A password will be e-mailed to you.

Tarihsel ve doğal mirası ile bir dünya mirası olan Adalar, günümüzde daha önce görülmemiş ölçekteki sorunlarla karşı karşıya. Adalar’ın geleceği tehdit altında. İnsani değer taşıyan bütün birikimleri, küçük üreticileri, esnafı, binlerce yıllık deneyimlerin örneği olan kültürel mirası, doğası, hafızası… Adalar’da değerli ne varsa hepsi yok edilme tehdidi altında. Adalar tek boyutlu ve katılımcı olmayan kamu işleyişleriyle, korunmak şöyle dursun, kaybediliyor. Ayrıcalıklar üzerinden kamu faaliyetlerine güç devşiren neo-liberal bir mantığa teslim oluyor.

Bu yönetim modeliyle Adalar’ın bir geleceği yok!

Yalnızca Adalar’ın değil, kendi bulunduğumuz ölçekte yönetim modelini değiştirmeye dönük bir gayretlerimiz, çabalarımız yoksa, ülke ölçeğinde de artık bir hukuk yönetiminde yaşama imkanımız yok!

Anestezik olmayan bir katılım modeli için çağrı:

Otoriter topluluklarda yöneticiler sorunlardan, faillerden değil, sorunları dile getirenlerden rahatsız olur. İfade özgürlüklerini engellemek isteyenlerin kullandıkları yöntemlerden biri de sorunları ve çözümleri dile getirenleri dışlamaktır. Bu nedenle kavga etmeden ama düşüncelerimizden de taviz de vermeden konuşabilmenin yollarını bulmalıyız! Bunun için önce özgür bir tartışma ortamı yaratmalıyız. Kavga etmeden, kimseyi dışlamadan, ama ifade özgürlüğünden de taviz vermeden!

Provokasyon yaratmalıyız!

İktidar sahiplerinin sorun olarak görmediği konuları sorun olarak görmeliyiz! İktidar gücüyle, araçsal bir yaklaşımla bizi uyuşturmaya çalışan bütün girişimleri, yetersizlikleri sorgulamalıyız!

Evet, bize “İyi çocuklar” olarak sunulan fırsatları, ayrıcalıklı katılım yöntemlerini, dikte edilen iktidar paylaşım modellerini reddetmeliyiz! Zihnimizi bağımsızlaştırmak için düşüncelerimizi, tanıklıklarımızı ayrıcalıklarımızı kaybetme korkusu yaşamadan paylaşmalıyız!

“İyi Çocuklar olun, sorun çıkarmayın” diyenlerin yüzüne şunları haykırmalıyız: Sorun çıkarmamak için Adalar’ın geleceğinin (göz göre göre) yok edilmesine seyirci kalabilir miyiz? Buna hakkımız var mı?

Planlama gibi çok boyutlu, içine sivil toplumu alması ve deneysel ve farklı dinamiklere açık olması gereken bir kurgunun kapalı kapılar ardında yapılmasını kabul edebilir miyiz? Böyle bir katılım modeline seyirci kalma hakkımız var mı?

Kararlara, planlara sivil aktörlerin katılabilmeleri için müteahhit olmaları (ve teknik şartnamelere göre hazırlanan plan ihalesini almış olmaları) gerekiyor. Bağımsız kişi ve kuruluşlara tanınan rol ise ara sıra toplantılar düzenlemek, belki “istemezukçular” damgasını yemeye razı olarak “biz karşıyız” demek! Bu dayatmayı, haksızlık yaratıcı, insanların geleceğini karartıcı bir katılım modelini kabul etmiyoruz!

Açık olarak söyleyelim bildiğimiz “anestezik” yöntemlere sığınarak bu meseleyi geçiştiremeyiz. Köhnemiş her şeyi, bütün teknikleri, kimliklerimizi, deneyimlerimizi… bildiklerimizi, yaptıklarımızı her şeyi gözden geçirmeliyiz! Bu gözden geçirmeyi yapmadığımız sürece, gelişmekte olan tehdidi görmezden gelmiş oluruz!

