Neden Bütün Soyut Resimler Birbirine Benziyor?
"Sanatçının Tükürdüğü Her Şey Sanattır." Kurt Schwitters
Tarihsel diyalektik hep bir önceki kuşağı reddetmeyle ilerler. Modernizmin gelişmesinde bu içgüdüsel kuşak çatışması çok net görülür. Picasso ve Braque, Cezanne’nın düşüncesine saldırdı. Duchamp 1917’de ”resim yapılacaksa Kübist olmalı” savından koptu. Kuşaklar korkunç bir ivmeyle birbirlerini çökerttiler. 1950’lere gelindiğinde ise Pollock, soyut dışavurumculuk ile Amerika’nın kahramanı oldu. Aynı tarihlerde Malevich ise ”beyaz üzerine siyah kare” resmiyle saf sanat yaratma düşüncesindeydi. Sanat 1900’lerin başından 1970’lere kadar, batı tarihinde hiç görülmemiş bir hızla modernleşti. Gerçekliğin temsili krizi, sunulamayanın sunulması derken son olarak estetik sürecin terk edilmesi, kavramsalcılık ve sunuşun reddi gerçekleşti. Böylelikle modernitenin başından itibaren, sanat eserlerini diğer nesnelerden ayırt etmeye yarayan klasik ölçütler tedavülden kalkmış oldu.
1970’lerde moda bir söz olan ”anything goes” düşüncesiyle, zamanın kutsal olan neyi varsa onu anlamlandırma çabaları sanata da bulaştı. Artık en kutsal olan şey paraydı ve sanat da buna hizmet etmeliydi. Sanat sektörü birbirini sürekli takip eden, çabuk değişen ve birçok figürden oluşan bir sistem olarak tarif edilebilir. Oyuncuların hedefi, teşvik ettikleri ya da satın aldıkları sanatın değerini arttırmak. Sanat pazarı entrikaları sıklıkla duyduğumuz şeyler. Kendi sanat piyasasını oluşturan koleksiyoncular ve müzayede evleri, aldıkları eserleri spekülasyonlarla daha yüksek fiyatlara satarak yine kendi sanatçılarını belirliyorlar. Onların maddi fedakarlıklarının boyutu, kalitenin ölçüsü haline geldi. Yani neticede her alanda olduğu gibi sanat dünyasında para konuşuyor. Ama asıl sormamız gereken soru; ”Peki para ne diyor? ”
Sanat tarihine baktığımızda estetiğin en önemli ölçüsü sanatçı tarafından yapılan eserin daha önce yapılmamış olması. Postmodern çağda ise, bu anlayış gerçeğin sadece geçmişte bulunabileceği, bu yüzden bugün sadece bunun yansımalarına rastlayabileceğimiz. Sanatsal morfolojinin klasik ilerleyişi, var olan akımı değiştir, hiç yapılmamış bir şey yap, ama illa ki bir yenilik olsun. İşte bu ilerleyişte bugün işler biraz değişti ve bazen yeni sanatçıların eserlerinin size daha önce gördüğünüz bir eseri hatırlatması tesadüf değil. Sanatçıların üstündeki yaratıcılık baskısıyla geçmişten malzeme çalmaları sıkça görülen bir şey. Bu geçmişi bir enformasyon bankası olarak kullanmak değil, zaten yaşanmış olan gerçeklikten beslenmek diye adlandırılıyor. Sanal gerçekliğin bir parçası, sınırsız özgürlük .. ama belki de hiç de olmadığı kadar tutsaklıkta. Çünkü neyin sanat olduğuyla ilgili ontolojik irade yitirilmiş durumda. Artık her şey sanat, ama sattığı sürece. Zaten bütün bunları bir grup insan, %1’e hitap etmek için düzenliyor. Kapitalizm operasyonu sanat dünyasını da kapsıyor. İnsanların neyi seçmesi gerektiğini, enerjilerini ve zamanlarını ne için harcayacaklarını, neyin sanat olarak gösterileceğini, ne konuşmaları gerektiğini ve ne düşünmeleri gerektiğini onlar için hallediyorlar.
