ötenazi tartışmasını bir kez daha gündeme taşıyan Kanada dizisi Mary Kills People da bu mitlere birçok farklı bakış açısı olabileceğini gözler önüne seriyor.
Ötenazi uygulamasının popüler kültürdeki en meşhur figürü, You Don’t Know Jack filmiyle bilinirliği artan, Jack Kevorkian olsa gerek. Amerikan hükümetine göre insanlık dışı bir uygulama olan ötenazi, Michigan’lı doktor için son derece doğal bir insan hakkıdır. Yasalara ve mahalle baskısına karşı gelerek bir doktor olarak yapması gerektiğine inandığı şeyi yapar; ölümcül safhadaki hastalarına, ipi kendilerinin çekmesi kaydıyla, ötenazi uygulaması kapsamındaki kimyasal maddeleri kullanarak intihar etmelerine yardım eder ve acılarını sona erdirir. 1999 yılında bir hastasına kendi eliyle yaptığı enjeksiyondan ötürü cinayetle suçlanmadan önce kendisine yöneltilen en büyük suçlama tanrıyı oynamaktır.
Katilin suçunu itiraf ettiği bir cinayet vakası karşısında kanımız donar; ama çileden çıkmayız. Suçlu, hafifletici ya da sempati yaratacak sebepler/argümanlar ileri sürmeye çalışabilir ama en nihayetinde bir katil olduğunun bilincindedir. Jack Kevorkian bütün Amerikan halkının gözü önünde bir hastasının kanına ölümcül dozda kimyasal madde enjekte ettiğinde, kendince, bir doktor olarak yükümlülüğünü yerine getiriyordu. Bu kavramsal kırılma, tam da Püriten kesimin çileden çıkmasına sebep olan şeydi; onlara göre, bir doktorun hiçbir maddi ya da manevi çıkarı olmayarak hastasının yaşamına görev kisvesinde son vermesinin tek açıklaması, bu kişinin kendini tanrı yerine koyması olabilirdi.
Mary Kills People‘da ise öykü daha farklı işliyor. Doktor Mary Harris görev tanımı insanları yaşatmak olsa da ölmek üzere olan hastalara yardımcı olmayı seçen bir ölüm meleği. Bu işten manevi anlamda tatmin olduğuna şahit oluyoruz ancak ekstra kazanç da sağlıyor. You Don’t Know Jack‘in argümanı, Mary Kills People’ın yaratıcılarının elinde sönüyor. Çünkü hastalarına ötenazi hizmetini on bin dolar karşılığında sunan Mary ve ortağı Desmond’ın aksine, tanrı ödeme talep etmez. Bu durum, kesinlikle bu ikilinin çaresiz insanlara yardım etmek gibi yüce amaçları olmadığı anlamına gelmese de dizide sıkça tekrar edilen “tanrıyı oynamak” temasını geçersiz kılıyor. Para gerçeği, bu hizmeti bir lütuf olmaktan çıkarıyor. Felsefi bir derinliğe sahip olma potansiyeli olan alt metni işlemedeki başarısızlığına rağmen 2017 tarihli dizi, ana karakteriyle son derece ilgi çekici.
Gündüz Güzeli mi yoksa bir kahraman mı?
Dr. Mary Harris dış dünyaya genç, çekici ve kariyerinde başarılı bir doktor olarak görünüyor. Gelgelelim ailesinden ve yakınlarından saklamak zorunda olduğu karanlık bir yüzü vardır; yasa dışı bir şekilde ötenazi uygular. Dış dünyadan sakladığı işi tartışmalı olduğundan bir Gündüz Güzeli mi yoksa bir kahraman mı olduğuna karar veremediğimiz Dr. Harris hakkında emin olduğumuz tek şey, müthiş bir ikircime(suspense) sebep olan karmaşık bir ağın tam ortasında yer aldığı ve bu ikircimin yükseldiği her noktada paçayı zekası ve çekiciliğiyle kurtardığıdır. Ayrıca, hem hastalarını ölüme yollarken hem de olaylar karmaşıklaştığında kaybetmediği soğukkanlı tutumu, çekiciliğine tekinsiz bir boyut katar.
Mary’nin ortağı Desmond, Mary gibi soğukkanlı olmasa da en az onun kadar ilgi çekici bir karakter. Alkollüyken ameliyata girmesi dolayısıyla lisansını kaybetmiş eski bir plastik cerrahtır. Mary’nin yasa dışı olarak yaptığı işi duyunca da onunla ortak olur; ne var ki Mary’den farklı olarak bu işi para için yaptığını söylemekten çekinmez. Olayların akış yönüne majör bir etkisi olmasa bile, Desmond gibi rahat tavırlı, espritüel ve dobra bir karakterin varlığı dizinin atmosferine bir kara mizah havası katıyor.
İlginç karakterleri, bir-iki falso vererek de olsa işlediği enteresan argümanı ve girift olay örgüsünün suspense yaratmadaki başarısıyla Mary Kills People, Breaking Bad ve Better Call Saul hayranlarının kaçırmaması gereken bir dizi. Umuyoruz ki ikinci sezonun geleceği yönündeki iddialar söylentiden ibaret değildir.