Söz söyleme imkanlarına sahip (başkaları adına doğruları bilen) insanlar olarak, kendi bilgisi ve yaptıkları şeyler üzerinden başkalarını işaretsizleştirmeye çalıştığımız (ve izlerini silmeye dayanan teknikler kullandığımız ve sorunların nedenlerini anlamak için çaba göstermediğimiz) sürece bu gidişin iyileştirilmesinin mümkün olmadığını kendimize söylemeliyiz.

Demokratik işleyişlerden yoksun, fragmantasyonu içine almayan, öznellikleri dışlayan, sivil toplumu, canlıları, cansızları “Özne” olarak değil, “Nesne” olarak tanımlayan, katılımı engelleyen yönetim modeline hayır demeliyiz. Bu modelle sivil toplumun aktif olarak sürece katılma imkanı yok. Bu eşitsiz, anayasal vatandaşlık hukukuna aykırı katılım modelini kabul etmiyoruz! Eğer bu yönetim modeli değişmezse, herkes emin olsun ki Adalar için bir gelecek yok! Elindeki bütün değerleri yok edecek, gelecek kuşaklara hiçbir şey, hiçbir gelecek bırakmayacak!

adalar

Bugüne kadar neleri talep ettik?

1. Koruma Planları kademeli olarak, kurumsal kapasiteler kullanılarak ve sistemli bir şekilde tartışmaya açılsın: Kent Konseyi kamuoyunun sürece katılımı ve izleme işlevini yerine getirsin. Planlar STK’lar ve uzmanlarla birlikte kamuoyuna tanıtılsın ve tartışmaya açılsın. Katılım konusundaki yaklaşımdan başlayarak, yöntemsel sorunları, müktesebatla ilgili uyumsuzlukları ve alternatifleri tanıtılsın.

2. Kültür mirasının korunması için Kent Konseyi bünyesinde Amsterdam’daki “Stads Herstel” ya da Marsilya’daki Atelier du Patrimoine gibi, uzman STK’lara açık benzeri bir organlaşma oluşturulması tartışılsın. (Bu tip restorasyon, yeniden işlevlendirme, finansman kuruluşlarının, misyon odaklı örgütlerin dünyanın her yerinde çok çeşitli örnekleri var. Ancak bugünkü katılım modeliyle değil, bağımsız olması sağlansın, iktidara bağımlı bir Konsey ya da KUDEB gibi olmamalı.)
Bu tür organlaşma için örgüt temsilcileri kültür misyonları aracılığıyla Adalar’a davet edilsin, deneyim paylaşımı sağlansın hatta yerel yönetimle anlaşma yapılsın. (Bu öneri Adalar‘da düzenlenen toplantılarda Belediye Başkanı’nın imzaladığı İstanbul Sözleşmesi’nde açık olarak yer alıyor.) Konsey’in ilk toplantılarında dile getirildiği gibi.

3. Adalar’daki risk altındaki miras için birçok uluslararası proje başvurusu imkanları geliştirilsin. Kent Konseyi, bu çağrıları yayınlayarak, uluslararası kuruluşlar da dahil olmak üzere başvuru imkanlarını kolaylaştırsın. Bu kolaylaştırma, kimseye ayrıcalık yaratmadan uzman STK’lar aracılığıyla yapılsın.

3. Türkiye’de de İl Özel İdaresi eliyle ödemiş olduğumuz emlak vergilerinden ayrılan ve yerel yönetimler aracılığıyla kullandırılan teşvikler var. (Bunlar karanlıkta ve kapanın elinde kalıyor.) Kent Konseyi grubu Belediye ile işbirliği yaparak bu konuda katılımı genişletici rol alsın, programın amaçlarına göre gerçekleşmesi, tanıtılması ve başvuruların kolaylaştırılması için STK’lar ile bir arayüz oluştursun.

