Diversity in Cannes’dan iki ödülle birden dönen kısa film Ziazan’ın yönetmeni Derya Durmaz ile Burak Kaplan’ın yaptığı söyleşiyi Sanatatak okurları için paylaşıyoruz.
Burak Kaplan: Oyunculuk yapıyorsunuz ve kamera önünde de oldukça deneyimlisiniz. Peki, kameranın arkasına geçme isteği nereden geldi? Yönetmenlik hep planlarınız arasında olan bir şey miydi?
Derya Durmaz: Hayır, planladığım bir şey olduğunu söyleyemem. Hatta oynadığım filmler ya da oyunlar üzerine yaptığım röportajlarda, ileride yönetmen olmayı, kendi filminizi, oyununuzu yönetmeyi düşünüyor musunuz diye sorduklarında garipserdim. Sonuçta bunlar birbirini izlemesi gereken adımlar değil. Ama diğer yandan da insanın içinde bazı şeyler birikiyorsa, zaman içinde olgunluk noktasına gelince ortaya çıkıyor. Ziazan’ın senaryosunu yazıp bitirdiğimde, filmin her anının, her karesinin nasıl olması gerektiğini, rengini, sesini, hissini kafamın içinde görebiliyordum. Sanırım bu beni cesaretlendirdi kendi filmimi yönetmem konusunda.
Burak Kaplan: Politik bir hikâyeyi bir çocuğun dünyasını merkeze alarak anlatma fikri nasıl oluştu? Ziazan’ın ortaya çıkış sürecinden bize kısaca bahsedebilir misiniz?
Derya Durmaz: Daily News’ta bir haber okumuştum yaklaşık 3 yıl önce. Ermenistan -Türkiye arasında süren bavul ticaretini anlatıyordu. Habere göre iki ülke arasındaki sınır kapalı olduğu için ticaret 36 saatlik bir yolculukla, Gürcistan üzerinden, Türkiye’den şirketlerin işlettiği otobüslerle yapılıyordu. Ve insanlar aldıkları malları kargo şirketleriyle eve geri gönderiyordu. Haber, kargo şirketinin bir gün fiyatları yüzde yüz artırması ve bu yüzden ticaretin birden durma noktasına gelmesi ve her iki ülkede, buradan ekmeğini kazanan insanların mağduriyetini anlatıyordu. İki ülke arasındaki bu durumun absürdlüğünü düşünürken, bavul ticareti, bavul çağrışımları üzerinden sanırım kendi çocukluğuma döndüm. Küçükken görev yaptığı kentlerden bizi ziyarete gelen çok sevdiğim dayımın her dönüş vakti geldiğinde, bavuluna saklanıp onunla gitme planları yapardım. Bir de ailemizde göç hikayesi var. Almanya’dan bizi ziyarete gelen, değişik çikolatalar, hediyeler getiren bir dedem vardı. Bütün bu anıların da etkisiyle küçük bir kız çocuğunun hikayesi çıktı ortaya.
Burak Kaplan: Ziazan’ın arkasında Giyotin Film desteğini görüyoruz. Ülkemizde yapım şirketlerinin genelde kısa filmlere pek destek olmadığını da düşünürsek, Giyotin Film’in projenize destek olma sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Derya Durmaz: Evet, maalesef Türkiye’de kısa filmlere yapım şirketleri pek ilgi göstermiyor. Ben şanslıydım, çünkü Giyotin Film’in sahipleri çok sevdiğim dostlarım. Emine Yıldırım henüz filmin bütçesinin tamamını toplayamamışken ‘ben senin yanındayım’ dedi ve bu yola beraber çıktık.
Burak Kaplan: Peki, kısa film üretiminin özellikle ülkemizde uzun metraja geçiş için bir sıçrama tahtası olarak görüldüğünü biliyoruz. Sizin bu konudaki düşünceniz nedir? Kısa filmcilerin neden eninde sonunda uzun metraja geçiş yapmaları bekleniyor sizce?
Derya Durmaz: Kısa film çoğunluk tarafından bir tür olarak da algılanmıyor. Genel kanı, sadece öğrencilerin kısa film çektiği, ya da dediğiniz gibi, uzun metraj çekmek isteyenlerin hazırlık için önce kısa çektiği yönünde. Oysa kısa film başlı başına bir tür, sinemada. Ve de kısa bir zaman dilimi içerisinde bir meseleyi, duyguyu, durumu vurucu bir biçimde anlatabilmek gibi bir kapışma noktası getirdiği için çok zor ve zevkli de bir tür…
Burak Kaplan: Ziazan’a geri dönelim. Filminiz için bir ‘yol filmi’ tanımı yapmamız mümkün mü?