Tüm bu düzenlemeler neticesinde, günümüz sanat dünyasına hakim olan eğilimler; Yeni Casualism, Modest Soyutlama, neo modernizm ve Crapstraction (Cinsiyetçi varyasyonlar için; Chickstraction and Dickstraction). Ama tek bir isim bulmak gerekirse, New York Magazine’de bu ay yayınlanan makalede yer alan bir bölümde, sanat eleştirmeni Rhonda Lieberman olayı şöyle özetliyor; ” Yüzde birin sanatı” veya ”orjinaline eklenenlerle ruhu azalan sanat” (alkole su katılması gibi). Sanat eleştirmeni Walter Robinson, bu soyutlama çılgınlığına Nisan ayında bir terim kazandırdı bile ”Zombi Formalizmi”.
Walter Robinson’a göre zombiler çünkü, zamanında Clement Greenberg’in de desteklediği Jackson Pollock, Morris Louis ve Frank Stella gibi sanatçıların estetiğine, yani soyut sanatın en iyi dönemlerine izini bırakmış eserlerinin bugün hayatta olan cesetleri. Bu yürüyen cesetler tüm sanat fuarlarını ve müzayedeleri ele geçirmiş biçimde. Postmodernist çalışkan arıların eserlerinin hepsi birbirine benziyor. Bu tarzın işaretleri az boyanmış veya bölgesel boyalı, monokrom ve tuvale hızlıca sprey boyayla boyanmış gibi. Benzer lekeler, benekler, sıçratmalar, geometrik veya biomorfik kompozisyonlar, ızgara biçimleri, çizgiler, hatta karalamalar. Büyük ölçüde ressamlara özgü parmak açmak için yapılan egzersiz çizimlere benziyorlar. Bu eserler bize ”Takaschi Murakami ve Jeff Koons kadar gösterişli değilim ama ben de sanat eseriyim” diyorlar. Birçok Zombi Formalist dikey formatta çalışıyor. Bu da tesadüf değil. Bu format sayesinde jpeg olarak taşınabilir cihazlarla dijital dağıtımın nimetlerinden sonsuz faydalanıyorlar. Üstelik eskiden ”Sen bide Guernica’nın gerçeğini görsen” düşüncesini de terse çeviriyorlar. Çünkü bu eserler telefonun küçük ekranında nasıl görünüyorsa, gerçekte de aynı. Yani ticaret için ikonografiye ihtiyaçları yok, satın alıp eve geldiğinde resim sanal ortamda gördüğünün aynısı. Bir sanal para birimi olarak sanat. Kavramsaldan sonra gelen zombilerin gerçek görüntüleri kimsenin umurunda değil. Onlar basılmış gibi görünebilir ama el yapımı olabilirler ya da el yapımı gibi gözükebilirler ama baskılardır. Hiçbir şey göründüğü gibi değil, ama aynı zamanda her şey göründüğü gibi.
Bu basit ve doğrudan üretimli eserlerin ne kadar revaçta olduklarını rakamlarla konuşmak gerekirse (ki böyle sanatın değerini anlamak daha kolaydır, değil mi?); Oscar Murillo’nun 5 yıl önce bir eserini 750 dolara alan koleksiyoner Stefan Simchowitz, 1500 dolara başkasına sattığında altı hafta sonra geri getirir. Oscar Murillo’nun 34 eserini koleksiyoner Katya Kazakina satın aldıktan sonra 2011’de Christie’s müzayedesinde değeri 391,475 dolara çıkar. Koleksiyoner Julian Schnabel ile patlayan Joe Bradley için de aynı şeyler geçerli. İki önemli ”Zombi Biçimciliği” temsilcilerinden, ”Rain Painting” resimleriyle Lucien Smith ve monokrom gümüş elektroliz eserleriyle Jacob Kassay koleksiyonerlerin yeni gözdesi. Geçtiğimiz sonbahar New York’ta yapılan Philips müzayedesinde Kassay 317.000 dolara, Ocak ayında yapılan Sotheby’s müzayedesinde ise Lucien Smith’in ”Rain Painting” eseri ise 372.000 dolarlık satışlara ulaştı.
Çağdaş evlerin dekorları için ellerinden geleni yapan ”Zombi Formalistler” bize sanatsal kilometre taşları oluşturuyor olabilirler. İlk elektro kaplama ile yapılan resim veya ilk yangın tüpüyle yapılan resim kulağa baya hoş geliyor. Düşünmemize hiç gerek yok artık. Zaten kapitalizm dediğimiz bu değil mi; gübre alıp, altına çevirmek. Factory’nin müthiş mucidi Andy Warhol ne demiş; ”En müthiş sanat para kazanmaktır”.
Kaynak:
http://www.vulture.com/2014/06/why-new-abstract-paintings-look-the-same.html#photo=1×00002