4. Emlak vergisi muafiyeti koruma politikasının en önemli ve en somut araçlarından biri. Ancak bugün yasanın amacına aykırı uygulamalar var. Yasanın amacına göre uygulanmaması nedeniyle korumanın hukuki gerekçesi çiğneniyor. Kent Konseyi, Belediye ve uzman STK’lar ile iş birliği yaparak, bu konuda halkı bilgilendirsin, iyi uygulamaların teşvikini sağlasın.

5. Uzman STK’ların proje yönetiminde yer aldığı, Avrupa Komisyonu kriterlerine göre bir “Yerel Proje Ofisi” oluşturulsun. Bunun nasıl yapılması gerektiği Belediye’ye Kent Konseyi gibi uymakla yükümlü olunan sözleşmeler ve hukuksal çerçeveler içinde gösterilmeli.

6. Adalar’da bağımsız bir Seçici Kurul ile “Adalar’da Risk Altındaki Miras Listesi” ve “Adalar’da Başarılı Uygulamalar Listesi” oluşturulsun. Ancak bunun için planlarda son derece öznelliklere açık bir konu olması gereken Kültürel ve Doğal miras Envanteri’nin keşifleri, tanınırlığı, değerleri geliştirecek yaratıcı ve katılımcı yöntemlerle hazırlanmasını istenmeli.

7. Adalar Belediyesi Kentsel Uygulamalar Komitesi’nin aracılığıyla Euro-Cities‘e üye olsun. İmkanı yoksa, Kardeş Belediyeler ve STK’lar aracılığıyla temsil edilsin. Kardeş Belediyeler listesi genişletilsin… Adalar Belediyesi üye olduğu Europa-Nostra Türkiye yönetim kurulunda Komite aracılığıyla temsil edilsin.

adalar-kaymakamlig%cc%86i-800x500_c

Sonuç olarak: Elbette ki daha bir çok tartışılacak konu var. Yılardır süren bu demokratikleşme mücadelesinde en önemli kazanımlardan biri olan Kent Konseyi’ni, yasalardaki demokratik açılımları özenle korumak ve geliştirmek zorundayız. Adalar için hayati önemdeki Kent Konseyi’nin basit bir dernek işleyişi kadar kapasitesi yok. Bu sorunu tartışmak ve çözümlerini bulmak zorundayız.

Bunun için yönetimine talip olanların, çalışma gruplarında yer alanların iyi niyetini, çabalarını desteklemeliyiz. Ancak başka çaresi yok, bugünkü durumu yeterli görenlere ve ayrıcalıklarını korumak için bu şekilde sürdürmek isteyenlere de olmadığını anlatmaya çabalamalıyız.

(Eğer sadece makam elde etmek ve seçkinler olarak yönetimlerle ayrıcalıklı ilişkiler kurmak, kendilerine fırsat sağlamak için seçimlerde bu görevlere talip olanlar olursa, buna da elbette ki müsamaha etmemeliyiz. Bunun da demokrasilerde tek yolu var: “Ne Yapmak İçin” bu makamlara talip olduklarını sormalıyız. Görevini nasıl yerine getireceklerini, neleri planladıklarını sormalıyız. Görevlerini yerine getirmiyorlarsa, “İstifa” etmelerini istemeliyiz. Çünkü başkaları adına üstlenilen sorumluluklarda demokrasi bunu gerektirir.)

Demokratik yöntemlerin başında insanların yapmayı amaçladıkları şeyleri şeffaf bir şekilde paylaşmaları, taahhüt etmeleri ve ona göre görev almaları beklenir. O zaman yapılacaklar için önerilerimizi tartışabilir ve kritik bir ortamda değerlendirebilir, Konsey’in daha iyi çalışmasını destekleyebiliriz.

Daha fazla yazı yok
2024-11-21 19:12:07