Derya Durmaz: Evet, ‘kısa’ bir ‘yol filmi’ diyebiliriz bence. Sonuçta kahramanımız istediği şeyin peşinden yollara düşüyor. Ve arka planda da arasındaki sınır kapalı olan iki ülkeyi birbirine bağlayan uzun ve dolambaçlı yolla bize yansıyan bir durum var…
Burak Kaplan: Bir sınır hikâyesine Türkiye tarafından değil de sınırın öte tarafından, Ermenistan’dan bakmak hikâye adına gerçekten etkili bir seçim. Nasıl gelişti bu fikir?
Derya Durmaz: Demin bahsettiğim gibi, aralarındaki sınır kapalı olan iki ülke arasındaki bavul ticareti, birbiriyle bu kadar uzak gibi duran, ama bu kadar ilişkili hayatlar üzerine bir durum olunca söz konusu olan, ve istediği bir şey uğruna yola çıkma cesaret ve coşkusu gösteren bir kız çocuğu merkezde olunca, bana hikayeyi anlatmanın doğal yolu bu geldi. Bir seçim yapmam, ya da karar vermem gerekmedi. Ama hikaye bu şekilde kendiliğinden gelişmeseydi de, bir karar vermem, yol bulmam gerekseydi, sanırım yine sınırın öte tarafından bakmanın bir yolunu bulmaya çalışırdım. Çünkü hayatta biraz kendimizin, kendi dünyamızın, kafamızın, hayata dair algı ve fikirlerimizin dışına çıkıp, karşımızdakini görmemiz, tanımamız, anlamamızın gerektiğine ve bunun çok daha zenginleştirici olduğuna inanıyorum.
Burak Kaplan: Çekim sürecinden de kısaca bahsedelim istiyorum. Kısa filmlerde pek karşılaşmadığımız bir prodüksiyona sahip Ziazan. Pek çok farklı mekânda ve bir de yabancı bir ülkede çekim yapmak ne kadar zorlayıcıydı sizin için?
Derya Durmaz: Yabancı bir ülkede film çekmek cidden çok zorlayıcı bir deneyim olabilir. Ama ben çok şanslıydım. Bu film proje aşamasındayken ‘Ermenistan – Türkiye Sinema Platformu’nun Proje Geliştirme Atölyesi’ne katıldım ve Ziazan, En İyi Proje Ödülü’nü aldı. Bu ödül maddi destekten de öte, platformun Ermenistan tarafını destekleyen sinemacıların filme canla başla katkı sağlaması açısından çok kıymetliydi. O kadar iyi çalışma arkadaşları edindim ki filmi Türkiye’de çeksem ancak bu kadar içime sinen mekanlar bulur ve verimli bir çekim süreci geçirirdim. Tabii Türkiye’den de görüntü yönetmeni Meryem Yavuz, filmin yardımcı yönetmenliği, kurgusu ve ses tasarımını üstlenen Theron Patterson ve yapımcım Emine Yıldırım gibi hem işinde çok iyi, hem de bu filme gönülden destek veren bir ekibin olması da bu çapta ve yurt dışında gerçekleşen bir yapımın altından kolaylıkla kalkabilmemizi sağladı.
Burak Kaplan: Çocuk oyuncularınızla diyaloğunuz nasıldı? İstediğiniz performansı almak konusunda zorladılar mı sizi?
