A password will be e-mailed to you.

“Dazed Digital, Manhattan’da bir gökdelenin yedinci katındaki stüdyosunda, Eno’yla New York’un berbatlığı ve sanatı hakkında konuştu.”

Çeviri: Ece Dericioğlu

 

Brian Eno, bir adamdan fazlası, bir fikir. İngiliz pop art’ının ve New York avangardının mutasyon geçirmiş bir karışımı. Eno, 1984’te ayrıldığı New York’u 77 Million Paintings adlı yeni enstalasyonunu sergilemek ve Red Bull Müzik Akademisi öğrencilerine ders vermek için yeniden ziyaret etti. Dazed Digital, Manhattan’da bir gökdelenin yedinci katındaki stüdyosunda, Eno’yla New York’un berbatlığı ve sanatı hakkında konuştu.

Dazed Digital:  Enstalasyon, uğruna ölmeye değer bir deneyim gibi görünüyor…

Brian Eno: Bu her zaman düşündüğüm bir şeydir. Music for Airports (1978)’un anlatmak istediği de buydu. Uçmaktan daha az korkmak istiyorsan ölüm düşüncesini kabul etmelisin fikriydi, çünkü geçmişte havaalanları asansör müziği çalardı; korkunç bir müzikti, sürekli aynı tonda giden bir bant yayını. Bu da size emin ellerde olduğunuzu hissettiriyordu!

DD: Asansör müziğini [Muzac] ilginç bulmuyor musunuz?

Brian Eno: Fikri ilginç buluyorum. Gerçekleşme şekli ise berbattı. Fakat fonksiyonel müzik fikri hoşuma gidiyor müzik yapmamın sebebi de bu. Fonksiyonel müzik, İngiltere’de ilk çıktığında popüler değildi, çünkü insanlar “Asansör müziğini mi kast ediyorsun?” diye soruyordu. Hayır, asansör müziği iyi bir fikrin kötü bir uyarlaması.

DD: İngilizler bu konseptten hoşlanmadılar mı?

Brian Eno: İngilizler gerçekten de konseptlerden haz etmezler, hele de bir pop yıldızından geldiğinde. Kavramlar bir entelektüelden geldiğinde sorun yok ama bir pop yıldızından geldiğinde, aceleci davranıyor demektir.  Pop dünyasında iseniz kavramlar hakkında konuşmak biraz ukalaca olmuyor mu?

DD: Amerika’da da durum böyle mi?

Brian Eno: Hayır, aynı olduğunu düşünmüyorum.

DD: Gerçekten de burada Pete Townshend ve onun kavramsallaştırmasına ısındılar…

Brian Eno: Evet, benimle aynı sanat okuluna gitti de o yüzden (gülüyor) Nereden geldiğini görebiliyorsun, değil mi?

DD: Yani tek bir ekolden gelen bütün bir İngiliz müziği akımı mı söz konusu?

Brian Eno: Gerçekten de tek öğretmen var, Roy Ascott. Aslında ben onlarla aynı üniversitede değildim sadece aynı eğitmenlerden ders aldık. Onlar Pete’in gittiği Ealing’deki üniversitede başladı. Daha sonra benim gittiğim Ipswich’e geçtiler; sonra orası da kapandı ve başka bir yere geçtiler. Pop art olarak adlandırılan, Richard Hamilton –Ascott Hamilton’ın öğrencisi– kökenli takdire şayan bir İngiliz akımı. Yani, bilhassa İngiliz düşünce biçiminin Pete, ben ve birkaç başka kişiden geçtiğini söyleyebilirsiniz. Bu durum, müzik eleştirmenlerinin hala kafasını karıştırıyor. (gülüyor)

DD: 77 Million Paintings aslında birbirinin üzerine binmiş kendine özgü müzikal ve görsel iki farklı çalışma…

Brian Eno: Ambient müzik çalışmaya başladığımda, düşüncem daha çok tablo gibi müzik yapmaktı. Bir tabloyu odaya koyduğunuzda, oturup 4 saat boyunca ona bakmazsınız. Odada vardır ve o mekanın bir parçası olur. Ama sıkıcı değildir, baktığınızda hoşunuza gider. Bu çalışma için tablo yapar gibi müzik yapmak diyebiliriz ya da müzik gibi tablolar… Yani, ikisinin bir arada var olduğu bir nokta.

DD: Yarattığınız deneyimi; seks, uyuşturucu, din gibi hiddetli ve yoğun şeylerle kıyaslıyorsunuz. Oysaki sizin sanatınız oldukça dingin…

Brian Eno: Bağlı oldukları anlam itibariyle yoğunlar, sizi kendilerine çekerler. Bu yoğunluk her zaman tatmin etmez. Yani? (gülüyor) Tantrik bakışta seks, sürekli arzu hali içerisinde olmaktır.

DD: Yani bu çalışma, tantrik sekse mi benziyor?

Brian Eno: Tam olarak değil. Tantrik seks ile herhangi bir ilişkisi yok. Teslimiyet fikri, kontrolde olmamanın hazzı bağlamında seks ve ilaçlardan bahsediyorum. Bir şeylerin seni alıp götürmesine izin vermek. Sanat deneyimi aslında. Bir film izlediğinde, filmin seni alıp götürmesi hoşuna gider. Hakkında ifade edebileceklerinin ötesine geçebildiğinde seversin, umduğundan daha büyük bir şeyler olduğunda. Gitar distorsiyonlarını bu yüzden seviyoruz.

DD: Yine de bir anlamda tamamen kontroldesin, parça kendini üretse de parametreleri kuran sensin. Temelde Tanrıyı mı oynuyorsun?

Brian Eno: İyi de söyledim ya (kızıyor)… Hayır, ama artistlerin yaptığı da bu değil mi? Artist olduğun zaman yaptığın şey bu değil mi? Dünyayı bir süreliğine yaşamak istediğin yer haline getirmeye çalışmak…

DD: Yaptığın her şeyden çok emin görünüyorsun. Bu güven nereden geliyor?

Brian Eno: Zevkime her yönden güveniyorum, her zaman güvendim ve başkalarının zevklerinden o kadar da farklı olmadığımı düşünürüm hep. Cinsel anlamda da böyle–1980’lerin başında kadın vücutçuların yeni yeni görünür olmaya başladığı zamanları hatırlıyorum. Çok beğendiğim bir tanesi vardı, Carla Dunlap. Vücut geliştirme şampiyonu gibi bir şeydi. Şaşırtıcı siyah bir kadın, iri kaslı, güzel. Adamların onu gördüğünde dehşete düştüklerini hatırlıyorum, çünkü bence ondan hoşlanabileceklerini düşündüler ve cinsel olarak belirsizdi; yani kadın mı erkek mi? Düşündüm ki “Çok sürmeyecek…” (gülüyor) ve bugün internette milyonlarca kaslı kadın bulabilirsiniz. Benim zevkimle herkesin zevki arasındaki tek farkın daha erken kabullenmem olduğunu düşünüyorum.

DD: Zevklerinizde açık sözlüsünüz…

Brian Eno:  Zevklerimde açık sözlüyüm. (gülüyor) Diğerlerinin henüz hoşlanmadığı bir şeyden hoşlandığım zaman tedirgin hissetmem; nasıl olsa beni yakalarlar diye düşünürüm.

DD: …ve eğer hoşlanmazlarsa, s*ktir et?

Brian Eno: S*ktir et! (gülüyor)

DD: Bu parçanın New York’ta gösterilmesinin bir anlamı var mı? Steve Reicg ve John Cage gibi ilham aldığınız iki kişinin emek verdiği ve ilk ışık şovunuzun sergilendiği yer…

Brian Eno: Evet ve New York’ta devam eden birçok şey var. John Hassell’in orada olması gibi. Aslında My Life in the Bush of Ghosts New York’tan, John ve David (Byrne) ile konuşmaktan ve burada radyo dinlemekten ortaya çıktı. İlk defa Amerikan radyosu dinleyen bir İngiliz olarak şaşkındım, çünkü BBC’ye alışkındım; orada her şey gayet makuldü. Radyoda tamamen delirmiş bu insanları işittiğimde hayrete düştüm. “Şimdi yandık!” dedim. Şok ediciydi, çünkü birçok insan öyle peşin hükümlüydü ki… İngiltere’de radyoda gerçekten böyle önyargılarımız yoktur, böyle çıplak çiğ önyargılar.

DD: 77 Million Paintings gibi sakin bir parçanın bu kadar hareketli bir yerde sergilenmesinde bir ironi var mıdır?

Brian Eno: Evet, New York’ta yaşadığımda en sakin müziğimi yaptım. On Land’i New York’ta yaptım. Sanat üretirken yaptığın şeylerden biri de olmayı tercih ettiğin dünyayı yaratmak. Demek istediğim, içinde olduğun yerin eksiklerini telafi etmeyi denersin. New York, yaşamak için korkunç bir yer. Çok gürültülü, sürekli tahrip ediliyor ve onarılıyor, rahatsız edici. Bir dakikalığına nefes alabileceğin bir alan bulmak istiyorsun.

DD: Bu aynı zamanda müziğin basitleşmesine bir tepki mi?

Brian Eno: Evet, öyle sanıyorum. Hoşlanmadığım kulaklıklara bir tepki. Kafama baskı yapan müziği dinlemeyi sevmiyorum. Müziğin içinde yürüyor gibi hissetmeliyim.


Çeviri: Ece Dericioğlu

Dazed’in Temmuz sayısına ait bu metin, 15 Temmuz 2013 tarihinde, Dazed Digital’de yayınlanmıştır. Metnin özgün haline aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz:

http://www.dazeddigital.com/music/article/16575/1/brian-eno-bodybuilding-and-brazen-tunes

Fotoğraf: Wikipedia üzerinden Life of Brian
 

Daha fazla yazı yok
2024-11-22 04:50:09