Derya Durmaz: Tabii çocuklarla çalışmak aslında çok zor. Sonuçta karşınızda değil kontrol edebileceğiniz bir profesyonel oyuncu olmaması, bir yetişkin bile yok! Siz onlara uymak, onların fiziksel ve psikolojik sınırlarını gözeterek, onlardan almak istediğiniz sonuçları ortaya çıkarmalarını sağlayacak durumları, şartları yaratmak durumundasınız. Bir nevi simülasyon ortamı oluşturmak gerekiyor. Onlarla ‘oyun oynamanız’ gerekiyor. Oyunu doğru kurarsanız, size almak istediğinizi olanca doğallığıyla veriyorlar. Gerçi ben ayrıca çok şanslıydım. Başrol oyuncum Emy Vardanyan 4 yaşında olmasına rağmen algısı inanılmaz açık, çok özel bir çocuk. Onunla ilk tanıştığımız anda aramızda bir bağ oluştu. Birbirimizin dilini anlamasak da birbirimizin duygusunu, niyetini hissedebildik. Çocuklar müthiş varlıklar. Öyle temiz ve gereksiz şeylerle sınırlanmamış bir kafaları var ki, aynı dili konuşmasanız bile, çoğunlukla aynı dili konuştuğunuz yetişkinlerden daha iyi anlayabiliyorlar sizi…
Burak Kaplan: Biraz da Cannes Film Festivali’nden bahsedelim. İki anlamlı ödülle döndünüz. Bekliyor muydunuz filminiz ödül almasını?
Derya Durmaz: İnsan bir festivale katılırken tabii her zaman umuyor ödül alabilmeyi, ama beklemiyor. Özellikle Diversity in Cannes Kısa Film Yarışması’nda, finale kalan diğer 7 filmi de izleyip ne kadar iyi olduklarını gördüğümde ‘Ödül almasam da üzülmem, bu kalibrede bir seçkinin içinde gördüler demek filmimi, ne güzel’ diye düşünmüştüm. Üzerine değil bir, iki ödül birden alınca tabii inanılmaz mutlu oldum.
Burak Kaplan: Seyircinin bire bir tepkisi nasıldı Ziazan’a? Sizinle fikirlerini, yorumlarını paylaşan oldu mu hiç?
Derya Durmaz: Şimdiye kadar film 3 festivale katıldı. Ben de hepsine ne mutlu ki kısa da olsa gidebildim. Bu sayede izleyiciyle bir araya gelme ve tepkilerini yüz yüze öğrenebilme şansım oldu. Bir kere Ziazan’ı oynayan Emy Vardanyan’a bayılıyor herkes. Genelde hem yurt dışındaki hem de Türkiye’deki izleyicinin yorumu ‘ciddi, zor bir meseleyi sıcak, aydınlık, insanı güldürmeyi de başarabilen’ bir film olduğu için beğendikleri yönünde. Ve de çocuk oyuncu yönetimi, çocukların başarılı performansı üzerinden epey tebrik alıyoruz çocuklar ve ben…
Burak Kaplan: Peki, Derya Durmaz bundan sonra da kamera arkasına geçmeye devam edecek mi?
Derya Durmaz: Umarım ederim. Şartlar planladığımız gibi gelişirse Haziran ayı sonunda, Ziazan’da birlikte çalıştığım Meryem Yavuz’un görüntü yönetmenliğini, Mavi Dalga filminde oynarken tanıştığım Ulaş Parlakyıldız’ın yardımcı yönetmenliğini yapacağı ve şu anda Bugünün Saraylısı dizisinde birlikte oynadığım arkadaşlarım Nazan Kesal ve Begüm Akkaya’nın rol alacağı ikinci kısa filmimi çekmeyi planlıyorum. Ayrıca daha önce Kültür Bakanlığı’ndan Senaryo Geliştirme Desteği almış olduğum bir uzun metraj senaryom var. Orta vadede onu da çekebilmeyi umuyorum…
Ermenistan Türkiye Sinema Platformu ve Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü tarafından desteklenen Ziazan, Cannes’dan önce SEE a Paris Güney Doğu Avrupa Sineması Festivali’nden Jüri Özel Ödülü ve Atıf Yılmaz Kısa Film Yarışması’ndan Birincilik Ödülü aldı. Film Cannes’ın ardından festival yolculuğuna 30 Mayıs – 4 Haziran tarihleri arasında Irak’ta gerçekleştirilecek Erbil Uluslararası Film Festivali ile devam edecek. Hemen arkasından ise 1 – 9 Haziran arasında Almanya’da yapılacak Mo&Friese Uluslararası Hamburg Çocuk Kısa Filmleri Festivali, 5 – 15 Haziran arası gerçekleştirilecek Ankara Uluslararası Film Festivali, 6 – 15 Haziran tarihleri arasında Portekiz’de gerçekleştirilecek Festroia Uluslararası Film Festivali ve 13 – 17 Ağustos tarihleri arasında Tokyo Kinder Festivali’nde yarışacak.